MHP lideri Devlet Bahçeli, Alaattin Çakıcı’nın CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na hakaret ve tehditlerine arka çıktığı Meclis Grup konuşmasında ASALA meselesini yeniden açtı. Çakıcı’yı “ASALA terör örgütünün peşine düşmüşlerdi” gerekçesiyle savundu. Bir vatandaşın bir terör örgütüne karşı güvenlik operasyonlarında kullanılmış olması ona bir başka vatandaşa -ki Türkiye’nin kurucu ve ikinci büyük partisinin genel başkanıdır- hakaret ve tehdit hakkı vermez. Ama asıl konu bu değil. Asıl konu, ülkücü-milliyetçi kesimlerin kırk yıldır -evet 1980 askeri darbesinden bu yana, siyasi rant olarak gündeme getirme alışkanlığı olan ASALA ve ASALA’yı kendilerinin bitirdiği iddiası.
İşin aslının ne olduğunu doğal olarak bildikleri halde ne MİT ne Genelkurmay ne Dışişleri, ASALA gerçeklerini açıklamak istiyor. Hem 12 Eylül 1980 askeri darbesi ardından yapılan operasyonlardaki gerçek yurtdışı bağlantılar açığa çıkmasın diye, hem de başarısızlıklar kendi hesaplarına yazılmasın diye bu siyasi rantın devamına göz yumuyorlar.
O halde ASALA’nın ne olup ne olmadığı, kimin kutup, kimin bitirdiği konusuna biraz ışık tutmak gerekiyor.
“ASALA’yı biz bitirdik” iddiası
Bahçeli’nin bu sözleri üzerine, Turgut Özal’ın yıllarca Özel Kalem Müdürü olarak çalışmış ve bir dönem AK Parti milletvekilliği de yapmış olan Feyzi İşbaşaran, sosyal medyada uzunca bir mesaj dizisi yayınladı (buradan okuyabilirsiniz). Burada verdiği bilgilerin bir kısmı bugüne dek bilinmeyen bazı ayrıntılara ışık tutuyordu. Ama gizleme ya da çarpıtma niyetinden kaynaklandığını sanmadığım, yine de resmin bütün boyutlarıyla görülmesine engel olan bazı eksiklikleri vardı.
ASALA meselesi son olarak Azerbaycan’ın işgal altındaki topraklarını geri alma harekâtı çerçevesinde de gündeme geldi. Suriye ve Irak’tan Dağlık Karabağ ve işgal altındaki diğer Azeri topraklarına sızdırılan PKK militanlarının da ASALA militanlarıyla birlikte savaştığı yolunda haberler çıktı. Dolayısıyla gelişmelerin güncel boyutu da bulunuyor.
Şimdi aktaracaklarımın ASALA gerçeğini yüzde yüz ortaya çıkardığı iddiasında değilim. Ancak büyük oranda açık kaynaklara dayanan bu bilgiler bile kırk yıldır ısrarla sürdürülen “ASALA’yı biz bitirdik” söyleminin bir psikolojik operasyon ürünü olduğunu görmeye yeter.
ASALA nedir? Neden kuruldu?
ASALA, “Ermenistan’ın Kurtuluşu İçin Gizli Ermeni Ordusu” örgütünün İngilizce baş harflerinden oluşan kısaltma. 1975’te Beyrut’ta kuruldu, daha doğrusu kurduruldu. Kurduranlar Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ve Sovyet gizli servisi KGB idi. Kuruluşundaki amacı henüz Türkiye karşıtı eylemler değil, Lübnan iç savaşı devam ederken KGB’nin Beyrut’un Hıristiyan mahallesi Burç Hamud’a adım atmasını sağlamaktı. Mahallede hâkim güç Ermeni Taşnak Partisiydi, onlar da savaşan Hizbullah ile Falanjistler arasında ezilmemek için bir yandan militanlarına askeri eğitim verirken diğer yandan tarafsızlık politikası izliyor, mahalleye Rus ajanlarını sokmuyordu.
Ermeni gruplar içinde FKÖ ve Sovyetlerin kullanabileceği bir örgüt kurdurma fikri, bilindiği kadarıyla El Fetih lideri Yaser Arafat’ın sağ kolu ve istihbarat şefi Salah Halef’ten (kod adı Abu Iyad, 1991’de öldürüldü) çıktı. Iyad bu fikri Filistin’in Kurtuluşu İçin Halk Cephesi (FKHC) örgütünü Corc Habaş ile birlikte yöneten Vadi Haddad’a açtı. Habaş gibi Grek Ortodoks kökenli olan Haddad’ın hem Beyrut’un Hristiyan mahallelerine erişimi hem de KGB ile bağlantısı vardı.
