İdam cezasının geri getirilmesi talebi gündem saptırma denilemeyecek kadar ciddi bir konu. Üstelik bu defa toplumu öylesine duyarlı bir yerinden vuruyor. Tam da tarikat şeyhinin bir müridinin kız çocuğuna cinsel tacizde bulunmak suçlamasıyla tutuklanıp haberinin yazılmasına, sırf tarikatların sözde ulviyetini koruma çabasıyla yasak getirildiği günlerde. Oyun da belli: idam cezasına karşı çıkanları “Tecavüzü mü savunuyorsunuz?” diye güya ters köşeye yatırmak.
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin hemen her vesileyle idam cezasını geri getirme çağrısı yaptığı biliniyor. En son 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrasında devlete karşı işlenen suçlar vesilesiyle istemişti. Bu defa da başta çocuklara yönelik saldırılar olmak üzere, cinsel saldırı suçları için getirme çağrısı yaptı. Çağrısına TBMM Başkanı Mustafa Şentop’tan da destek gelince işin rengi değişmeye başladı. Şentop hem siyasette hem yargıda etkisi bilinen bir isim, şu anda Erdoğan’ın en yakın çevresi içinde.
Bu filmi defalarca gördük. Meclis’e bu amaçla getirilecek, sonra bir önergeyle içine “devlete karşı işlenen suçlar” eklenecek, sonra bir başka önergeyle devlete karşı işlenen suçların kapsamı genişletecek, tarikatların namına halel gelmesin diye o kapsam daraltılacak, geriye siyasi suçlar kalacak.
Uluslararası sözleşmelere aykırı
İdam cezası İslâm şeriatına uygun ama uluslararası hukukta da Türkiye mevzuatında da artık yok. Kaldırılması uzun süren demokratik mücadeleler sonucu oldu ve buna son noktayı koyan da Başbakanlığı döneminde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan oldu.
Türkiye idam cezasını kaldırması 12 Eylül döneminde 50 siyasi idam cezasının uygulanmasından sonra hep gündemdeydi. Ancak kaldırılması yasadışı PKK lideri Abdullah Öcalan’ın 1999’da yakalanmasıyla başladı. O süreçte yapılan seçimden DSP-MHP-ANAP koalisyonu çıkınca Öcalan’a verilen idam cezası da hükümetin önüne geldi.
Öcalan’a idam cezası Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları beklenene dek erteleyen de 2002’de erken seçime giderken “savaş ve çok yakın savaş tehdidi” dışında kaldıran da Bahçeli’nin Başbakan Yardımcısı olduğu bu üçlü koalisyon oldu. İdam cezasının bütün istisnalarıyla kaldırılması ise 2003’te AK Parti iktidarı zamanında oldu, CHP de buna destek verdi.
Uzmanlar Birleşmiş Milletler protokolünün 2. Maddesine göre idam cezasının kaldırılmasına dair imzanın geri çekilemeyeceğini, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine göre istisna tanınamayacağını ve imzanın çekilmesi halinde Türkiye’nin AB üye adaylığı bir yana, Avrupa Konseyinden de çıkarılabileceği görüşünde.
Bülent Arınç’ın sözleri
Yine tam bu günlerde AK Parti’nin kuruluşundaki üç direğinden biri olan Bülent Arınç’ın 2014 seçim yılında tarikatlara hitaben söylediği “Biz varsak varsınız, biz yoksak yoksunuz” sözleri bir yerlerden sosyal medyaya servis edildi.
Doğruya doğru, Arınç haklı. Aslında Kasımpaşa’daki Uşşaki tarikatının şeyhi, Eyüp Fatih Şağban olan adını, herhalde daha ulvi görünsün diye Fatih Nurullah’a çeviren, Diyanet’in tanımıyla “sahtekârın” söyledikleri de aynı kapıya çıkıyordu. Şeyh Şağban müritlerine sarığı, sakalı atarak devlet dairelerine girmeyi öğütlüyordu. Bu nedenle Erdoğan’a itiraz edilmemeli, zorluk çıkarılmamalıydı. Belli ki tarikatlar arasındaki devlet memurluğu rekabetinden, o da Erdoğan’a oy şantajı yaparak pay istiyordu.
Arınç doğruyu söylüyor, çünkü bugün tarikatlar (kadına şiddete karşı İstanbul Sözleşmesi konusunda olduğu gibi) Erdoğan’a oy şantajı yapmaya başlamışsa, bunda başta İstanbul ve Ankara olmak üzere belediyelerin AK Parti’nin elinden çıkmasıyla kesilen para ve imkânlarının getirdiği rahatsızlık da rol oynuyor.
İki ucu keskin bıçak
Çünkü tarikatlar da Arınç’ın sözlerinin iki ucu keskin bıçak misali, AK Parti’nin elini de kesebileceğini biliyorlar. “Biz yoksak AK Parti de yok” demeye getiriyorlar.
Oysa Bahçeli’nin çıkışı da iki ucu keskin bıçak gibi. Bahçeli’nin bir süredir, açıkça söylemese de Erdoğan’ın tarikatların kendisine oy şantajı yapmasından ortağı olarak rahatsız olduğu, beyanlarının satır aralarından belli. Kadına şiddete karşı İstanbul Sözleşmesinin geri çekilme talebinden, 30 Ağustos tartışmalarında işin Atatürk ve Cumhuriyete hakarete vardırılmasına dek bir dizi gelişmenin MHP tabanında da rahatsızlığa yol açtığının Bahçeli elbet farkındadır. Yargı ve Emniyet başta olmak üzere Fethullahçıların çıkarılmasından sonra ağırlık kazanan ülkücü kökenli kadroların şimdi belli tarikat ve cemaatlerin rekabeti altında kalması da öyle. Bahçeli, o gidelim demeden memlekette erken seçime gidilmeyen bir siyaset taktisyeni.
İdam cezasının kaldırılması talebi böyle bir zeminde gündeme geldi.
Dolayısıyla iftiralara aldırmadan tecavüzleri yazmaya da, kadına şiddete ve eşitsizliğe karşı durmaya da, yaşama hakkını ve adaleti savunmaya da devam.