Neden “her şeye rağmen enseyi karartmıyoruz” dediğimi açıklayacağım ama önce 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramınızı kutluyorum.
Gelelim, “her şeye rağmen” kısmına.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 23 Nisan mesajını okudunuz mu? Ben okudum. Üzüntüyle okudum
Atatürk’ün makamında, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu ve oturduğu makamda oturup da “En büyük bayram” dediğimiz 23 Nisan’ı Atatürk demeden kutlamak nasıl bir Cumhurbaşkanı duruşudur? Bence Türkiye Cumhurbaşkanından beklenecek, Türkiye Cumhurbaşkanına uygun bir duruş değildir. Herhalde kendisi de hatayı fark etti ki, daha sonra törende konuşurken, Gazi Mustafa Kemal’e Atatürk’ü de ekledi; ancak akşam saatlerinde Cumhurbaşkanlığı sitesinde eski metin duruyordu. (*)
Hayır, şekilcilik filen yapmıyorum; laik ve demokratik Cumhuriyetin temeline dair bir duruştan söz ediyorum
Erdoğan’ın mesajını okuduktan hemen sonra TBMM Başkanı Mustafa Şentop’un 23 Nisan mesajını okudum. Çünkü o makamı kuran da Atatürk idi. Şentop’un 23 Nisan mesajında sadece Gazi Mustafa Kemal denip bırakılmamış, Atatürk anılmış. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay ve MHP lideri Devlet Bahçeli’nin 23 Nisan mesajlarında da Atatürk ismen anılmış. Sadece Cumhurbaşkanının mesajında yok Atatürk’ün soyadı.
“Her şeye rağmen” deme nedenlerim bitmedi, devam ediyoruz.
23 Nisan’ı 15 Temmuz ile kıyaslamak
Erdoğan mesajında 23 Nisan ile 15 Temmuz askeri darbe girişimini şu sözlerle kıyaslamış:
•“Meclisimiz, 23 Nisan 1920 tarihinden bugüne kadar birçok badire atlatmış, Millî Mücadelede şerefle kazandığı “gazilik” payesini, 15 Temmuz darbe teşebbüsünde ikinci kez almıştır.”
Sonra 15 Temmuz’u anlatmaya başlıyor.
15 Temmuz 2016 askeri darbe girişiminin arkasında siyasi İslamcılığı bayrak edinmiş bir başka grubun, yasadışı Fethullah Gülen örgütlenmesinin bulunduğu biliniyor; Cumhurbaşkanı, Atatürk’ün adını anmadığı mesajında FETÖ adını o vesileyle geçirmiş.
15 Temmuz’u, Erdoğan şimdi sadece kendi kitlesine mal etse de muhalefet partileri dahil, halkın çoğunluğu olarak hep beraber göğüsledik; kimin ne yapıp ne yapmadığı, kimin enseyi karartıp kimin karartmadığı ortada. Bir dönüm noktası olduğu doğru.
Ama insaf etmek lazım. Kurtuluş Savaşına öncülük eden, içinden Türkiye Cumhuriyeti’ni çıkaran Meclis’in kuruluşuyla 15 Temmuz’u aynı kefeye koymak doğru mu? Bu, şahsını nasıl sadece siyasetin değil, tarihin de merkezine alan bir siyaset anlayışını gösteriyor?
İşte bu anlayışa rağmen 23 Nisan’ı kutlamaya devam ediyoruz.
Neden “en büyük bayram” deniyor?
Çünkü 19 Mayıs 1919’dan 23 Nisan 1920’ye kadar geçen süre, yani Samsun, Amasya Erzurum ve Sivas, o arada İngiliz gizli servisinin son Osmanlı Sultanı Vahdettin ile işbirliği içinde Anadolu’daki direniş hareketini ezmek için tertipleri filan, hep hazırlık sürecidir.
16 Mart 1920’de İngiliz ordusu liderliğindeki işgalcilerin İstanbul’u işgali ve Meclis-i Mebusan’ı dağıtması artık Payitaht’tan hiçbir beklentinin kalmadığını göstermiştir. Ordu, Meclis ve bürokrasi içinde o zamana dek hâlâ “Halife-i Rûyi Zemin”in yanında kalan “reddi ilhak”, yani işgal karşıtı kadroların süratle Ankara’ya geçmesine neden olmuştur. Yeni Meclis, ancak eski Meclis’in silah zoruyla ortadan kaldırılmasından sonra oluşan meşru zeminde, eskisinin kapanışından yaklaşık bir ay sonra kurulmuştur.
Meclis önderliğinde başlayan Kurtuluş Savaşı aslında sadece işgalci düşman ordularına, yani dış düşmana karşı verilen bir savaş değil, iç düşmana, yani işgalcilerle işbirliği içindeki Osmanlı Hanedanının son üyesine rağmen de verilmiştir.
Hazmedilemeyen nedir?
Evet, 23 Nisan’da kurulan Meclis önderliğinde verilen Kurtuluş Savaşının, bir iç savaş özelliği de vardır.
Bazılarımızın dedeleri direniş ve kurtuluş saflarında yer alırken, bazılarımızın dedeleri “Keşke Yunan galip gelseydi. Ne hilafet yıkılırdı ne şeriat” diyen saflarda, işgalcilerin yanındaydı.
Onların torunlarından bazıları, bugünlerde içinde Vahdettin’e hakaret ver diye Atatürk’ün Nutuk’unu yasaklamaya yeltenen Milli Eğitim makamına yerleştirilmişlerdir.
Onların torunlarından bazıları laik Cumhuriyeti kendi karanlıklarına “reklâm arası” görmektedir.
Hedeflerinde kadın haklarının olması da boşuna değildir, Atatürk döneminde köylere bilim ve sanatın ışığını taşıyan köy enstitülerini bugün dahi hazmedemiyor olmaları da.
İşte bütün bunlara rağmen geleceğe umutla bakabiliyorsak, 23 Nisan’ın gerçek ruhunu anlayabilmemiz sayesindedir.
Her şeye rağmen enseyi karatmamaya devam ediyor çoğumuz, enseyi karartmıyoruz.
23 Nisan kutlu olsun.
(*) 23 Nisan 2021 saat 17.05’te güncellendi.