

Türkiye’nin toplumsal cinsiyet eşitliği karnesi bir yılda 8 basamak gerileyerek 135’inci sıraya düştü. En büyük sorun siyasi irade eksikliği.
Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF) yayımladığı 2025 Cinsiyet Eşitliği Raporu (Global Gender Gap Report 2025, World Economic Forum), ülkelerin kadın-erkek eşitliği açısından nerede durduğunu yeniden gözler önüne serdi. Rapor, Türkiye için alarm veren bir tabloyu ortaya koydu. Türkiye, 148 ülke arasında 135. sırada yer alarak cinsiyet eşitliği açısından sadece küresel sıralamada yerini kaybetmekle kalmadı, Avrupa kıtasında sonuncu ülke konumunu korudu.
Rapor, yalnızca ekonomik ve siyasal eşitsizlikleri değil; eğitim, sağlık, bakım hizmetleri ve kurumsal temsildeki derin farkları da veri temelli biçimde ortaya koyuyor.
Küresel eşitlikte Türkiye’nin yeri
2024 yılında 127. sırada yer alan Türkiye, 2025 itibarıyla 8 basamak gerileyerek 135. sıraya düştü. Genel cinsiyet eşitliği skoru da yüzde 64,5’den yüzde 63,3’e geriledi. Bu düşüş, yalnızca Türkiye’nin yerinde saymasından değil; aynı zamanda diğer ülkelerin eşitlik yolunda ilerlemesinden kaynaklanıyor.
Rapor dört ana alanda eşitliği ölçüyor: Ekonomik katılım, eğitim, sağlık ve siyasal güçlenme. Türkiye bu başlıkların hiçbirinde Avrupa ortalamasına yaklaşamıyor:
- Ekonomik Katılım ve Fırsatlar: Türkiye’nin bu alandaki 2025 skoru yüzde 51,8. Kadınların iş gücüne katılımı sınırlı, özellikle yönetici pozisyonlarında ciddi bir temsiliyet açığı bulunuyor.
- Eğitim Erişimi: 2025 skoru yüzde 98,6 ile yüksek. Ancak meslek seçimi ve yükseköğretime erişimde cinsiyet bazlı farklılıklar sürüyor.
- Sağlık ve Hayatta Kalma: 2025 skoru yüzde 96,8. Cinsiyet temelli yaşam beklentisi ve hizmet erişimindeki eşitsizlikler bu başlığı etkiliyor.
- Siyasal Güçlenme: Türkiye’nin 2025 skoru yalnızca yüzde 5,9 ve 148 ülke arasında 139. sırada. Bu, kadınların parlamentoda, bakanlıklarda ve üst düzey siyasi görevlerde temsilinin çok düşük olduğunu gösteriyor.
Bu ülkeler, özellikle kadınların siyasette temsili, iş gücüne katılımı ve lider pozisyonlarda yer alması gibi alanlardaki başarılarıyla öne çıkıyor.
Ülkeler sıralaması nasıl?
2025 raporunda Türkiye’yi geçen ülkeler arasında sadece Batı demokrasileri değil; Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Endonezya, Özbekistan, Türkmenistan, Tacikistan, Kırgızistan gibi ülkeler de yer alıyor.
Bu ülkelerin birçoğunda yıllarca kadın haklarına dair ağır sınırlamalar uygulanmışken, son yıllardaki reformlar ve sosyal politika adımlarıyla Türkiye’yi geçmeleri dikkat çekici.
Türkiye sadece 13 ülkenin önünde yer alıyor. Bunlar arasında İran, Cezayir, Çad, Pakistan, Sudan, Yemen, Mısır, Lübnan bulunuyor. Bu tablo, Türkiye’nin yalnızca cinsiyet eşitliğinde değil, demokrasi ve insan hakları göstergelerinde de ciddi bir gerileme yaşadığını gösteriyor.
