Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Bakü’de gazetecilerle konuşuyor. NATO’daki temaslarını anlatıyor. En ciddi sonuçlar arasında saydığı Yunanistan Başbakanı Kiriyakos Miçotakis’le uzlaşmasını bakın nasıl anlatıyor:
• “İnşallah bundan sonra Yunanistan’la devletler, kurum ve kuruluşlar araya girmek suretiyle değil, daha çok benim özel temsilcim İbrahim [Kalın] Bey ile kendi özel temsilcisi Eleni [Sourani] Hanım haberleşerek bir araya gelerek adımları da ona göre atmış olacağız.”
Başka devletleri anladık ama “kurum ve kuruluşların araya girmesi” ne demek? Burada sadece Avrupa Birliği veya NATO mu kastediliyor? Yoksa (Yunanistan’ın, dolayısıyla) Türkiye’nin Dışişleri, Savunma bakanlıkları gibi “kurum ve kuruluşlar da kastediliyor mu?
Erdoğan, uluslararası ilişkilerde devlet kurumlarını devreden çıkararak diplomasiyi liderler düzeyinde şahıstan şahsa konuşma eğilimini saplantı düzeyine getirmeye başladı. Bunu ABD Başkanı Joe Biden ile ilişkisinde de görüyoruz. Önceki ABD Başkanı Donald Trump’ın Türkiye’ye yapmadığı kötülük kalmadı ama Erdoğan, her konuyu doğrudan kendisiyle konuştuğu için onunla ilişkiyi “huzurlu” olarak tanımlayabildi. Böylelikle Türkiye’nin çıkarları açısından büyük bir yönetim zaafını da göstermiş oldu. Adeta diğer ülke liderlerine Türkiye’nin devlet kurumlarıyla çözemedikleri bir sorun varsa, doğrudan kendilerine gelmek suretiyle çözebilecekleri mesajını veriyor.
Bu aslında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi diye iğreti bir isim verilen, doğrusu MHP lideri Devlet Bahçeli tarafından Türk Tipi Başkanlık diye ifade edilen mevcut idari rejim yüzünden 2018’de başbakanlığın kaldırılmasından bu yana içeride böyle. Ama Erdoğan, parlamentonun, mahkemelerin, hatta Anayasanın kendisini fiilen bağlamadığından hareketle, diğer liderleri de bağlamaması gerektiğini düşünüyor ki, onlardan da şahıs kararı bekliyor.
Peki, kurumların “by-pass” edilmesi, etrafından dolaşılması işleri öngörüldüğü üzere kolaylaştırıyor, çabuklaştırıyor mu?
Hayır. Belki büyük ihaleler, hatta ihaleye de gerek duyulmadan teslim edilen müteahhitlik işleri gibi yatırımlar, kilit mevkilere ehliyetine bakılmaksızın paraşütle atamalar jet hızıyla çözülüyor ama diğer çoğu alanda devlet kurumları eskisine göre daha hantal, daha ağır işliyor. En sıradan günlük işlere kadar her konu Cumhurbaşkanı onayına bağlandığı için pek çok ciddi alanda karar alınamıyor. Erdoğan’ın masasında binlerce dosyanın imza beklediği iddia ediliyor Ankara kulislerinde.
Yani sadece diplomasi de değil, her alanda Erdoğan’ın saplantıya dönüşmeye başlayan “kurumları aradan çıkarma” eğilimi ile karşı karşıyayız.
“Kurumsuzlaşma” tehlikesi
Ortaya çıkan durumun adını TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski, ekonomi önündeki en ciddi tehlike olarak “kurumsuzlaşma” diye koydu. Türkçeye de bir katkıdır; yeni bir sözcük, Erdoğan sayesinde türetilmiş oldu: Kurumsuzlaşma.
Kaslowski, 17 Haziran’da TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi toplantısında yaptığı konuşmada bu durumu şöyle tanımladı:
• “Kurumlarımızın zayıflaması, karar verme ve uygulama süreçlerinde uzun vadeli, öngörülebilir, bilimsel plan ve aksiyonların yerini kısa vadeli karar ve uygulamaların alması, istişare mekanizmasının yeterince çalıştırılmaması gibi sorunlarımız var.
• “Kurumsuzlaşmanın maliyeti sürekli yükseliyor. Her geçen gün, kurumlardaki bu eriyişin, idari sistemimizin işleyişine, toplumumuzun refah ve huzuruna, ülkemizin piyasalardaki görünümüne, itibarına, güvenilirliğine ne denli ciddi hasar verdiğini daha iyi görüyoruz. Resmi verilerin güvenilirliğinin sorgulanması, kurumların sorumluluklarını yerine getirecek yetkilerden yoksun olması, liyakat kriterinin tam anlamıyla sağlanamaması; güçlü bir iktisadi sürece geçişi, dış dünya ile sağlıklı iletişim ve etkileşimi zorlaştırıyor.
• “Kurumlarımızı sağlam temellere oturtmamız hem ekonomide hem de demokraside bizi daha ileri bir noktaya taşıyacaktır.”
TÜSİAD Başkanının bu konuşmayı geçtiğimiz günlerde Ankara’da iktidar ve muhalefet partileri yetkilileri ile kurum temsilcileriyle bir dizi görüşme ardından yaptığını hatırlatalım. TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan ise kurumsuzlaşmanın yanı sıra bir başka ciddi sorun olarak hukuksuzluğun artmasına dikkat çekti:
• “Kadını erkeği, genci yaşlısı, işçisi işvereni, hepimizi son zamanlarda en çok düşündüren ve kaygılandıran konu ise hukuk devleti anlayışı ile hiçbir şekilde bağdaşmayacak, karmaşık, karanlık ilişkiler ağının mevcudiyetine ilişkin iddialar. Bu iddialar, yolsuzluklar, suç örgütleri, siyasi etik, medya etiği, iş etiği gibi başlıkların kamuoyunda yoğun biçimde tartışılmasına yol açıyor. Kamuoyu nezdinde dile gelen bu şüphelerin giderilmesi gerekiyor.”
Özilhan, adını vermiyor ama Sedat Peker videolarıyla ortaya dökülen kirli ilişkilere ve bunların Erdoğan’ın AK Parti hükümetince bunların üzerine yeterince gidilmemesini eleştiriyor. Konuşmasını hukuk devleti ilkelerinin işletilmesi dileğiyle şöyle bitirdi:
• “Böylece biz de hukuk devleti ve demokrasi vurguları yapmak yerine konuşmalarımızı ekonomik konuların detaylarına ayırma imkânı bulabileceğiz.”
İşçiler, işsizler, emekliler, öğrenciler, çiftçiler zaten pek duyuramıyorlar sesini hükümete; işverenler duyurabilecek mi dersiniz?