2018 yılının Kasım ayında Nature dergisi akademik zorbalıkla ilgili bir haber yayınlamıştı. Haber, aynı yılın ağustos ayında, İngiltere’nin önde gelen bilim merkezlerinden biri olan Londra Kanser Araştırma Enstitüsü’nün akademik zorbalık suçlamaları ile sarsıldığından bahsediyordu. Enstitünün tanınmış araştırmacılarından Nazneen Rahman, personeline zorbalık yaptığı iddialarının araştırılmasının ardından enstitüden istifa etmişti. Bu suçlamaların hemen sonrasında benzeri görülmemiş bir hareketle, Wellcome Trust ismindeki kuruluş, Rahman’a sağladığı yaklaşık 4,5 milyon ABD doları karşılığı olan araştırma fonunu sorgusuz sualsiz geri almış ve üç ay içinde, Rahman’ın laboratuvarında çalışan genç araştırmacılar enstitüden ayrılmak zorunda kalmıştı. Bu durum, bilimsel kurumların ve bu kurumlardaki araştırmacıların çetrefilli zorbalık meselesiyle uğraşırken karşılaştıkları zorlukların güzel bir örneğiydi.
Aynı haberde bu dosyanın, 2018 yılında büyük bilim kurumlarını sarsan bir dizi iddianın parçası olduğunun da altı çizilmişti. Almanya’nın prestijli Max Planck Enstitüsünde iki yönetici akademik zorbalık yapmakla suçlanmıştı. İngiltere merkezli Leverhulme Trust, zorbalık iddialarına yönelik bir soruşturmanın ardından Bath Üniversitesi’ndeki paleontolog Nicholas Longrich’in yaklaşık 1 milyon sterlinlik fonunu geri almıştı. Tüm bu yaşananlardan anladığımız kadarıyla, akademik zorbalık birçok fon yönetimi tarafından hassasiyetle değerlendirilen hassas bir kriter olmaya başlamıştı.
Peki, nedir bu akademik zorbalık?
Akademik zorbalık, genel olarak akademi içinde birisine zararla sonuçlanan ve tekrarlı olarak yapılan kötü niyetli muamele olarak tanımlanır. En bariz şekliyle, zorbalık, mağdurlara bağırmayı, aşağılamayı veya korkutmayı içerir. Ancak, zorbalık başka eylemleri de içerebilir. Mesela, meslek psikologlarına göre zorbalık akademi içindeki bir meslektaş hakkında kötü niyetli söylentiler yayan, o kişinin fikirlerini baltalayan veya işini yapması için gerekli bilgileri alıkoyan kişilerin gerçekleştirdikleri eylemler olarak da tanımlanabilir. Psikologlar, bu tür kötü niyetli davranış biçimlerinin çoğunun mobbing benzeri sonuçları olan sorunlara neden olabileceğini söylüyorlar. Ancak tespit edilmelerinin zor olduğunu ve farklı yorumlara açık olduklarını da ekliyorlar.
Bu tanımların tamamını bir cümle içinde toparlayacak olursak, akademik zorbalık “kıdemli bir bilim insanının birlikte çalıştığı meslektaşlarını veya kendinden küçük araştırmacıları bilimsel gerekçelerle baskı altına alması, dedikodu niteliğindeki dayanaksız ifadelerle yıpratma veya sindirme politikası izleyerek, kimi zaman da cinsiyet ve etnik kimliklere odaklanarak kariyer sabotajı yapması ve gerçekleşmesini istediği işlerin yerine getirilmemesi durumunda bu akademisyenin kariyeri üzerinden tehditkar imalarda bulunması hali” olarak tanımlanabilir.
Akademik zorbalık, akademik hiyerarşinin akademik özgürlükleri ve liyakatı hiçe sayar bir şekilde, yüksek titrlere sahip akademik yöneticiler yanı sıra, genel olarak yaşça büyük, “hoca” sıfatıyla anılan akademisyenler ile genç kuşak akademisyenler ve akademi içindeki idari personel arasında yaratılan güç farkı nedeniyle meydana gelir. Psikolojik etkileri başarılı genç akademisyenlerin bilimden el çekmesi ve idari personellerin işten ayrılması şeklinde olmaktadır.
