Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’e saldırısının gölgesinde kaldı ama hafta sonu siyaset sahnesinde iki önemli kongre vardı. Yine 7 Ekim’deki AK Parti Olağanüstü Kongresi ve 8 Ekim’deki CHP İstanbul İl Kongresi. AK Parti ve CHP kongreleri 14-28 Mayıs 2023 seçimleri ardından değişim, dönüşüm tartışmaları atmosferinde yapıldı.
Seçimi kazanmasına rağmen AK Parti’de olağanüstü kongre isteyen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan oldu. CHP’de ise Kemal Kılıçdaroğlu partinin bir kısmı istifasını isterken yarı-gönüllü ilanıyla.
Erdoğan, 31 Mart 2024 yerel seçimlerine partinin yönetim kademelerini yenileyerek, yönetimde değişimle gitmek istiyordu. Kılıçdaroğlu ise değişim isteyenleri olabildiğince tasfiye edip değişim ve dönüşümün olabildiğince kendi kontrolünde olmasını sağlamak.
Kongreden kongreye fark var
AK Parti Kongresi bu bakımdan bir formalitenin yerine getirilmesi niteliğindeydi. Erdoğan’ın sık sık gençlerin tezahürat yarışıyla kesilen ancak her zamankinden kısa konuşması ardından seçime geçildi. Zaten rakip yoktu. “Tek aday, tek liste olsa da delegelerimiz lütfen oy kullanmadan gitmesin” anonsu yapılırken başlayan seçim Erdoğan’ın 1399 geçerli oyun tamamını almasıyla kısa sürede sonuçlandı. Zaten Erdoğan’ın hazırladığı yeni parti yönetim aday listesi okunurken kimin gideceği, kimin kalacağı belli olmuştu.
CHP’de 5 Kasım’daki Kurultay öncesi son eşik sayılan İstanbul İl Kongresi ise diğer CHP kongreleri gibi kıran kırana geçti. Seçimi Genel Merkez adayı olarak duyurulan -Canan Kaftancıoğlu’dan önce de İl Başkanlığı yapmış Cemal Canpolat’ın 310 oyuna karşı, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve “değişimcilerin” adayı Özgür Çelik 342 oyla kazandı.
Bunda Kılıçdaroğlu’nun en yakınındaki isimlerden Erdoğan Toprak başta bazı isimlerin “saf değiştirmesinin” de payı olduğu konuşuluyor. Ancak bunun da bir Genel Merkez taktiği olabileceğini yabana atmamak lazım, bahis CHP kongreleri olunca.
Değişim kongreleri mi?
Aslına bakarsanız “değişimcilerin” az oy farkıyla da olsa kazanması, il kongreleri sürecinde Kılıçdaroğlu safında görünen bazı delegelerin aklını çelebilir. Genel Merkez de boş durmayacaktır elbette ama bu rekabet aslında Genel Merkezdeki “dönüşümcüler” ile İstanbul merkezli “değişimciler” arasındaki farkı kapatıyor; bir yakınsama süreci gözlenebiliyor. Belki belirleyici değil ama İstanbul İl Kongresinde Divan Başkanı seçilen Çetin Soysal’a her iki listede de yer verildiğine dikkat çekmiş olayım.
AK Partideyse 75 kişilik Merkez Karar ve Yönetim Kurulunda (MKYK) 49 isim değişti; yüzde 65 gibi bir oran çıkıyor. Erdoğan dahil 19 kişilik Merkez Yürütme Kurulunda (MYK) ise yalnızca 4 isim değişti. Onlardan ikisi de daha önce AK Partide bakanlık yapmış isimler; Fatma Betül Sayan Kaya ve Nihat Zeybekci. Yani aslında Erdoğan, kararların tartışılacağı MKYK’da ciddi değişikliğe gidip nispeten yeni isimler almış, ancak kararların uygulanacağı MYK’nın -özellikle seçimler açısından- çekirdek yapısı korunmuş.
Binali Yıldırım dönemi sona erdi
Oradaki tek stratejik değişiklik Binali Yıldırım’ın artık AK Parti yönetim kademelerinde olmaması. Numan Kurtulmuş’un TBMM Başkanı seçilmesi ardından Efkan Ala yerini almıştı. Yıldırım da yerini Mustafa Elitaş’a bırakınca parti ve devlet yapısında dönemini tamamlamış oldu. Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyeliği ve Türk Devletleri Teşkilatı Aksakallılar Heyeti üyeliği gibi icracı olmayan makamlarıysa şimdilik devam ediyor.
Dolayısıyla, AK Parti ve CHP’nin değişim kongreleri aslında biraz “dostlar değişimde görsün” kongreleri sayılır.
AK Parti’nin CHP tahlili
CHP açısından baktığımızda 31 Mart seçiminde AK Parti (MHP’yle birlikte Cumhur İttifakı) tahlilinin daha çok “Ekonomi batmak üzere, halk cezalandıracak” varsayımı üzerine kurulduğunu görüyoruz. CHP hâlâ 14-28 Mayıs seçimlerine de aynı kötü ekonomik koşullarda gidilmiş olduğundan doğru sonucu çıkarmamış görünüyor.
AK Parti’deki CHP tahlili ise daha gerçekçi görünüyor. Bir kaynağım “Rakiplerimizin hataları elbette bize belli bir avantaj sağlayacak” dedi; “Ancak yeni yönetimde Cumhurbaşkanımızın saptayacağı stratejimizin buna dayanacağını sanmıyorum. CHP yönetimindeki tartışmaların, tabanda fazla etkisi olmayacağını görüyoruz. CHP’deki yönetim kargaşasının 5 Kasım’da durulacağını ve muhalefette yeniden işbirliklerinin olacağını tahmin ediyoruz.”
Yorumu şu: AK Parti yönetiminde CHP kongreleri ve kendi saptamalarına dayanarak değişimi “Kılıçdaroğlu’nun gitmesine” bağlayan talebin entelektüel kesimlerle sınırlı kaldığını kanısı var. Yani, CHP’yi bazı CHP’lilerden daha çok ciddiye alıyorlar; daha gerçekçi yaklaşıyorlar.
CHP’deyse 15 Ekim’de resmen tamamlanacak il kongreleri sürecinden sonra 5 Kasım Kurultay yarışı başlayacak. Bakalım CHP’de kimler gidecek, kimler kalacak?