“Biz gazeteciyiz, gazetecilik yapmaya devam edeceğiz”. Gazeteci Tolga Şardan’ın 1 Kasım’da, 31 Ekim’de T24 haber sitesinde yayınlanan haberi yüzünden tutuklanıp Ankara, Sincan cezaevine götürülürken “Tolga Abi bir şey söyleyecek misin?” diye soran genç meslektaşına yanıtı bu oldu.
Savcılıkta verdiği ifade ortaya çıkınca gördük ki Tolga Şardan tutuklanma tehdidi altında verdiği ifadesinde de “ham”, yani teyit edilmemiş olduğu için haberinde yer vermediği bir iddiaya yer vermiş; orada da gazetecilik yapmış.
Biraz açayım.
Şardan “MİT’in Cumhurbaşkanlığı’na sunduğu “yargı raporu”nda neler var?” yazısında Milli İstihbarat Teşkilatının (MİT) yargıdaki yolsuzluk iddialarına dair çalışmasının sonuçlarının Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a sunulduğunu bildirdikten sonra şu cümleyi yazmış:
- “Hatta Erdoğan’ın kendisine iletilen bilgiler kapsamında, İstanbul’da görevli üst düzey bir yargı mensubu ile ilgili aktarılan veriler sonrasında “hayal kırıklığı” yaşadığını ifade ettiği ve söz konusu yargı mensubuna çok sinirlendiği belirtiliyor.”
O isim kim?
Tolga Şardan yazıda isim vermemişti. Hatta yazı üzerine kendisini telefonla aradığımda ismin çok üst düzey olduğunu, iddiaların güçlü olduğunu ama teyidini alamadığı için yazmak istemediğini söylemişti. Şardan, Ankara Adliyesindeki “SEGBİS Odasında” yani elektronik ortamda İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının Türk Ceza Kanunun 217’inci maddesine göre “halklı endişe, korku ve paniğe sevk edecek şekilde gerçeğe aykırı haber yaymak” suçlamasına karşı ifade verirken şunları söylemiş:
- “Eğer ben TCK 217. Madde hükmüne göre aykırı hareket etmiş olsaydım, söz konusu yazı içinde ulaştığım ama teyidini alamadığım ham bilgileri de kullanabilirdim. Hatta şunu söyleyeyim, bu bilgiler içinde İstanbul Çağlayan Adliyesi Cumhuriyet Başsavcısı Sayın Şaban Yılmaz ile ilgili de kimi iddialar bulunmaktadır. Dolayısıyla ben art niyetli bir gazeteci olsaydım, tecrübesiz bir gazeteci olsaydım, bugün kamu görevlilerinin kişi hak ve özgürlüklerine yönelik hareket etmiş olurdum.”
Acaba Şardan’ın yazısında teyit alamadığı için yazmadığı isim, savcılığa ifade verirken andığı İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Şaban Yılmaz mıydı, değil miydi?
İddialar ne? Gerçek mi iftira mı?
Gazeteci Şardan’ın söz ettiği ismin Şaban Yılmaz olup olmadığını anlamanın, iddialar varsa ne olduğunu, gerçek mi iftira mı olduğunu anlamanın bir yolu var. O da yasal süreci başlatıp soruşturma açmak. Öte yandan Adalet Bakanlığının teftiş kurulları var, başkanlığını Bakan Yılmaz Tunç’un yaptığı Hakimler Savcılar Kurulu (HSK) var. Dün, 1 Kasım’da ve henüz Şardan gözaltına alınıp hızla tutuklanmadan bir süre önce Adalet Bakanlığına Şardan’ın yazdığı konuyla ilgili Bakanlık kurullarınca bir araştırma, soruşturma, çalışma olup olmadığını sordum. Yanıt gelince mutlaka haber değeri olacaktır.
Hatırlatalım: Şaban Yılmaz, Adalet Bakan Yardımcısı iken İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı İrfan Fidan’ın Aralık 2020’de Yargıtay üyeliğine (oradan da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan imzasıyla, iki ay sonra Anayasa Mahkemesi üyeliğine) atanmasıyla ve yine Cumhurbaşkanı imzasıyla onun yerine geçmişti.
Avukatı Suna Öztaşdönderen, Şardan’ın yazsının ihbar kabul edilip soruşturma açılması gerekirken tutuklanmasındaki çelişkiye dikkat çekerken yazının ne Cumhurbaşkanlığı ne MİT tarafından tekzip edildiğini söyledi.
Ve bilin bakalım ne oldu?
Tekzip 10 dakika sonra geldi
Yazının yayınlanması, Şardan hakkında gözaltı kararının çıkması, tutuklanması boyunca 43 saatte gelmeyen tekzip, tutuklanmasından 10 dakika sonra geldi. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığına bağlı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi (DMM), “MİT’in iddia edildiği gibi bir raporu söz konusu değildir” açıklamasını yaptı.
