Başlık günümüze dair çok şey çağrıştırıyor. Yargının adalet dağıtmamasından tutun da milyarlarca liralık vergi borçları bir kalemde silinirken asgari ücretten sağlıkta katkı payı alınmasına kadar. Diyanet İşleri Başkanlığının bir yandan halka ucuz sebze için akşam pazarını ve itaatkâr olmayı öğütlerken debdebe ve israfın yaşayan örneği olmasına kadar. Sonra, yasadışı Fethullah Gülen örgütlenmesinin 2003-2013 arasında devletin bütün kademelerinde etkili olması Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığındaki AK Parti dönemine denk geldiği halde hep muhalefette olanların “FETÖ’nün siyasi ayağı olmakla” suçlanmasını filan çağrıştırıyor.
Bunları çağrıştıran “Adaletin can yakıyor, terazisi senden yana” cümlesi güçlü bir siyasi slogan gibi duruyor ama, değil; Özcan Deniz’in “Ben Yine Kendimle” albümüne adını veren şarkısının giriş mısraları. Bir aşk ve ayrılık şarkısı, muhtemelen siyasi bir mesaj vermeyi de amaçlamadı Özcan Deniz ama toplumda ne olup bittiği, nereyi, nasıl tıkarsanız tıkayın, kendisine bir yol açıp ifadesini buluyor işte. Yoksa sanatçı, ayrılığını neden adaletin terazisiyle anlatsın? Çünkü adaletsizlik, ya da adaletin herkese eşit davranmadığı algısı, kanısı toplumun giderek içine işliyor; maalesef durum bu.
Hayaller Tarabya, gerçekler Silivri
Adalet Bakanı Abdülhamit Gül 21 Şubat’ta İstanbul, Tarabya’da gazeteci ve hukukçuların katılımıyla “çalıştay” adı altında bir toplantı düzenledi. Ben de davetliydim, ama ne yazık ki aynı gün daha önceden söz verdiğim iki program nedeniyle Ankara’da bulunduğum için katılamadım. Bakanın bu toplantıda bir insan hakları paketinin “müjdesini” verdiğini, katılımcı meslektaşlardan okudum, başka katılımcıların izlenimlerini dinledim. Eminim ki Gül, hem Bakan sıfatıyla genel gidişi olumlu yönde etkileme niyetiyle bir girişim yapmak istemiş. Ama hayaller Tarabya olsa da gerçekler Silivri.
Okuyoruz ki, sayın bakana sorulan sorular daha çok Osman Kavala’nın üç gün önce, 18 Şubat’ta beraat aldığının ertesi günü bir başka gerekçeyle tutuklanması olmuş. Güncel konu. Bakan ne yanıt vermiş? Tahmin edebilirsiniz: “Yargı süreci devam eden bir dava konusunda konuşamam”. Soranlar olmuş doğrusu, “Cumhurbaşkanı her gün, her dava konusunda konuşuyor” diye. Ne desin Bakan Gül? Bir şey diyememiş. Sonra, Cumhurbaşkanının beğenmediği, ya da beğenmeme ihtimali olan davaların yargıçları, savcıları neden HSK kararıyla hemen değiştirilip istenen kararları alacakların kürsüye oturtulduğu da sorulmuş. Ne de olsa uluslararası uygulamaların aksine, Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) başkanı da Bakan. Gül bu sorulara da “Tatmin edici bir cevap verememiş”, güvendiğim katılımcılardan aldığım bilgiye göre.
Burada hedefim Bakan Gül değil, gerçekten değil. Tarım ve Orman Bakanlığında, Millî Eğitim Bakanlığında, ya da Kültür ve Turizm Bakanlığında durum faklı mı örneğin? Bir tren dolusu gazeteciyi Kars’ta (artık üstümüze gelen) kaz eti yemeye götürüp, İstanbul’un Galata Kulesinin CHP’li Ekrem İmamoğlu’nun kazandığı Belediye’den alınmasını meşrulaştırıcı, efendim Hollywood yıldızları ve binlerce “influencer”, yani sosyal medyacıyı korumalar eşliğinde Türkiye’ye getirip tanıtım yaptırma fikrini övücü yazılar yazdırmaktan daha makul, uygulanacağı kuşkulu olsa da insan hakları paketi müjdesi vermek. Mesele, bakanların çoğunun, bakan unvanı taşıyor olsalar da kendi alanlarında dahi tam yetki kullanamamaları.
