Evren Balta, Behlül Özkan
Kütahya’dan Afyon’a kavurucu yaz sıcağında yol alırken, İç Ege’nin sararmış ovalarında AKP’nin 2024 yerel seçimlerinde yerleştirdiği reklam tabelaları hala duruyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gururla ufka baktığı fotoğrafının yanında “Türkiye bilir, gerçek belediyecilik AK Parti’dir” yazıyordu. Belki de bu panolar, 22 yıldır iktidarda olan AKP’nin 31 Mart 2024’te yaşadığı hezimetin kendisi açısından trajik, siyaset bilimi içinse ironik bir simgesiydiler. Zira seçim yenilgisinin ardından dört ay geçmesine rağmen, Türkiye’nin en işlek yollarında duran bu tabelaları kaldıralım demek, AKP teşkilatından kimsenin aklına gelmemişti.
Yerelden merkeze siyaset
Sevinç Doğan 2016 yılında yayınlanan “Mahalledeki AKP” kitabına onca toplumsal tahribata rağmen nasıl olup da AKP’nin kitle desteğini koruyabildiği sorusu ile başlar. Bu soruyu cevaplamak için yerele bakmak gerektiğini iddia eder. Parti, kendilerini parti oyununa adayan yerel aracıları ile her gün yeniden inşa edilir. Partinin işleyişi, geniş kitlelerle ilişkisi ve bağı hemen her zaman yerelde kurulur.
AKP’nin başarısı yerel halka tanıdık yüzlü ve kilit konumdaki aracılar üzerinden ulaşması, seçmene üzerinde hayli çalışılmış bir doğallıkla “bizden biri” imajını vermesi ve partinin etrafında oluşan geniş seçmen çemberine fırsat, imkân ve kaynak dağıtabilmesi ile ilgilidir. AKP’nin yerel teşkilatları, yerelin bilgisinin merkeze aktarıldığı ve merkezin tercihlerinin yerelle paylaşıldığı bir aktarma kayışı görevi görürler. Tam da bu benzersiz görevleri sayesinde AKP’nin kitle desteği kazanabilmesinin ve onu koruyabilmesinin ana mekanizması olurlar.
Yerel çökerse: Afyon
AKP, 14 Ağustos 2001’de Afyon’da kuruldu. Afyon, o günden bugüne girdiği her seçimde AKP’yi Türkiye ortalamasının çok üstünde destekledi. CHP, çok partili seçimlere geçildiği günden bu yana 74 yıldır Afyon’da bir kez bile merkez belediyeyi kazanamadı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan için Afyon’un simgesel yönü o kadar kuvvetliydi ki 2023 seçimleri öncesinde ilk mitingini burada yapmış ve “bu sevda Afyon’dan dünyaya yayıldı” ilanının önünde seslenmişti Afyonlulara.
Ancak 31 Mart seçimlerinde CHP adayı Burcu Köksal, karşısındaki tüm adayların toplamından fazla oy alarak %51 ile belediye başkanlığı koltuğuna oturdu. Bu başarının nedenini anlamak için gittiğimiz Afyon’da, tıpkı CHP’nin başarılı olduğu diğer illerdeki gibi, karşımıza çıkan en önemli ve en ortak açıklama, AKP’nin yerel teşkilatının çöküşüydü.
Rigor Mortis
Yıllar boyunca AKP saflarında siyaset yapmış, Afyon’da AKP adına parti oyununu oynamış önemli bir yerel siyasetçi, AKP yerel teşkilatının çöküşünü “rigor mortis” olarak tanımlıyordu. Ölüm sonrası kasların sertleşmesi anlamına gelen rigor mortis, AKP’de de benzer bir şekilde gözlemleniyordu. Başlarda esnek ve dinamik olan politikalar, zamanla katı ve değişmez hale gelmişti. Bu süreçte, yerelden gelen bilgiler yerini statükoyu koruma çabasına bırakmıştı.