ASALA’yı kim kurdu?
Sovyetler yıkıldıktan sonra ortaya çıkan Mitrokhin Dosyalarında Haddad’ın KGB’nin o dönem Ortadoğu’daki en önemli ajanı olduğu ortaya çıkacaktı. Haddad’ın doğrudan KGB’nin başı (daha sonra Devlet Başkanı) Yuri Andropov’dan aldığı onayla ASALA kuruldu.
Kurucusu, 16 yaşında evinden kaçarak FKHC’ye katılan ve Haddad tarafından bizzat yetiştirilen 1951 Musul doğumlu Harityun Taguşyan idi. Örgüt içinde Mihran Mihranyan kod adını da kullanan Taguşyan, ASALA’nın kuruluşundan sonra Agop Agopyan kod adıyla tanınacaktı. Paravan örgüt Kara Eylül adına 1972 Münih Olimpiyat Köyü Baskınıyla İsrailli sporcuların öldürülmesi, 1973’te Rome-Tahran seferi yapan İtalyan yolcu uçağının Atina’ya kaçırılıp rehinelerin öldürülmesi, 1974’te Japon Kızıl ordusu adına Japonya’nın Kuveyt büyükelçiliğinin basılması gibi eylemlere karışmıştı. Bu sabıkası nedeniyle Taşnak Partisi onu dışlamıştı. ASALA’nın Agopyan ile birlikte kurucusu olan diğer iki isim Beyrut’lu James Karnusyan ile Suriye, Münbiç doğumlu Kevork Acemyan idi; olaya Türkiye’den 1915’in intikamını alma ve toprak talep etme penceresinden bakanlar okumuş yazmış takımdan bu iki isimdi.
Türk hedeflerine saldırılar
ASALA kuruluşundan itibaren hem FKÖ ve KGB’nin Beyrut’taki ihtiyaçlarını karşıladı hem de Türk hedeflerine karşı silahlı eylemlere başladı. ASALA adının uluslararası planda ilk duyulması 22 Ekim 1975’te Türkiye’nin Viyana Büyükelçiliğinin basılarak Büyükelçi Daniş Tunalıgil’in öldürülmesi olmuştu. (Şehit diplomatik personel ve ailelerinin isimlerine buradan ulaşabilirsiniz.)
ASALA saldırıları kanlı bir örgüt rekabetine yol açtı. Taşnaklar da Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları (JCAG) adıyla bir örgüt kurarak Türk hedeflerine saldırmaya başladı.
Bu saldırıların en kanlılarından birisi 7 Ağustos 1982’de Ankara, Esenboğa Havalimanı baskınında 9 kişinin öldürülmesi, 72 kişinin yaralanması olmuştu. ASALA’nın bu eylemi PKK’nın lojistik desteğiyle yaptığı öne sürülmüştü; sağ yakalanan militan Levon Ekmekçiyan’ın üzerinden sahte Ankara Üniversitesi kimliği çıkmıştı. 1983’te idam edilen Ekmekçiyan’ın sorgusuna katılmış olan Emniyet görevlisi Cevdet Saral yıllar sonra “Vermiş olduğu bilgilerden biz de hayrete düştük” demişti bir sohbetimizde; “12 Eylül öncesinde sol örgütlerin yaptığını sandığımız, hatta onlar tarafından üstlenilmiş kimi eylemlerin ASALA tarafından ya da onun namına yapıldığını öğrendik”. (*)
Ankara harekete geçiyor
Esenboğa saldırısı sonrası ASALA ve JCAG’nin terör eylemlerine karşılık vermek üzere Kenan Evren’in talimatıyla bir komite kurulmuştu. Komitenin başında o dönem MİT Dış İstihbarat Başkanı Mete Günyol vardı. Evren’in MİT mensubu kızı Şenay Gürvit ve aynı zamanda Cumhurbaşkanlığındaki MİT temsilcisi damadı Erkan Gürvit de komitedeydi. 12 Eylül’de Avrupa’ya kaçmış ülkücüleri kullanma fikri bu ekibe aitti. Avrupa’da sadece bu ekip yoktu. MİT mensubu Kerkük Türklerinden Sabah Ketene liderliğindeki bir ekip de Avrupa’da faaliyetteydi. Eski MİT Kontr-terör Başkanı Mehmet Eymür’ün verdiği bilgiye göre Mardin’den Lübnan’a göçmüş Mahmut El Zein ve aşireti hem Avrupa hem de Ortadoğu’da Hiram Abas kontrolünde yürütülen operasyonlarda görev alıyordu.