Avrupa ve Türkiye
2025 yılında Avrupa, toplumsal cinsiyet eşitliği skorunda yüzde 75,1 ile dünyada ikinci sırada yer aldı. Bölgeye dahil olan 40 ekonomiden 8’i ilk 10’da 37’si ise ilk 100 içinde bulunuyor. En yüksek skor yüzde 92,6 ile İzlanda’ya, en düşük skor ise yüzde 63,3 ile Türkiye’ye ait; aradaki 29 puanlık fark dikkat çekici bir uçurumu gösteriyor.
- Ekonomik Katılım: Avrupa ortalaması yüzde 68,4 iken Türkiye yüzde 51,8’de. Avrupa’daki ülkelerin yüzde 35’i bu farkın yüzde 75’ini kapatmış durumda.
- Eğitim Erişimi: Avrupa ortalaması yüzde 99,6. Türkiye bu alanda görece daha yakın ama yükseköğretimdeki cinsiyet farkı sürüyor.
- Sağlık ve Hayatta Kalma: Avrupa yüzde 96,9, Türkiye yüzde 96,8. Sağlıklı yaşam beklentisinde cinsiyet farkı mevcut.
- Siyasal Güçlenme: Avrupa yüzde 35,4; Türkiye yüzde 5,9 ile açık ara son sırada. Avrupa bölgesindeki ilerleme, kadın bakan oranında yüzde 55,3, kadın milletvekili oranında ise yüzde 53,3 gibi dikkat çekici değerlere ulaşmışken, Türkiye sadece Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı gibi geleneksel kadın temsiline indirgenmiş bir politik yapı sergiliyor.
Bu fark, yalnızca sayısal değil, aynı zamanda kültürel ve siyasal tercihleri de yansıtıyor.
Türkiye’de kadının siyasi temsili hâlâ istisna düzeyindeyken, Avrupa’da eşitlik temel demokratik bir kriter olarak kabul ediliyor.
Avrupa Birliği Komisyonu ve Avrupa Konseyi, Türkiye’nin 2021 yılında İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesini ve cinsiyet eşitliği alanındaki uygulamaların zayıflamasını, açık bir demokratik gerileme olarak değerlendiriyor.
Özellikle kadına yönelik şiddetin yaygınlığı ve kadınların siyasal temsildeki yetersizliği, Türkiye’nin Avrupa ortalamasından ciddi biçimde sapmasına neden oluyor. Avrupa ülkeleri kadınların karar alma mekanizmalarına katılımını artırmak için aktif politikalar yürütürken, Türkiye’de bu alan büyük ölçüde atıl bırakılmış durumda.
Siyasal geriye gidiş
Kadına yönelik şiddet, Türkiye’de toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin en görünür ve en yıkıcı sonuçlarından biri olmaya devam ediyor. Kadın cinayetlerinde artış yaşandığı raporlarla belgelenirken, faillerin çoğu zaman cezasız kalması toplumsal adalet duygusunu da zedeliyor.
İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı, bu alandaki kurumsal mücadeleyi daha da zayıflattı. Kadın örgütleri, 6284 sayılı Kanun’un da uygulamada yetersiz kaldığını ve şiddet mağduru kadınların yeterince korunamadığını belirtiyor. Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri (ŞÖNİM) gibi yapılar da etkin çalışmadığı için başvuran kadınlar çoğu zaman sistemden destek alamıyor.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun ifadesiyle:
“Biz öldürülmek istemiyoruz. Yaşamak istiyoruz. Devlet bizi değil, şiddeti durdursun.”
Kadına yönelik şiddetin önlenmesi, yalnızca ceza politikasıyla değil; toplumsal eşitliğin sağlanması, ekonomik bağımsızlığın desteklenmesi ve şiddet dilinin siyasetten temizlenmesiyle mümkün olabilir.
