Pandemi süreci ile birlikte daha da artan gıda fiyatları, iklim değişikliği, kuraklık tehlikesi yüzünden tarımsal üretimi çok daha önemli hale geldi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 12 Mart’ta ilan ettiği ekonomi reformu planında da önemli yer tuttu. Gıda fiyatları bütün dünyada artışta ama Türkiye’de Dünya ortalamasının beş katı artıyor. Tarımda ve hayvancılıkta eksik ve yanlış politikalar izlediğimizi kabul etmemiz gerekiyor.
Mustafa Sarıgül’ün golf sahası önünde tarımda verimsizlikten bahsetmesi sosyal medyada çok konuşuldu ve eleştirildi. Elli senedir tarım ve hayvancılık sektöründe yer alan bir ailenin ferdi olarak tarımın konuşulması tarım ve hayvancılıkla ilgili farkındalık oluşturulması beni ve ben gibileri mutlu ediyor. Beni üzen bilinçsiz bir şekilde, tarıma ve hayvancılığa dair gerçekler bilinmeden konuşulması. Böyle olunca da maalesef tarıma önem verilmesi slogandan öteye geçemiyor.
Artan gıda fiyatlarından şikâyet yeni değil. Hatırlayın, 2019’da yerel seçimler öncesinde hükümet artan fiyatlara karşı Tanzim Satış Noktaları kurmuştu. Üreticiden tüketiciye doğrudan sebze, meyve sağlanacak, enflasyonla topyekûn mücadele edilecekti. 2021 yılına geldik yine gıda fiyatlarını konuşuyoruz; bir arpa boyu yol alamamışız, acı bir tablo.
Yıllardır hayvan ithalatçısı olduk
Gıda fiyatlarını konuşurken en önemli konulardan biri et fiyatları. Et fiyatlarını konuşmaya başlayınca da hayvancılık politikasının ne kadar yanlış olduğu ortaya çıkıyor.
Türkiye 2002 yılından beri net canlı hayvan ithalatçısı durumuna geldi. En son 2002 yılında ihracatımız, ithalatımızdan fazla olmuş. O sene 31,3 milyon dolarlık ihracat yaparken,15,9 milyon dolarlık canlı hayvan ithalatı yapmışız. Sonra işler tersine dönmüş ve net ithalatçı ülke olmuşuz. 2013 yılında 346,4 milyon dolarlık canlı hayvan ithalatı yaparken sadece 13,4 milyon dolarlık ihracat yapmışız. 2002-2021 arası birkaç sene ithalat düşme eğilimi gösterse de hala net ithalatçı ülke konumundayız. Örneğin 2019 yılında canlı hayvan ithalatımız %56,7 azalmıştı ama arka planına baktığımız zaman 2018 yılında yaşanan ithalat çılgınlığından sonra oluşan tepkiler sonucu ithalatın azaldığını görüyoruz. Ankara’da birileri herhalde bu kadar da olmaz, ayıp oluyor dedi ki canlı hayvan ithalatımız 2019 yılında %56,7 azalmıştı.
Ucuzluk için ithalata mecbur değiliz
Ne zaman hayvan ithalatı konusu açılsa hükümet yetkilileri hemen şunu söylüyor: Artan fiyatları düşürmek için ithalata mecburuz!
Hayır biz ülke olarak ithalata mecbur değiliz. Biz üreticiyi, çiftçiyi, köylüyü desteklemeye mecburuz. Biz artık tarımda ve hayvancılıkta, üreten destek olmalıyız. Öte yandan, girdi maliyetleri yani gübre, mazot, ilaç, yem fiyatları arttığı zaman destekler de yeterli olmuyor. Destekler yeterli olmayınca işletmeler zarar etmeye başlıyor zarar eden işletmeler bir süre sonra kapanıyor. Özellikle gençler tarım ve hayvancılık ile uğraşmak istemiyor. Tek dertleri bir fabrikaya girip az da olsa maaş alabilmek oluyor. Böyle olunca da tarım ve hayvancılık sektörü can çekişiyor.
Hükümet ısrarla tarımda büyük ve modern işletmeler kurulsun istiyor ve bunu teşvik ediyor. Büyük işletmelerin sayısı artarsa hayvancılık gelişir diye düşünüyorlar. Yanlış işte buradan başlıyor. Türkiye’nin yapması gereken küçük işletmeleri desteklemek, onların ayakta kalmasını sağlamak.
İthalat yerine üreticiyi güçlendirme
Tarım ve Orman Bakanlığı Çiftçi Kayıt Sistemine kayıtlı olan çiftçi sayısı 2017 yılında 2 milyon 132 bin 491 ve çiftçi başına düşen arazi varlığı ise 70 dekar. Bu genişlik, AB ortalaması ve gelişmiş ülkelerin çok gerisinde kaldığı için mutlaka hanelerin arazi varlığının büyütülmesine yönelik politikaların uygulanmasına ihtiyaç var.
Hızla küçülen işletmelerin arazi varlığı ortalama 5 parselden oluşuyor. Bu yapı ve işletme büyüklüğü ile tarımda istenilen ölçüde teknoloji kullanılamıyor, girdilerden istenilen verimlilik sağlanamıyor. Hayvancılık için tarımsal üretim olmazsa olmaz koşuldur. Tarlalarda yetişen mısır silajı, arpa, buğday, yonca gibi ürünler hayvancılık içim hayati derecede öneme sahiptir.
Kişi başına düşen arazi ne kadar küçük olursa hayvanlara yedirilecek yemlerde o kadar az olur. Onun için Türkiye için en doğru olanı küçük aile işletmeleridir. Türkiye’nin tarım ve hayvancılık sektörü için en temel hatası işin en başında sorunları doğru tespit edememektir. Sorunlar doğru tespit edilmediği zaman bulunan çözümler de ithalat çılgınlığında olduğu gibi, doğru sonuçlar vermiyor.