Neredeyse iktidar partisinde siyaset yapmış görüştüğümüz herkes, sorunun bir aday sorunu olmadığını, bir mekanizma sorunu olduğunu iddia etti. Yerelde artık halkın sesine kulak veren adaylar gösterilemiyordu, çünkü partinin yerel teşkilatı yok olmuş, yerel teşkilat hemen her düzeyde merkeze taşınmıştı.
Sekizinci katta oturanlar
Merkezin derdi ise illa seçim kazanmak değildi. Seçimi kendi adayıyla kazanmaktı. Hemşerilik/akrabalık gibi kişisel ilişkiler, aynı cemaatten olmak gibi dinsel ağlar ya da parti içinde var olan bir çıkar grubunun “adamı” olmak gibi patronaj ilişkileri aday seçimini belirliyordu. Önceden daha geniş olan bir pastayı kendi destekçilerine dağıtan parti, ekonomik krizle birlikte pasta daraldıkça yerelde dağıttığı payı azaltmış, bu pastayı kendi ilişki ağları üzerinden merkezden dağıtmayı tercih etmeye başlamıştı.
Seçmen, bir yandan artan ekonomik kriz ile boğuşurken öte yandan da bir zamanlar her tür sorununda kendisine açık olan yerel parti teşkilatlarının kapısının yüzlerine kapanmasından şikâyet ediyordu. Sokaktaki Afyonlunun bile bildiği bir gerçekti artık adayların Genel Merkezin 8. katından belirlendiği. AKP’nin il kongrelerinde de halkın sevdiği ve desteklediği adayların, genel merkezin baskısıyla yarıştan çekilmek zorunda bırakıldığını gittiğimiz her yerde duyduk. AKP genel merkezi, halkla yakın temasta olan, popüler ve teşkilatta güçlü siyasetçileri değil; kontrol edebileceği ve emirlere harfiyen uyacak kişileri yerelde partinin yönetimine atıyor, yerelde dağıtılan rant ve ihaleleri bizzat merkezin kontrolüne almayı seçimi kazanabilmekten daha çok önemsiyordu.
İktidarın merkezileşmesi ve kişiselleşmesi sadece muhaliflerin şikâyet ettiği ulusal düzeyde bir demokratik bozulmaya neden olmamıştı, aynı zamanda yerel düzeyde AKP’nin kendisini kendi silahıyla vurmasına neden olmuştu. Mevzu bahis olan, yerelde seçim kazanmaya odaklı bir seçim makinesi değildi artık. Dar grupların hâkim olduğu, farklı aktörlerin birbiri ile kavga ettiği, kendi içine büzüşmüş, kapalı bir parti aygıtıydı.
Yeni AKP: pahalı elbiselerini kirletmeyelim
AKP’nin kaleleri olarak görülen bu şehirlerde genel merkez nasıl olsa ceketimizi assak kazanırız düşüncesiyle hareket etmiş. Afyon, bunun adeta timsali. Yerel seçimler öncesinde lüks bir arazi aracının üzerinde yanına aldığı bir bakan ile Afyon’da halkı selamlayan AKP belediye başkan adayı sosyal medyada viral olmuştu. O günden sonra pek çok viral imgeye tanık olsak da Afyonlular o görüntüyü unutmamışlardı.
Sevinç Doğan kitabında, İstanbul Sanayi Mahallesi’nde 2010’lu yılların başlarında yapılan AKP seçim çalışmalarını şöyle anlatır: “Aralarında dünyevi bir kibir ve hırsa sahip olanlar olsa da, tüm partililer için alçakgönüllü bir duruş sergilemek önemliydi. Halktan farklı durmamaya özen gösteriyorlardı. Sözgelimi, normalde bireysel hayatlarında taktıkları güneş gözlüklerini mahalle çalışmalarında kullanmıyorlardı.”
Mahalle çalışmasında güneş gözlüğü bile kullanmayan AKP’li imgesi, son on yılda inanılmaz bir değişim geçirecekti. İtalyan malı takım elbiselerle, 50 bin liralık lüks ayakkabılarla seçim kampanyası yapan yeni nesil AKP’lilerle vatandaşlar arasında derin bir uçurum açılıyordu. Öyle ki bir Afyonlu seçmen, AKP’li adaylardan “Sarılıp da pahalı elbiselerini kirletmeyeyim diye uzak durdum,” diyecekti.
