Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 2002’den bu yana süren iktidarında bir tek şeyi hiç yapmamıştı. Muhalefetin ısrarla yüklendiği bir bakanını asla tartışmalar sıcakken feda etmemişti. Bunun ilk örneği Hazine ve Maliye Bakanı damadı Berat Albayrak oldu. Üstelik daha birkaç ay önce İçişleri Bakanı Süleyman Soylu istifa ettiğinde “Gitme, sana ihtiyacım var” diye kalmaya ikna etmiş olduğu halde.
Bu sonuçta sadece Albayrak’ın Erdoğan’ı (Mahfi Eğilmez’in yazmış olduğu gibi) “faizin enflasyonun sonucu değil sebebi olduğu safsatasına” ikna etmiş olmasının payı yok. Sadece bunun sonucunda Türk lirasının tarihinin en değersiz durumuna hükümet eliyle düşürülmesinin payı yok. Sadece iki yıl içinde açıkladığı üç “stratejik” planın fiyaskoyla sonuçlanması, iş dünyasını huzuruna çağırtıp onları hiç dinlemeden “Bakın burası çok önemli” derslerinin de.
Bunda aynı zamanda muhalefetin, özellikle de CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve İYİ Parti lideri merak Akşener’in ısrarlı eleştiri ve uyarılarıyla oluşan birikim ve algının da önemli payı var.
İki yıldır muhalefetin hedefindeydi
Kılıçdaroğlu’nun CHP grup toplantıları ve demeçlerinde defalarca tekrarladığı sözlerin özeti şuydu:
• “Sayın Erdoğan, bu milletin perişan olmasını istemiyorsan ilk yapacağın iş o sosyete damadın görevine son vermek olacak. Bazen suçu onun üstüne yıkıyorsun bazen koruyorsun. Sosyete damat ekonomiden anlamıyor. Görevden alınması toplumu rahatlatacak, senin parti tabanını da rahatlatacak.”
Akşener’in İYİ Parti grup toplantılarında defalarca tekrarladığı sözlerin özetiyse şöyleydi:
• “Sayın Erdoğan, damadını çok beğeniyorsan, git bir şirket kur, gönder damadı başına, onu batırsın. Milletin rızkıyla daha fazla oynama. Ya damadı görevden alırsın ya da bu millet seni de damadınla birlikte kapının önüne koyar. Söylemedi demeyesin.”
İstanbul basınındaki “Muhalefet ne yapıyor ki?” takımı ısrarla görmezden gelse de muhalefet ısrarla bunu söylüyordu. Albayrak’ın gidişiyle ekonomide, toplumda ve AK Parti’de gerilen sinirlerin bir nebze yatıştığı da bir gerçek.
İktidar cephesi ne yapıyordu?
Erdoğan zaten damadı Albayrak’a toz kondurmuyor, bütün eleştirilere rağmen yerinde tutuyordu. Bunda, dediğimiz gibi, muhalefetin gitmesini istediği bakanlara özellikle sahip çıkmak, gerekirse tartışmanın ateşi söndükten sonra sessizce başka yere atamak siyasetinin de payı vardı.
Peki muhalefetin bu eleştirilerine bu eleştirilerde bulunurken Erdoğan’ın fiili iktidar ortağı MHP lideri Devlet Bahçeli ne diyordu? Onu da hatırlayalım:
• “Çok başarılı bulduğumuz Sayın Berat Albayrak’a verip veriştiriyorlar! İnsan da biraz edep olur, biraz erdem olur, Kemal Derviş’in yardakçıları, devşirilmiş ucubeler Türk milletini kandıramazlar. Hep aynı terane! Hep aynı masal! Kasamız boşalmış; başka, IMF’ye gidilecekmiş; Ekonomi çok kötü yönetiliyormuş!”
Soylu istifa ettiğinde ilk tepki gösteren siyasi lider olan Bahçeli’nin Albayrak’ın istifasına sessiz kaldığını da hatırlatalım.
Bir de şu var. Soylu’yu başarılı bulduğunu söyleyip kalmasını isteyen Erdoğan’ın Albayrak’ın istifası ardından yaptığı konuşmada başarılarına somut örnek olarak 2 sismik araştırma, 3 sondaj gemisini verdi. Bunlar Albayrak’ın Hazine ve Maliye Bakanlığından önceki, Enerji Bakanlığı dönemine ait icraatıydı.
Bütün suç Albayrak’ın mıydı?
Değildi elbette. Erdoğan sayısız defa ekonomi yönetiminden de kendisinin sorumlu olduğunu vurguladı. Bu da doğruydu. Alt düzeydeki devlet memuru atamalarıyla bir bizzat ilgilenen Cumhurbaşkanının Merkez Bankası bilançosundan sırf damadı oraya bakıyor diye habersiz olması mümkün mü? Değil. Erdoğan, Merkez Bankası internet sitesinde yazılı rakamların ancak belli matematik işlemler sonucu doğru sonucu verdiğini, o verilerin tek başına bir anlam ifade ettiğini bilmiyor muydu? Mahfi Eğilmez, Uğur Gürses yazıp duruyordu. Ama Erdoğan’ın deyimiyle “vakti, saati gelince” Naci Ağbal’ın kendisine sunduğu gerçek durum raporları vesile oldu.
Tıpkı Malatya’da koronavirüs salgını nedeniyle önlem alınmasına itirazını “eve ekmek götüremiyoruz” diye dile getiren esnafı vesile eden AK Parti yöneticilerinin “Efendim, faturası size çıkmasın” bahanesiyle damadı işaret etmeleri gibi.
Şimdi 7 liranın altında tutmak için milli servetten 100 milyar doların harcanıp kasanın 50 milyar dolar içeri girdiği ABD dolarının 8 liranın altına düştüğü bayramı devam ederken soralım: bu tablonun tek sorumlusu Albayrak mıydı?
AK Parti gerçekten rahatladı mı?
AK Parti’de Albayrak’ın adını övgüler düzmeden anmak yakın zamana dek cesaret işiydi. O psikolojik eşik Soylu’nun istifasının kabul edilmemesiyle bir ölçüde aşılmıştı.
Liranın aşırı değer kaybı, işsizlik, geçim sıkıntısı gibi yakıcı sorunları vatandaş AK Parti milletvekillerine aktarırken Albayrak ekonominin kötü gidişi “psikolojik” sayma aldırmazlığındaydı.
Yerine Lütfi Elvan’ın atanmış olmasının, AK Parti içinde Albayrak’tan duyulan rahatsızlığın ve bazı milletvekillerinin Ahmet Davutoğlu’nun Gelecek ve Ali Babacan’ın DEVA partilerine gitme ihtimalinin farkında olduğunu gösteriyor.
Elvan’ın Hazine ve Maliye Bakanı olarak ilk kez 11 Kasım’da (eski adı Yabancı Sermaye Derneği-YASED olan) Uluslararası Yatırımcılar Derneği kabulünde iş başında görünmesi bile bir mesajdı. Zaten doların düşmesi ve yabancı sermaye girişi, Erdoğan’ın TBMM konuşması değil, asıl bu toplantı ardından başladı.
Ama Erdoğan’ın muhalefetin hedefinde olan damadı Albayrak’ın gitmesine izin vermesi ve yerine Albayrak’ı eleştirenlerden Elvan’ı ataması AK Parti’de ters de tepebilir. Ne de olsa artık alternatif partiler var ve kalmanın bir getirisi dahi olabilir.