

İtalya Başbakan Meloni’nin girişimiyle Senato’dan oy birliğiyle geçen yasa tasarısı kadın cinayetleri konusunda müsamahasız bir yaklaşımın öncüsü.
23 Temmuz 2025’te İtalya Senatosu, Başbakan Giorgia Meloni hükümetinin hazırladığı ve kadın cinayetlerine (femminicidio) ömür boyu hapis cezası öngören yasa tasarısını oybirliğiyle kabul etti: 161 evet oyu. Ne sağdan itiraz geldi ne soldan çekince. 113 kadının öldürüldüğü bir yılın ardından Parlamento, “kadın olduğu için öldürülen” her birey adına ayağa kalktı.
Bu adım sadece hukuki değil, siyasi bir kararlılığın göstergesiydi: Kadına yönelik şiddet siyasetin önceliğidir ve cezasız kalmayacaktır.
Eğer Temsilciler Meclisi’nden de geçerse yasalaşacak bu düzenleme, yalnızca bir cezalandırma mekanizması değil; kadınların yaşam hakkını anayasal bir kararlılıkla savunan bütüncül bir yaklaşım. Yasa, kadına yönelik nefret, kontrol, ayrımcılık veya tahakküm saikiyle işlenen cinayetleri özel bir suç tipi olarak tanıyor ve Ceza Kanunu’na şu hükmü ekliyor:
• “Kadının öldürülmesi, eğer bu fiil nefret, ayrımcılık, kontrol, tahakküm veya onun bireysel özgürlüğünü kısıtlama amacıyla işlenmişse, faile ömür boyu hapis cezası uygulanır.”
Kadın öldürene müsamaha yok
Yasa aynı zamanda şu önlemleri zorunlu kılıyor:
– Kadın cinayeti mahkûmlarına açık cezaevi veya izinli çıkış hakkı verilmemesi
– Şiddet riski altındaki kadınlar için otomatik koruma tedbirlerinin hızla devreye girmesi
– Okullarda toplumsal cinsiyet eğitimi verilmesi
– Belediyelerin şiddetle mücadele kampanyaları yürütmesi
Adalet Bakanı Carlo Nordio bu yasayı şöyle tanımladı: “Bu sadece Ceza Kanunu reformu değil; kadına yönelik şiddete karşı anayasal bir tavırdır.”
Aile Bakanı Eugenia Roccella ise şunu söyledi: “Kadınların sadece kadın oldukları için öldürülmelerine karşı İtalyan devleti artık daha net ve sert yanıt verecek.”
İtalya’da Yasa, Türkiye’de Gündem Dışı
İtalya’da kadın cinayetleri bir siyasi sorumluluk alanı olarak ele alındı. Meloni her ne kadar sağcı-popülist bir çizgide yer alsa da bu meselede siyasi irade gösterdi. 8 Mart’ta sunulan yasa tasarısı, 23 Temmuz’da Senato’dan oybirliğiyle geçti.
Muhalefet destekledi, medya gündemde tuttu, kamuoyu bastırdı. Sonuç: yasa çıktı.
Türkiye’de ise iktidarın öncelikleri başka. Kadına yönelik şiddetle mücadele politikaları, kadının aile içindeki rolüne dair ideolojik kalıpların gölgesinde kaldı. İstanbul Sözleşmesi’nden bir gece yarısı çekilmek, bu zihniyetin en simgesel göstergesidir. Devlet, kadınları korumak yerine onları “aile içinde tutma” politikası izliyor.
Sessiz Kalmak: Suç ortaklığı
Türkiye’de kadın cinayetleri neredeyse her gün haber oluyor. Fail çoğunlukla birlikte olunan ya da ayrılmak istenen erkek. Her kadın daha önce şikâyet etmiş, koruma kararı aldırmış, yetkililere ulaşmaya çalışmış oluyor. Ve her defasında aynı başlıkla karşılaşıyoruz: “Yine bir kadın cinayeti…”
Soru şu: Türkiye’de kadınların canı neden bu kadar değersiz?
Türk Ceza Kanunu hâlâ kadın cinayetini özel bir suç olarak tanımıyor. Failler “iyi hal”, “haksız tahrik” gibi gerekçelerle ceza indirimi alabiliyor. 6284 sayılı yasa teknik olarak önleyici olsa da, uygulamada ciddi zaaflar var. Üstelik 2021’de İstanbul Sözleşmesi’nden çekilerek uluslararası alanda da geri adım atıldı.
Sadece 2024’te 394 kadın erkekler tarafından öldürüldü. Bu ülkede kadınlar sadece öldürülmüyor; parçalanıyor, yakılıyor, gömülüyor. 34 yaşındaki Ayşe B., bir erkek tarafından boğularak öldürüldü, cesedi bir bavula konup sokağa atıldı. 2019’da Ayşe Tuba Arslan defalarca savcılığa başvurdu, sonunda eski eşi tarafından sokak ortasında satırla öldürüldü. Emine Bulut’un “ölmek istemiyorum” çığlığı hâlâ hafızalarda.
Siyaset Tercihtir: Hala İyi Hal indirimi
Her seferinde aynı döngü: kısa süreli infial, birkaç taziye mesajı, sonra yine sessizlik.
İtalya’da sağ ve sol birlikte bu yasayı çıkardı. Türkiye’de ise kadınların yaşam hakkı siyasi öncelik bile sayılmıyor. Kadınlar hayatlarını kaybederken yetkililer hâlâ “kadının fıtratı” üzerine konuşuyor. İtalya’da ‘kadın olduğu için öldürülmek’ artık nefret suçu. Türkiye’de ise hâlâ kravat takmak ceza indirimine yol açıyor.
Yasalar sadece uygulayıcıyı değil, toplumu da eğitir. Kadın cinayetlerinin özel bir suç olarak tanımlanması, o suça karşı toplumsal vicdanı örgütler. İtalya tam da bunu yaptı: “Kadın olduğu için öldürülmek” artık sıradan bir adli vaka değil, toplumsal bir utanç.
Kadın Cinayetleri: Türkiye Ne Yapmalı?
– Kadın cinayetlerini özel suç tipi olarak tanımlayan yasal düzenleme yapılmalı
– İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönülmeli
– Yargıda “iyi hal indirimi” gibi uygulamalara son verilmeli
– Cinsiyet eşitliği temelli eğitim politikaları devreye alınmalı
Kadınların yaşam hakkı, bir ülkenin siyasi ahlakının turnusolüdür. Milyonlarca kadın bu ülkede her gün bir karar veriyor: Ayrılsam mı, şikâyet etsem mi, hayatta kalabilir miyim?
İtalya bu kararı kadınlar adına güçlendirdi. Türkiye ise kadınları yalnız bırakmaya devam ediyor.
Kadın cinayetleriyle mücadele yalnızca bir hukuk meselesi değil, bir siyasi irade testidir.
İtalya geçti. Türkiye sınıfta kalıyor.
Bu yazı bir karşılaştırma değil, bir çağrıdır: Kadınların yaşam hakkı tartışılamaz.
Kadınları korumayan siyaset, bu ülkenin vicdanını da koruyamaz.


