Özellikle genç gazetecilerle bir araya geldiğimizde sık duyduğum ve hep itiraz ettiğim bir kavram “aktivist gazeteci”.
Evet, evrensel anlamda eleştirel gazetecilik içinde bir miktar aktivizm barındırır çünkü bahsettiğimiz bitmeyen bir gerçek arayışıdır. Ancak gazetecilik bir aktivizm yöntemi değildir, olmamalıdır.
Gazetecilik aktivizm olamaz çünkü aktivizm angajman gerektirir, taraflılık içerir. Bu da tarafsız ve mesafeli kalması gereken gazetecinin mesleğini yaparken körleşmesine neden olurken, gerçeğin bütününü görmesine, meseleleri analiz etmesine, rasyonel bakmasına engel olabilir. Son genel seçimler ve cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında ve sonrasında medyada bu durumun örneklerini gördüğümüz kanaatindeyim.
Oysa gazetecilik tıpkı hekimlik, mühendislik, öğretmenlik, terzilik gibi bir meslektir. Evet, mesleğimize kutsiyet atfetmeyi severiz, içten içe onu diğer mesleklerden farklı bir yere koyarız ama önünde sonunda bu bir meslektir. İlk günden son güne layıkıyla yapmayı başarabilirseniz güzel meslektir.
Gazetecilik: “Delirmiş olmamız lazım”
Siz hiç beş yıl sigortasız çalışan hekim duydunuz mu? Ya da sırf terzilik yapabilmenin mutluluğuyla ücretsiz etek diken, pantolon paçası kısaltan birini? Oysa bizim meslek böyle örneklerle doludur.
Neden?
Çünkü kutsaldır, özeldir, gazetecilik yapalım da gerekirse karın tokluğuna yapalım…
Yazının başında “gazetecilik aktivizm değildir!” diye kestirip attım ancak Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS)’nin yaptırdığı “Türkiye’de Gazetecilik: Algı ve Profil” araştırmasının sonuçlarına bakınca, bu işi yapanların aktivist olduğunu kabul etmek belki de en mantıklı seçenek gibi duruyor. Bir ihtimal daha var o da “delirmiş olmamız” ihtimali.
Verileri sıralayayım da hangisi olduğuna siz karar verin:
• Neredeyse her iki gazeteciden biri mesleğini yaparken siyasi baskı hissettiğini söylüyor.
• Yüzde 42,8’i sansüre maruz kaldığını belirtiyor.
• Araştırmaya katılan her üç gazeteciden sadece biri basın kartına sahip.
• Gazetecilerin çoğunluğu haftada 45 saat ve üzeri çalışıyor.
• Çoğunluğu yıllık izin haklarını tam olarak kullanamıyor. Haftada 45 saatten fazla çalışanların ve yıllık izin hakkını tam kullanamayanların oranı, ulusal medya çalışanları ve metropol illerde çalışan gazeteciler arasında daha yüksek.
Düşük maaş, mobbing, sağlık sorunları
• Gazetecilerin çoğunluğu düşük maaş alıyor ve maaşlarının enflasyon karşısında yetersiz kaldığını söylüyor.
• Fazla mesai karşılığında ücret alan gazetecilerin oranı ise sadece yüzde 28,6.
• Stres, kaygı ve fiziksel zorluklar nedeniyle çeşitli meslek hastalıkları görülüyor. En yaygın sağlık sorunları; görme bozukluğu (yüzde 39,6), bel/boyun fıtığı (yüzde 26,4) ve eklem ağrıları (yüzde 24,4). Kadın gazeteciler ve ulusal medyada çalışan gazeteciler, bu sorunları diğer gruplara göre daha yüksek oranlarda yaşıyor.
• Gazeteciler, mesleklerini yaparken sosyal hayata zaman ayıramıyor, iş hayatı ile sosyal hayatı birbirinden ayıramıyor. Tükenmişlik Sendromu da gazetecilerin karşılaştıkları önemli sorunlardan.
• Yüzde 36,2’si, çalışma hayatlarında en az bir kere mobbing’e maruz kaldığını söylüyor. Kadın gazeteciler, genç gazeteciler, lisans ve üstü eğitimli gazeteciler ve metropol illerde çalışan gazeteciler, diğer gruplara oranla daha yüksek oranda mobbinge maruz kaldıklarını beyan ediyor.
Saldırı, darp, yasaklar
• Her dört gazeteciden biri mesleğini değiştirmeyi düşünüyor.
• Haber yapma sürecinde kendilerine dava açılması, haberlerine erişim engeli getirilmesi, fiziksel olarak saldırıya uğrama, dijital materyallerine el konulması gibi birçok zorlukla karşılaştıklarını belirtiyorlar.
• Kadın gazetecilerin erkek gazetecilere kıyasla daha fazla engelle karşılaştığı ve ulusal basında çalışan gazetecilerin yerel basında çalışanlara kıyasla daha fazla darp edildiği ve dijital materyallerine el konulduğu da görülüyor.
Cep harçlığı gibi maaşlarla ömür boyu “öğrenci hayatı”na mahkum eden, gözaltına alınma, kolluk tarafından darp edilme, yargılanma ve hapsedilme ihtimalinin yüksek olduğu bir meslekte inat etmek aktivizm değildir de nedir?