2025 yılının “Aile Yılı” ilan edilmesi, hükümetin kadını sadece aile içindeki konumuyla tanımlama eğilimini pekiştirdi. Resmî söylemlerde kadın, birey olarak değil; anne, eş ya da aile biriminin parçası olarak konumlandırılıyor. Kadın hakları savunucuları bu yaklaşımı “kadının toplumsal ve siyasal öznesini inkâr” olarak tanımlıyor.
Örneğin, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, 2025 Ocak ayında yaptığı açıklamada şöyle dedi:
“Kadının adı yok; yalnızca rolü var. Kadınlar sadece aile değil, toplumun her alanında eşit ve özgür bireyler olarak var olmak istiyor.”
Bu ideolojik yönelim, sadece sosyal politikalara değil; kadına yönelik şiddetle mücadele, istihdam ve eğitim politikalarına da yansıyor. Sonuç olarak, Türkiye’nin cinsiyet eşitliği skorları sadece teknik eksikliklerle değil; siyasî yönelimlerle de şekilleniyor.
Kadın temsili dar alanlarda
Türkiye’de siyaset kurumunda kadınların temsili sayısal olarak sınırlı olmakla kalmıyor, aynı zamanda sembolik düzeyde tutuluyor. Bakanlıklar düzeyinde bakıldığında, kadınlara genellikle yalnızca “Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı” gibi bakım emeğiyle özdeşleşen görevler veriliyor.
Enerji, ekonomi, çevre, sanayi, ulaştırma gibi stratejik ve teknik bakanlıklarda kadın bakan görmek neredeyse imkânsız. Bu durum, yalnızca liyakat sorunu değil; aynı zamanda ataerkil toplumsal cinsiyet rolleriyle ilgilidir. Kadına, hâlâ “şefkat”, “koruma”, “bakım” gibi işlevler yüklenirken, karar alma ve güç dağılımı içeren alanlar erkek egemen yapılar tarafından korunuyor.
Bu durum, “cam tavan” olgusunun Türkiye siyasetindeki açık örneklerinden biridir. Kadınların varlığı yalnızca bazı ‘makbul’ alanlarla sınırlanmakta, potansiyelleri sistematik biçimde sınırlandırılmaktadır.
Cinsiyet eşitliği, siyasai irade
2025 Küresel Cinsiyet Uçurumu Raporu, Türkiye’nin toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda yapısal ve siyasal bir dönüşüme ihtiyaç duyduğunu net biçimde ortaya koyuyor. Avrupa ile aradaki uçurum yalnızca veri setlerinde değil, kadınların gündelik yaşamlarında da hissediliyor.
- Kadınların ekonomik hayatta, siyasette, bilimde, sanayide ve teknolojide eşit temsili; ancak bütüncül ve kararlı bir politik irade ile mümkün olabilir.
- İstanbul Sözleşmesi’ne yeniden katılım, yalnızca sembolik bir adım değil; şiddetle mücadelede kurumsal iradenin yeniden tesisidir.
- Bakım emeğinin kamusal olarak desteklenmesi, kadınların iş gücüne katılımını artırmakla kalmaz, toplumsal cinsiyet rollerinin yeniden paylaşımını da sağlar.
- Siyasette cinsiyet kotalarının anayasal güvenceye kavuşturulması ve yerel yönetimlerden başlayarak uygulanması, karar alma süreçlerine kadınların etkili katılımını sağlar.
- Eğitime erişimde yalnızca nicelik değil; STEM alanlarına yönlendirme, burs ve rehberlik desteği gibi niteliksel eşitlik mekanizmaları da tesis edilmelidir.
Bu politikalar Türkiye’yi yalnızca sıralamalarda değil, kadınların hayat kalitesinde de yukarı taşıyacaktır.
Unutulmamalı: Toplumsal cinsiyet eşitliği yalnızca kadınların değil, tüm toplumun demokratik, adil ve sürdürülebilir bir geleceğe ulaşmasının ön koşuludur.