TÜRK-İŞ her ay açlık ve yoksulluk sınırları açıklıyor. Dört kişilik bir aile için gerekli gıda harcamaları toplamı açlık sınırını, temel harcamalar toplamı ise yoksulluk sınırını oluşturuyor. Mart ayında açlık sınırı 16 793, yoksulluk sınırı ise 54 700 lira. Bir diğer açıklanan gösterge, bekar bir işçinin yaşama maliyeti; 21 831 lira. Asgari ücret ise 17 002 lira. Asgari ücret açlık sınırından sadece 209 lira daha yüksek. Ailede iki kişi çalışsa, kazanılan asgari ücret toplamı yoksulluk sınırının çok altında; yüzde 62’si kadar.
3 Nisan 2024 günü Mart ayı tüketici enflasyonu değerlerini öğrendik. Tüketici fiyatları bir ayda yüzde 3,16 oranında arttı. Yıllık enflasyon ise yüzde 68,5 oldu. Mevsim hareketlerinden arındırılmış aylık enflasyon gerçekleşmesini ise yüzde 3,2 olarak hesaplıyorum. Merkez Bankası’nın yılsonu tahmini ile uyumlu mevsim hareketlerinden arındırılmış aylık enflasyon ise yüzde 3.
Üç önemli soru
Aylık enflasyon değeri, 2003’ten (TÜİK’in tüketici enflasyonu verisi açıklandığından) bu yana en yüksek ikinci Mart enflasyonu. Onca yıl tek haneli enflasyon yaşadıktan sonra geldiğimiz yere bakın. Eylül 2021 – Mayıs 2024 döneminde durup dururken enflasyonu başımıza nasıl bela ettiğimiz ortada. Merkez Bankası’nın 2024 sonu tahmini yüzde 36 ve dün açıklanan aylık enflasyon verisi bu tahmin ile kabaca uyumlu diye seviniyoruz.
Nisan – Haziran döneminde aylık gıda enflasyonu Merkez Bankası’nın yılsonu tahmini ile uyumlu bir düzeyde gerçekleşirse (kabaca yüzde 3), Temmuz başında açlık sınırı 18 350 liraya yükselecek; yani asgari ücretin 1348 lira üzerine çıkacak.
Üç soru var:
- AKP’nin yerel seçimlerde ikinci parti konumuna düşmesinin bu tablo ile ilişkisi ne?
- Bu yıl başka asgari ücret artışı olmayacağı açıklanmasına rağmen, Temmuz’da bir asgari ücret artışı yapılır mı?
- Çoğu emeklinin asgari ücretin oldukça altında maaş aldığı hatırlanırsa, Temmuz’da özellikle düşük emekli maaşı alanların maaşlarında belirgin bir artışa gidilir mi?
Seçim sonuçlarıyla ilgisi
İlk soruya yanıt verecek uzmanlığım yok. Ama 10 bin lira emekli maaşı alınabilen bir ülkede seçim sonuçlarının bu olguyla yakından ilişkisi olmalı diye düşünüyor insan. Elbette, “o zaman bir önceki seçimde neden etkisi olmadı?” sorusu gündeme geliyor. İşin uzmanları umarım doyurucu yanıtlar sunarlar bizlere.
İkinci ve üçüncü sorulara yanıtım ise ‘mutlaka yapılmalı’ şeklinde. Peki, söz konusu maaş ve ücret artışları uygulanan programdan sapma anlamına gelir mi?
Normal koşullarda dört yıl seçim yok. Alışıldığı üzere seçimden önce yine ekonomideki dengeleri bozucu bir ekonomi programı uygulansın diyelim. Ne kadar önce? Bir, en fazla bir buçuk yıl önceden başlayarak. Bu durumda iki buçuk – üç yıl ‘rasyonel’ bir ekonomi programı uygulayacak vakit var demektir.
Şu anda uygulanmakta olan program henüz rasyonel bir program değil. Böyle bir programın olmazsa olmaz bazı unsurlarını -enflasyon hedefi ile (nihayet) uyumlu bir faiz politikası ve bütçe açığının çok yüksek boyutlara çıkmasının engellenmesi- içeriyor; ama eksik. Bu nedenle rasyonele doğru yönelişi temsil ediyor.