Böyle adalete böyle medya
Adalet Bakanı Gül, sürmekte olan dava konusunda konuşmama ilkesine (ki doğrusu bu) sığınıyor ama bakın Cumhurbaşkanının son Azerbaycan seferine davete terfi etmiş meslektaşlardan Murat Erçin ne demiş: “Osman Kavala’nın skandal bir kararla tahliyesi ve ardından başka bir soruşturma kapsamında yeniden gözaltına alınmasıyla başlayan süreci başa götürecek olursak; şu an itibariyle Kavala’yı aklamaya çalışan ve canhıraş savunan bir medya grubu var: Oda TV internet sitesi ve sahibi Soner Yalçın. Oda TV, gezi sürecinde kalkışmanın önemli medya ayaklarından biriydi. Darbe girişimine basın yoluyla destek veren Oda TV katil devlet ve katil polis gibi manşetler attı. Ancak iddianamede bunların hiçbiri yer almadı. Bu konuyla ilgili ne dersiniz?
Yanlış anlaşılmasın bu, Kavala iddianamesini hazırlayan savcıları da hedef alan bir savcılık mütalaası değil, bir gazeteci sorusu. Sadece Kavala’yı beraat ettiren yargıçları, Kavala’yı savunan yayın yapan Oda TV ve Soner Yalçın’ı değil, iddianameyi yazan savcıları da itham ediyor. Meslektaş derken kendimden utanıyorum. Hayaller gazetecilik, gerçekler, neyse…
Çanak soru da bir yere kadar
Gazeteci milleti “çanak” der, en hafifinden. Bu “çanak” soruyu soran kişi Murat Erçin, Beyaz TV Haber Müdürü ve sunucusu. Kulağıma gelenlere göre, uçaktaki bazı gazetecilerden dahi “Bu kadar da yapmayın, hepimiz zan altında kalıyoruz” yolunda tepki almış. Beyaz TV’nin başında Osman Gökçek var. Osman Gökçek, dönemin Başbakan Yardımcısı, halen Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesi Bülent Arınç’ın Başkenti “parsel parsel” Cemaate satmakla suçlaması ardından Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığından ayrılmak zorunda kalan Melih Gökçek’in oğlu. Oda TV, Gökçek dönemi üzerine en çok giden medya kuruluşlarından. İnsanın aklına acaba gazetecinin, Erdoğan’ın en kızdığı konulardan Kavala’nın beraat etmesini altlık yapıp Oda TV’ye karşı konuşturmak mı istediği, dahi geçiyor.
Ama “soru”, belli ki Erdoğan için sürpriz olmamış ki cevabına şöyle başlamış: “Bunun gündeme getirilmesinden dolayı teşekkür ediyorum. Bunlar daha çok gündeme getirilmeli.” Ama belki kimin sorduğu sürpriz olmuştur. Çünkü, bu sorunun sorulduğu gün, artık başında CHP’den Mansur Yavaş’ın bulunduğu Ankara Büyükşehir Belediyesi, Melih Gökçek hakkında “15 Temmuz’a giden yolda FETÖ’ye belediye imkânlarından maddi kaynak sağladığı” iddiasıyla (diğer altı kişiyle birlikte) suç duyurusunda bulunuldu.
Sizce bir şey çıkar mı? Yoksa Gökçek bu soruşturmadan aklanır mı? Cevabınızı bana değil, elinizi vicdanınıza koyup, bir yargıya, bir de adalete bakıp kendinize verin lütfen.