Korku öykülerinin usta yazarı Edgar Alan Poe’nun en ürpertici eserlerinden birinin adı Kızıl Ölümün Maskesi. Ülkede “kızıl ölüm” adı verilen bir salgın hastalık sürmektedir. Prens, soyluları ve yakın çevresini de yanına alarak bir manastıra kapanır. Halkı dışarıda tutarak korunacak, içeride şölen ve eğlencelerle hayatlarına devam edeceklerdir. Prensin düzenlediği bir maskeli baloda eğlence doruklardadır. Bir süre sonra üzerinde kanlı bir kefenle ölüm kılığına girmiş ve maskeli balo salonlarını bir bir dolaşan bir konuk herkesin dikkatini çeker. Prens elinde hançerle konuğun karşısına dikildiğinde acı gerçeği anlar. Bir şekilde manastıra sızmış konuk, kızıl ölümün ta kendisidir. Salgın nedeniyle dışarıya da çıkamayan seçkinler birer birer can vermeye başlar. Öykü şu cümleyle biter: “Ve karanlığın, çürümenin ve kızıl ölümün her şey üstündeki egemenliği başladı.”
Çürüme yayılması yönetmeyi zorlaştırır. Yönetmek zorlaştıkça çürümenin yayılmasına ses çıkarmayan yönetimler çareyi baskıyı artırıp, korunmak için içe kapanmakta bulurlar. Buysa denetimi daha da zayıflatır, çürümeyi durdurmaz, hızlandırır, sıradanlaştırır.
Türkiye’de çürümenin hızla sıradanlaştığı günlerden geçiyoruz.
Parası olana serbest yılbaşı partileri
Hürriyet’te Osman Müftüoğlu’nun yazısında “Boğaz kıyısındaki oteller dahil” beş yıldızlı otellerin İstanbul ve Anadolu’ndan müşterilerine 4-5 gün boyunca otele kapanıp eğlenmeyi teklif etmesini “koronavirüs bayramı” olarak nitelediğini okuyunca Kızıl Ölümün Maskesi öyküsü geldi aklıma.
Barış Yarkadaş, TV100’de Ahu Özyurt’a bu otellerin arasında Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un otelinin de bulunduğunu söyledi. Ama yasalara çok saygılı oldukları için canlı müzik saat 22.00’de son bulacakmış. Vatandaşların akraba, ya da arkadaşlar arasında buluşup birkaç saat hoşça vakit geçirmesinin, salgın nedeniyle -haksız bulmuyorum- yasaklandığı bir sırada parası olana yılbaşı partisi serbest mi oluyor şimdi? Bu çürümenin dik âlâsı değil mi? Üstelik kendisi de AK Parti iktidarının bir üyesi olan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın günlerdir bu otel partileri konusunda uyarmasına rağmen. Kurban Bayramı tatilinde her şey serbest kıvamına geçmenin hastalığın yeniden yayılmasına neden olduğunu kendisinden öğrenmiştik; o zaman da turizm lobisi etkili olmuştu.
Beştepe’ye girmiyor mu kovit?
Irak Başbakanı Mustafa Kazımî şerefine 17 Aralık’ta Beştepe’de verilen yemeğin sosyal medyadaki görüntülerini izlediniz değil mi? Irak’la PKK ile mücadele ve petrol anlaşmalarına varıldı, ona bir sözüm yok. Koca davette çekimlerin gösterdiği kadarıyla bir tek kadının görünmesi de ayrı bahis. Ama birkaç kişi dışında maske takan yoktu. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan dahil, neyse ki tercüman takmıştı. Eleştirilere karşı saldırıya geçen troller “ama hepsi PCR testi yaptırmıştı” diyor. Peki her isteyen vatandaş yaptırabiliyor mu o testi? Beştepe davetinde dip dibe oturup eğlenince bulaşmıyor mu koronavirüs Covid-19? Arapça ve Türkçe şarkılarla coşmuş davetliler, özellikle Ahmet Tuzcu’nun Kerkük havalarıyla, katılanlardan biri yazmış. Bir şey değil, o davete katılanlardan bazıları sonra kendilerini soyutladıkları milletle de temas kurmak zorunda kalıyorlar. Bu da çürümenin sıradanlaşmasının bir başka örneği.
Gelelim aşı meselesine
Çin’den gelecek 50 milyon doz aşının (ikişer doz uygulanacağı için) aslında 25 milyon kişilik olduğunu ve bunun da sihirli değnek olmadığı öğrenmiştik. Aslında bunun da doğru olmadığı ve 24 Aralık’ta gelecek ilk parti aşının 3 milyon doz olacağını öğrenmiş bulunuyoruz. Yani 1,5 milyon kişilik. Kime yetecek? Sağlık, güvenlik, tedarik zinciri, gıda sektörü çalışanlarına sözüm yok, ama kimlere öncelik tanınacak zorunlu çalışanlar dışında? Yoksa Çin Komünist Partisi yöneticilerinin muhtemelen kendi elitleri için Almanya’dan aşı alması gibi, AK Parti iktidarının elitleri de Alman aşısından mı ısmarladılar? Süreçler yanıt bulmamız için yeterince şeffaf değil.