Eymür, bu dönem ülkücülerin de operasyonlarda kullanılması konusunda 2019’da şunları söyleyecekti: “[Abdullah] Çatlı ve ekibi Avrupa’da uyuşturucu işi yapıyordu. PKK ile işleri vardı. Ben muhaliftim onların kullanılmasına. (…) Onlar (o dönem MİT İstanbul Bölge Başkanı) Nuri Gündeş’e bağlı olarak çalıştılar. Bir Ermeni anıtına bomba koydular, bir de bir arabanın altına bir şeyler koydular. Doğru düzgün yaptıkları bir operasyon yok yani.”
ASALA nasıl bitti, kim bitirdi
Lübnan iç savaşının bitmesi ve Haddad’ın 1978’de Doğu Almanya’da (muhtemelen MOSSAD tarafından zehirlenme sonucunda) kan kanserinden ölmesi ile ASALA’nın Moskova ile bağlantısı kopmuştu. Artık asıl desteği -1970’lerin sonunda iç savaşa doğru sürüklenmekte olan- Türkiye’ye karşı daha sert eylemler isteyen ABD ve Fransa’daki Ermeni diasporası içindeki radikal gruplardan alıyordu.
ASALA için dönüm noktası 15 Temmuz 1983’te Paris’in Orly havalimanındaki THY bankosuna saldırarak 8 kişiyi öldürüp 55 kişiyi yaralamaları oldu. Bomba, Türk vatandaşı Ohannes Semerci’nin evinde, yine Türk vatandaşı Nayır Soner tarafından imal edilmiş, Suriye vatandaşı Varujan Karabetyan tarafından yerleştirilmişti. O zamana dek ASALA eylemlerine göz yuman Fransız devleti, terörizmi kendi topraklarına sıçratmaları üzerine desteği kesti, ASALA’yı terör örgütü ilan etti.
Orly eylemi ASALA’yı böldü. Fransa’daki Ermeni diasporasınden Ara Toranyan artık bu eylemlere son verilmesini isterken Agopyan ve Monte Melkonyan ekipleri eylemlerin artırılmasından yanaydı.
ASALA’nın fiilen dağılmasında da kurucusu Agopyan’ın 28 Nisan 1988’da Atina’da öldürülmesi yol açacaktı.
Agopyan’ı Çatlı mı öldürdü
Agopyan’ı Çatlı’nın öldürdüğü iddiası o zamandan bu zamana ülkücü çevrelerde bir kahramanlık destanı gibi anlatılıyor ve diğer kesimlerde de kabul görüyor.
Agopyan öldürüldüğü sırada Çatlı uyuşturucu kaçakçılığından mahkûm olmuş, bir Fransız cezaevinde yatıyordu. 1984’de, Fransa’da Alfortville kasabasındaki Ermeni soykırımı anıtında hafif hasara yol açan saldırıdan kısa süre sonra, Hasan Kurtoğlu sahte kimliğiyle yakalanmış 7 yıl hapis cezası almıştı. Yani Agopyan öldürüldüğü sırada Atina’da olamazdı.
Peki Çatlı değilse, Alaattin Çakıcı mı, Mehmet Ali Ağca ile birlikte Papa II. Jean Paul suikast girişimine katılmış Oral Çelik, Almanya’daki ülkücü örgütlenmenin şeflerinden Musa Serdar Çelebi, ya da onların ekiplerinden biri mi öldürmüştü?
Ya da bazı İsrail kaynaklarının iddia ettiği gibi 1972 Münih Katliamındaki rolü nedeniyle MOSSAD mı öldürmüştü?
Hayır. Agopyan’ı öldüren kendi korumalarından birisiydi; Ara Toranyan’ın elemanıydı. Melkonyan’ın kardeşi Markar Melkonyan’ın yıllar sonra yazdığı “Kardeşimin Yolu” kitabında ayrıntılarıyla anlattığı üzere Agopyan, ASALA örgütü içindeki kavga sonucu, Toranyan fraksiyonunca öldürülmüştü.
Su testisi, su yolunda kırılmıştı.