Adeta ısmarlama izlenimi veren tekzipteki sözcük seçimi önemli. Örneğin DMM sadece “iddia edildiği gibi bir rapor” bulunmadığını söylüyor. Böyle bir çalışmanın yapılmadığına, MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın böyle önemli bir konuda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı bilgilendirmediğine dair bir ifade yok.
Oysa MİT’in özellikle yargıdaki yolsuzluk, rüşvet iddialarının üzerinde durduğu, bunların dış bağlantılı, ulusal güvenlikle ilgili olup olmadığını görevi gereği araştırdığı biliniyor. Örneğin 2022’de MİT para karşılığı İran istihbaratının Türkiye’deki İran rejim muhaliflerini kaçırmasına yardımcı olan İstanbul Cumhuriyet Savcısı Davut Yılmaz’ı ortaya çıkarmış, casusluktan tutuklanan Yılmaz HSK kararıyla meslekten de ihraç edilmişti.
Tolga Şardan aslında MİT’in görevinin dışına çıktığı değil, tersine görevini yaptığını gösteren bir haber yazmış ama çıktığında gazetecilik örgütlerinin çok itiraz ettiği Dezenformasyon Yasasına takılmıştı.
Şardan’ın soruşturması İstanbul’dan
Şardan olayında dikkat çeken bir konu da tutuklanmasına neden olan soruşturmanın Ankara değil de İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca açılması.
Yazının taraflarından Cumhurbaşkanlığı Ankara’da, Adalet Bakanlığı Ankara’da, MİT Ankara’da, Şardan Ankara’da yaşıyor, olay bütünüyle Ankara’daki devlet işleyişini ilgilendiriyor, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının da Basın Suçlarını Soruşturma Bürosu var, ama soruşturma İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılıyor.
Bir de Tolga Şardan’ın ifadesinde bir süre önce İstanbul Anadolu Adliyesi Cumhuriyet Başsavcısı İsmail Uçar’ın yargıdaki rüşvet çarkına dair, TBMM’ye de yansıyan iddialarına da atıfta bulunuyor. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, İsmail Uçar’ın iddia ve ihbarları üzerine soruşturma başlatıldığını açıklamış ama iddialara dair haberlere erişim yasağı getirilmişti.
Görevdeki bir başsavcının adliyedeki rüşvet çarkını ihbar etmesi Türkiye’de pek rastlanan bir durum değildir. Şimdi Tunç’un üzerine Uçar’ın iddialarının açığa kavuşturulmasının yanı sıra gazeteci Tolga Şardan’ın tutuklanmasıyla ortaya çıkan durumun da araştırılması sorumluluğu eklendi.
Rüşvet, yolsuzluk, gri liste, ekonomi
Adliye’deki rüşvet, yolsuzluk iddialarının üzerine gidilmesi sadece kişi hak ve özgürlükleri ve Türkiye’nin -hadi bırakalım hukuk devletini bir yana- kendi koyduğu kanunları layıkıyla uygulayan bir kanun devleti olması bakımından önem taşımakla kalmıyor. Aynı zamanda ekonomik krizden çıkabilmek için gerekli adımların atılmasını da engelliyor, dolayısıyla ekonomiye de zarar veriyor.
Dün sosyal medya fenomeni Dilan Polat’ın (gazetecinin apar topar içeri alınmasına karşı ilk soruşturmadan 33 gün sonra) gözaltına alınması konusunda da hatırlatmıştım. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek bu göz altıdan bir gün önce TBMM Plan ve Bütçe konuşmasında, Türkiye’nin kara para aklanması ve terörün finansmanı gibi ağır suçlamalarla konulduğu ve yatırım gelmesini engelleyen unsurlardan olan Gri Listeden çıkması gerektiğini bir kez daha vurguluyordu.
Rüşvet çarkı ve yolsuzluk iddialarının ayyuka çıktığı yargıya neşter atılmadan ne adaletin sağlanması, kişi hak ve özgürlükleri ne de ekonomi alanında atılacak adımlar sonuç getirir.
Gazetecilik suç değildir
Gelişmiş demokrasilerde basın, yargı, yasama ve yürütme kuvvetlerine ek olarak devletin ve toplumun işleyişinde dördüncü kuvvet sayılır.
Nasıl adil yargı bir gün herkese lazım olacaksa, özgür basın da bir gün -sesini duyurmak istediğinde- herkese lazım olacaktır.
Dezenformasyon Yasasının daha mürekkebi kurumadan olanlar ortada. Merdan Yanardağ, Barış Pehlivan’ın üstüne şimdi de Tolga Şardan olayı geldi.
Tolga Şardan serbest bırakılmalıdır.
Yapılması gereken yazısında dile getirilen iddiaların soruşturulması ve nereye kadar gidiyorsa gitmesinin engellenmemesidir.
Gazetecilik suç değildir.
Sevgili Tolga’nın dediği gibi, “Biz gazeteciyiz, gazetecilik yapmaya devam edeceğiz”.