Bizden biri algısı
“Bizden biri” ifadesi, Afyon seçmeninin tercihlerini ifade ederken en çok kullandığı gerekçelerden biri. Parti kimliğinden bağımsız olarak sokaktaki seçmen Burcu Köksal’ı beğeniyordu. Tıpkı Kastamonu Belediye Başkanı Hasan Baltacı’da olduğu gibi, Burcu Köksal’ın telefonunun herkeste olduğunu, ona istedikleri zaman ulaşabildiklerini ve eninde sonunda onlara geri döndüğünü anlatıyorlardı. Konuştuğumuz hiçbir doğrudan partili olmayan seçmen Burcu Köksal’i milliyetçi tavırları ya da göçmenlere yönelik tutumu yüzünden övmüyor ya da yermiyordu. Hakkında söylenen ilk şey “Burcu bizden biri” oluyordu. Kısaca seçmen samimiyet arıyordu.
Burcu Köksal, yerelde yükselmiş, genç yaşında Afyon’u ve Afyon’un sorunlarını temsil eden ulusal çapta bir siyasetçi olmuştu. Milletvekilliği yaptığı dönemde dahil olmak üzere gitmediği köy kalmamış, çalmadık kapı bırakmamış, kendisine sarılmak isteyen hiç kimseyi geri çevirmemişti.
Afyon’da AKP seçim kampanyası için çok ciddi bir bütçe ayırırken, her iki seçmenden birinin oyunu alan CHP’li Burcu Köksal’ın ise ne ciddi bir kampanya bütçesi ne de ciddi bir kampanya broşürü vardı. Kendisinin ifadesiyle “Sizi dinleyeceğim” demekten başka çok bir şey de vaat etmemişti. Köksal, kampanya sırasında sadece seçmenlerin aylar sonra gururla gösterdiği plastik bir çay tepsisi dağıtmıştı. Afyon’u iktidardan alan muhalif siyasetçinin bir kadın olmasını, konuştuğumuz Demokrat Parti Afyon İl Başkanı özellikle vurgulayacaktı: “AK Partiyi kendi kalesinde bir kadın devirdi. Olacak iş değil valla.”
Siyasetin çeperini genişletmek
Pek çok Afyonlu için bu, CHP’nin başka türde bir siyaset yapması demekti. Kentsel dönüşüme karşı çıkarken CHP örgütü ile tanışan Esin için bu yeni bir CHP’ydi. “Bizim gibi giyinmeyen, bizim gibi konuşmayan, bizim değerlerimizle ilişkilenmeyen bir CHP değil bu. Bizden biri gibi davranan bir CHP” diyordu. İktidara karşı hak arama mücadelesinde partiyi her daim yanlarında gördüğünü anlatıyordu.
Burcu Köksal ile bu mücadele sırasında tanışmış ve sonra onu hep gittiği Kuran kursuna davet etmişti. Arkadaşları “O CHP’li buraya gelmez” demişlerdi ama o sıralarda milletvekili olan Burcu Köksal çıkıp gelmiş, onlarla oturmuştu. Seçim kampanyası sırasında Kuran kursundaki tüm arkadaşları CHP’li Burcu Köksal’ın çay tepsisini alıp evlerinin başköşesine koymuşlar.
İsmet’e göre, evet belki CHP bir zamanlar AKP’nin olduğu kadar “bizden biri” değildi ama bugünkü AKP ile kıyaslandığında çok daha fazla bizdendi. CHP’li siyasetçiler kendilerinden farklıydı, ama kendilerini oldukları gibi kabul ediyor, onların dertleri ve tasaları ile kim olduklarından bağımsız bir biçimde ilgileniyor, onlara kapılarını sonuna kadar açıyordu.
Kastamonu, Afyon: Yeni siyaset
Nasıl olmuştu da CHP Cumhuriyet tarihi boyunca son derece güçsüz olduğu illerde ciddi bir seçim başarısı kazanmıştı?