ASALA’yı canlandırma gayretleri
ASALA bir süre daha Monte Melkonyan tarafından yaşatılmaya çalıştı. Melkonyan ve Agopyan cinayetine adı karışan “Şişko” lakaplı Levon Minasyan, Levon Ter-Petrosyan’ın Ermenistan Cumhurbaşkanı seçilmesi sonrasında Ermenistan vatandaşlığına kabul edildiler. Melkonyan, Dağlık Karabağ savaşına milis komutanı “Avo” olarak katıldı, Hocalı Katliamı dahil sivillerin öldürüldüğü saldırılarda yer aldıktan sonra, 25 Kasım 2020’de Azerbaycan tarafından geri alınan Kelbecer ile Agdam arasında dağlık bölgedeki bir çatışmada 12 Haziran 1993’te Azerbaycan güçlerince öldürüldü. 1996’da Erivan yönetimince Ermeni Halk Kahramanı ilan edildi.
ASALA’nın adı Azerbaycan’ın işgale son verme harekatında yeniden gündemde yer tutmaya başladı. Birileri örgütü canlandırmaya çalışıyor. Ancak bir proje örgüt olarak kurulan ve bir süre sonra kontrolden çıkan ASALA’nın canlandırılmasının maddi temelleri kısıtlı görünüyor. Kaldı ki Ermeni milliyetçi hareketinin ana akımı sayılan Taşnak Partisinin böyle bir rekabetten rahatsız olacağı da açık.
Diplomasi girişimleri
Ermenistan’ın bağımsızlığını alır almaz, 1992’den itibaren Rusya desteğinde Azerbaycan’a saldırması ve Karabağ işgali Türkiye’nin ilişkileri kesmesine neden olmuştu.
Turgut Özal Cumhurbaşkanlığı döneminde sorunu diplomasiyle çözmek için bu konuda Türkiye’de kimsenin itiraz etmeyeceği bir isme, MHP lideri Alparslan Türkeş’e başvurdu. Projenin diğer ortağı da Türkiye’deki Yahudi Cemaatinin, ABD, Avrupa ve İsrail bağlantılarıyla etkili ismi Jak Kamhi idi. Petrosyan ve ekibiyle görüşmeler, Büyükelçi Tanşuğ Bleda’nın aktif desteğiyle Paris’te Crillon Otel’de yapıldı. Başbakan Süleyman Demirel, Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin aracı olan isim, Türkiye’deki Ermeni cemaatinden iş insanı Samson Özararat idi. Sonuç gelmedi. Moskova bastırdı, Ter-Petrosyan seçimi kaybetti, devrildi.
İkinci önemli girişim, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan arasında milli futbol takımları karşılaşması vesilesiyle çıktı. Hatta 2009’da Zürih’te bir protokol de imzalandı. Ancak Ermenistan Parlamentosunun işgal altındaki topraklardan çekilmeyi reddetmesi ve Doğu Anadolu’daki bazı illere “Batı Ermenistan” demekten vazgeçmemesi üzerine o anlaşma da olmadı.
Şimdi sorun Azerbaycan ordusunun ilerleyişiyle çözülüyor.
Biri çıkıp doğrusunu söylesin lütfen
Çakıcı’nın Kılıçdaroğlu’na hücumuna sahip çıkarken Bahçeli’nin ASALA konusunda değinmesi, ülkücü kesimde zaman zaman nükseden bir alışkanlık.
Bunu 1996’da Susurluk Kazasında ölen Abdullah Çatlı olayında da görmüştük. Hatta gazeteci Abdi İpekçi cinayetine, Papa Suikast girişimine katılan Mehmet Ali Ağca’ya dahi bazı mahfillerde kahraman muamelesinin yapıldığını biliyoruz. Gazeteci arkadaşımız Hrant Dink’in katili Ogün Samast’a da kahraman muamelesi yapılmadı mı benzer mahfillerce?
Elimdeki bilgileri yazdım. Araştırma ve soruşturmalarımdan bulduklarımı yazdım. Tablonun hâlâ karanlıkta kalan bölümleri olabileceği, gerçeğin yüzde yüzünü yansıtmayabileceği kaydıyla söylüyorum; ama yansıtmaya çalıştığım kadarının doğru olduğuna inanıyorum.
Genelkurmay, MİT, Dışişleri ve tabii ki Cumhurbaşkanlığı bu konularda her kayda sahip, sahip olmadıklarına da ulaşabilecek konumdaki kurumlar.
Birisi çıkıp lütfen bu yazdıklarımı yalanlasın, doğrusunu söylesin. Kırk yıldır iç siyaset sahnesinde kullanılan şu ASALA meselesi de kapansın artık. Ortada bir kahramanlık varsa, gerçek kahramanlara da ayıp oluyor.
*ASALA’nın kuruluşu, eylemleri geçmişi ve perde gerisi ayrıntılarını “Meraklısı İçin Entrikalar Kitabı”nda bulabilirsiniz. MY