Geldi gelecek derken Covid-19 virüsünün evrim geçirmiş, mutasyona uğramış türü B.1.1.7 de yayılmaya başladı. İngiltere’den başladı. Sağlık Bakanlığı İngiltere, Hollanda, Danimarka ve Güney Afrika Cumhuriyeti ile uçuşları durdurdu. Almanya Sağlık Bakanlığı bulunan aşının yeni tür üzerinde de etkili olabileceğinin “düşünüldüğünü” söyledi. Yeni türün daha az öldürücü olduğu ise henüz kanıtlanmış değil.
Ekonomi gerçekten tıkırında mı?
ABD Kongresi 16 Aralık’ta tarihinin ikinci büyük ekonomik teşvik paketini kovitle mücadele için açıkladı. 900 milyar dolarlık paket vatandaşlara para yardım, esnafa ve küçük işletmelere destek içeriyor. Böylece tam kapanma, karantina uygulamalarına hazırlanıyorlar. Biz tam kapanmaya geçemiyoruz, çünkü kasada vatandaşa vermeye yetecek para kalmadığı anlaşılıyor.
Nereden mi anlıyoruz? Bundan birkaç ay önce faizi sadece haram değil, ekonomideki kötülüklerin anası sayan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Merkez Bankası Başına getirdiği Naci Ağbal 24 Aralık’taki Para Kurulu toplantısında faizleri yeniden artırmaya hazırlanıyor. İlk adımda yüzde 15’e yükseltmişti, şimdi 18 beklentisi var. Taksitle satışlardaki taksit oranının kısılmasından tüketimin de kısılıp vatandaşların eldeki parayı lira olarak bankada tutmasının hedeflendiğini anlıyoruz.
Çürümenin bir tanımı da denize düşünce yılana sarılmak değil midir?
Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu’nun Karar TV’de Erdoğan’ın artık damadı berat Albayrak’ın adını dahi ağzına almadığına dikkat çekerek yeni Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan ile Naci Ağbal’ın da yakında koruyanı kalmayacağını öne sürmüş. Bir bildiği vardır.
Sahte diplomadan çıplak üst aramasına
Çürümenin son örnekleri arasında dört ayrı yerden maaş aldığı anlaşılan, Vakıflar Bankası Yönetim Kurulu Üyesi, şampiyon güreşçi Hamza Yerlikaya’nın lise diplomasının sahte olduğunun yazılması var. Yerlikaya, “ispat etsinler, siyaseti bırakırım” demiş. Zaten ne işin vardı ki, seni kim, niye getirdi ki oraya diye soran yok. Deniz Zeyrek zehir zemberek yazmış.
Çürümenin “Ç” hali belki de HDP Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun TBMM’de yaptığı konuşma sonrasında ortaya çıktı. Gergerlioğlu, Uşak’ta kadın tutuklulara, erkek görevlilerin de önünde iç çamaşırları indirilerek çök-kalk uygulamasıyla üst araması yapıldığını söylüyordu. Buna AK Parti hükümet yetkilileri gibi AK Parti Grup Başkan Vekillerinden Özlem Zengin de şiddetle itiraz etti, iftira olduğunu söyledi. Ancak Zengin gibi başı örtülü bir avukat olan Betül Alpay, Muğla Cezaevinde erkek gardiyanlar önünde kendisinin aynı uygulamaya maruz bırakıldığına dair kamera kayıtlarının bulunduğunu duyurdu. Yapmayın Özlem Hanım, hemcinslerinize reva görülen işkencenin hiç değilse araştırılacağını söyleyin.
Çürümenin yargı boyutu
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na göre, İrfan Fidan’ın İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığından Yargıtay’a atanmasının haftasında 101 Yargıtay üyesi tarafından ve üç adayın onun lehine çekilerek Anayasa Mahkemesine aday gösterilmesi yargıdaki çürümenin son örneğidir.
Kılıçdaroğlu, Alaattin Çakıcı’nın hakaret ve tehditlerine karşı suç duyurusunda bulunduğunu ama bir tek savcının kendisini ifade için davet etmeye cesaret edemediğini de söylüyor. Üstelik Çakıcı ifade vermeye hazır olduğunu söylediği halde.
Tabii yargı deyince Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’ın yılları bulan tutukluluklarını saymadan olmaz. Malum Cumhurbaşkanı Erdoğan, yargı bağımsızıdır, talimat veremem dedikten sonra Demirtaş’ın çıkmasına karşı olduğunu da söylemişti. Öte yandan Erdoğan, Trump’a, “Ver papazı, al papazı sözleriyle” Rahip Andrew Bruson’u anca Fethullah Gülen’e karşı serbest bırakacağını da söylemişti. Önce yargıdaki Fethullahçı şebekeden çekti memleket, şimdi başka ekipler iş başında görünüyor.
Diyanet İşeri Başkanlığı ise Bodrum’un en güzel plajlarından Yahşi’de denize sıfır eğitim “külliyesi” inşa etme peşinde. Yöre sakinleri karşı imza kampanyası açmış. Bitmiyor, bitmiyor.