İngiliz Üniversitelerinde yüzlerce akademisyen zorbalıkla suçlandı
İngiliz üniversitelerinde 2010 yılı sonrasındaki dönemde 300’den fazla akademisyenin meslektaşlarına ve öğrencilerine zorbalık yaptığı ortaya çıktı. Bu durum Britanya’nın önde gelen üniversitelerinde sindirme kültürünün gelişmekte olduğu endişelerine yol açmaya başladı. Mevcut çalışan akademisyenlerle birlikte, emekli akademisyenler yaptıkları çalışmalarda hızlı bir şekilde sonuca ulaşmak için laboratuvarlarındaki araştırmacılara baskı uygulayabiliyor, iç çekişmeler nedeniyle meslektaşlar arası kariyer sabotajı yapılabiliyor ve söz konusu kurumların insan kaynakları akademik çalışanlarını korumaktan ziyade kimi zaman zorbalığı yapan kişilerin saygınlığının kaybolmasını önlemeye çalışıyor. İngiltere’de yaşananlar akademik kurumların işleyiş kültürleri içine çoktan yerleşmeye başlamış ve bu kurumları tehdit eder niteliğe ulaşmış durumda.
The Guardian’ın haberine göre, İngiltere’nin 135 üniversitesinden bilgi edinme özgürlüğü talepleri doğrultusunda alınan yanıtlar, 55 kurumda akademisyenlere yönelik toplam 294 şikayet ortaya çıkarmış. 30 üniversite daha akademik ve akademik olmayan tüm personele karşı 337 şikayet bildirmiş. 105 üniversitede 2013’ten bu yana en az 184 personel disiplin cezasına çarptırılmış ve 32’si zorbalık nedeniyle işten çıkarılmış. Zorbalık araştırmalarında net olarak ortaya çıkan durumlardan biri akademik söylemin, profesyonel rekabetin veya kişilik çatışmalarının çok ötesine geçen davranışların anlatıldığı düzinelerce dosya konusunun da ortaya çıkması olmuş.
Peki, ülkemizde durum nedir?
Ülkemizde bu kavramın çok fazla bilinmemesi sebebiyle, üniversitelerimizde akademik zorbalığın ne düzeyde olduğunu anlamamız zor görünüyor. Fakat, akademinin içinde olup, zorbalık örneklerini deneyimlemiş bir akademisyen olarak, bu durumun ülkemiz üniversitelerinde yaygın bir problem olduğunu öngörmek çok da zor değil. Özellikle titrlere ilişkin yapılan kadro atamaları söz konusu olduğunda ortaya atılan dayanaksız ifadeler, meslektaşlarımızın akademik kariyerlerini sabotaj niteliğinde olabiliyor. Akademiden ayrılan yüksek lisans ve doktora öğrencilerinden bazıları, travma sonrası stres bozukluğu yaşadıklarını söylüyor. Mesela, kendi deneyimlerimden örnek verecek olursam, yaşadığım akademik ortamda, gücün kötüye kullanımı sonucu kariyer sabotajı sorunuyla karşı karşıya kalınabiliyor. Bunun anlamı da genellikle içinde olmadığımız ortamlardaki akademik meslektaşlarınızın önünde küçük düşürücü yorumlar yaparak itibar zedelemeye yönelik daha basit zorbalık örneklerine karşılık geliyor.
Ülkemizdeki durumu daha net bir şekilde tahmin edebilmek için İlhan Arsel’in Kaynak Yayınlarından çıkan “Biz Profesörler” isimli kitabından faydalanabiliriz.¹ Kendisine ait anıları paylaştığı bu kitabının 46. sayfasında yer alan açıklamalar net bir ifadeyle akademik zorbalığın ülkemiz üniversitelerinde 1970’li yıllarda bile görüldüğünü gösterir nitelikte. Son birkaç yıldır dünyanın önde gelen bilim dergilerinde sürekli tartışılan akademik zorbalık problemi belli ki ülkemiz üniversitelerinde de yıllardır sürmekte. Ülkemizde bu konuyu tüm boyutlarıyla ele alan çalışmalara kesinlikle ihtiyaç var; fakat bunun öncesinde aynanın karşısına geçip, “Bilim nedir?”, “Akademik ortam neyi gerektirir?” gibi soruları kendimize sormanın zamanı geldi de geçiyor bile.
¹ Arsel İ., 1997. Biz Profesörler. Kaynak Yayınları. İstanbul.
Not: Yazı içindeki resimler https://teachingcommons.lakeheadu.ca/bullying-higher-education adresinden alınmıştır.