Marifet sadece faizde değil
Peki, Temmuz’da asgari ücret artışı ve emeklilerin durumunda belirgin bir iyileştirme, rasyonel yola ulaşamadan gerisin geriye dönüş anlamına gelir mi? Bazı koşullar sağlanırsa, gelmez. Marifet, sadece faiz ve vergi oranlarında artış yapmakta değil. Marifet, enflasyon hedefine ulaşacak adımları atarken, asgari ücreti ve emekli maaşını insana yakışır bir düzeye çıkarmakta.
Ama nasıl?
Mayıs seçimlerinden önce sıkça tartışılan Hazine’nin ‘gelir garantileri’ meselesini tekrar gündeme taşımakta yarar var. O anlaşmalar yeniden gözden geçirilirse önemli bir bütçe imkânı yaratmak mümkün. Keza üst gelir gruplarından daha fazla vergi almanın mümkün olduğu gibi. Ek olarak servet vergisi üzerinde çalışmakta da yarar var.
Maliye politikasında bu adımlar atılırken hemen gerçekleştirilebilecek bazı yapısal reformlara odaklanmak gerekiyor. Özellikle “acaba bakan değişir mi?” ya da “TCMB Başkanı görevden alınır mı?” gibi şüphelerin ortadan kalkması önemli. Açık ki sadece faiz yükselterek bu şüpheleri ortadan kaldırmak mümkün değil. Niyetin ‘halis’ olduğunu kanıtlamak gerekiyor. Mesela TCMB Başkanı’nın görevden alınmasını son derece zorlaştıran bir yasal değişiklik yapabiliyor musunuz? Yaparsanız, U-dönüş şüphelerini azaltabilirsiniz. Ya da TÜİK’in kurumsal yapısını açıklanan istatistiklere güveni artırıcı yönde değiştirebiliyor musunuz? İhale yasasını, yolsuzluk ihtimalini en aza indirecek biçimde, sil baştan yazabiliyor musunuz?
Ücretleri arttırmak mümkün
Lira cinsinden faizlerin geldiği yer ‘eh işte, idare eder düzeyde’; tasarrufların -özellikle mevduatın- ortalama vadesi dikkate alındığında, o vade boyunca gerçekleşmesi beklenen enflasyon ila başa baş düzeyde. Biraz daha yükselmesi, lira cinsi mali varlıklara dönüş (liralaşmayı) eğilimini güçlendirici yönde katkı verir. Ama döviz kurunun ileride belirgin biçimde artmayacağının da beklenmesi gerekir ki, ‘biraz daha’ yükseltilecek lira cinsinden faizler çekici hale gelsin. Bu ise makroekonomik istikrar programının tavizsiz uygulanacağına, bir geri dönüş olmayacağına ilişkin bekleyişlerin yaygınlaşmasına bağlı.
Yukarıda önerilen politika bileşiminin -maliye politikasında yeni adımlar-odaklanmış bir yapısal reform ajandası-mevduat faizlerinin biraz daha yükselmesine yol verilmesi- uygulanması halinde ücret ve emekli maaş artışları enflasyonla mücadeleye sekte vurmaz. Dış koşulların da uygun olduğu dikkate alındığında yüzde 36 olmasa da yüzde 40’a ulaşmamak için bir neden yok 2024 sonunda.
Yanılmak umuduyla…
Peki, bu politika bileşimi hayata geçirilir mi? Gelir garantilerinin gözden geçirilmesi, servet vergisi, Merkez Bankası’nın ve TÜİK’in bağımsızlığı yönünde adımlar…
Sanmıyorum. Keşke yapılsalar. Bu durumda “yüksek politika faizi-bazı vergi önlemleri-ücret ve maaşlarda mahcup artışlar” bileşimi ile karşı karşıya kalacağız gibi duruyor. En azından 2024’ün kalanında. Yanılmak umuduyla…