Bizi İstanbul’dan çıkarıp CHP’nin başarısının en güçlü olduğu iki kente yolculuk etmeye bu soru motive etti. Kastamonu ve Afyon milliyetçi muhafazakâr dokusu güçlü, CHP’nin çok uzun yıllar hiçbir seçim başarısı gösteremediği ama son seçimlerde partinin oyunu en fazla arttırdığı iki ildi. Üstelik aralarında temel bir fark vardı: iki şehrin CHP adaylarının Kürt meselesi, göçmen sorunu gibi Türkiye’nin yakıcı sorunlarına olan bakışı birbirine taban tabana zıttı.
Ancak bu iki şehirde CHP’nin başarısını anlamaya çalışırken, gördüğümüz şey CHP’nin başarısı olduğu kadar, AKP’nin bir siyasal teşkilat olarak yerelde çöküşüydü. Bu çöküş çok boyutluydu. Yıllar içinde iktidar eliyle yapılan haksızlıkların birikimi, artan hayat pahalılığı, sağlık sisteminin bozulması, emekli maaşları, işsizlik gibi tüm Türkiye’nin hissettiği sorunlar Afyon ve Kastamonu’da derinden hissediliyordu. Üstelik bir zamanlar olduğu gibi bu sorunları yerelde müzakere edecek, çözülemeyen sorunlar konusunda bireysel destek sağlayacak, “Bu sorunları çözeceğiz, bekleyin” diyen bir parti teşkilatı da kalmamıştı. Konuştuğumuz bir AKP’li siyasetçi genel merkezde dinleme toplantılarında ekonomik sorunları aktaranların “CHP ağzıyla konuşuyorsunuz” diye terslendiğinden yakındı. Aşağıdan yukarıya giden tüm yollar yerel teşkilata kapatıldığı hissi hakimdi.
“Bizden biri” demenin anlamı tam da buydu. Sorunları benim adıma müzakere eden, sağlık sistemi çalışmadığında hastamı hastaneye yatırmama yardım eden, kendi (kısıtlı da olsa) kaynaklarını benim için seferber eden bir teşkilat (ya da aday). “Bizden biri” diye ifade ettiği tercihini duygusal/sembolik bir yakınlık olarak anladığımız Kastamonu ve Afyonlular esasında oldukça rasyonel bir biçimde siyasal davranışlarını değiştiriyorlardı. Daha CHP’nin tam olarak orada olmadığının da bilincinde olarak ve bunu bu şekilde ifade ederek.
Kastamanu, Afyon ve “Merkez Parti” olma çabası
Kastamonu ve Afyon, aynı partinin farklı yerellerde nasıl bambaşka biçimlere bürünebileceğinin en canlı örnekleri. Bir siyasal partinin yekpare bir bütün olmadığının, farklı siyasal söylemlerin mümkün olduğunun da. Bu farklılıkları yerelde mümkün kılan ise merkezin inşa edilmesindeki esneklik. Siyasal kimlikleri birbirinden olağanüstü farklar içeren gruplar, merkez ya da yereldeki CHP’ye baktıklarında Sevil’in ifadesi ile “donmuş bir beton değil, akan bir sıvı” görüyorlar.
Kürtlerle de, siyasal İslamcı partilerle de, milliyetçilerle de konuşan; onlarla aynı masaya oturan, müzakere eden, varlığını ve farklılığını tanıyan merkezdeki CHP, seçmenin kendisi neyse partinin tam o noktası ile ilişkilenmesini mümkün kılıyor. CHP il örgütünün kapısından içeri girip derdi neyse onu anlattığında dinleneceğinden emin olmasının önünü açıyor.
Belki de merkez parti olmak tam da bu: ülkenin ortak sorunlarında bir yol haritasına eşlik eden bir “kim olursan ol gel” hali. Bu, AKP’nin uzun zamandır kaybettiği, CHP’de ise henüz nüvelerinin olduğu yeni bir durum. CHP’nin siyasal geleceğini, bu devasa dönüşümü yönetebilme becerisi ve bundan korkmamak belirleyecek.
Not: Bu yazıda sadece isminin kullanmasına izin veren parti görevlilerinin ve belediye başkanlarının gerçek isimlerini kullandık.