Türkiye’ye Afgan göçünün ABD’nin çekilme kararı ve Türkiye’den Kabil’de kalmaya devam etmesini talebi ardından arttığı biliniyor. Bu yazıda ABD’nin yirmi yıl süren ve dünyanın başına yeni sınır aşan terörizm belaları açan kanlı ve başarısız Afgan seferinin sonuçlarının Türkiye’ye yıkılması riskine değinmeyeceğim, Afgan göçünün getirmekte olduğu yüksek riskler üzerinde duracağım.bu yazıda Konu Türkiye’de yalnızca iki boyutuyla tartışılıyor. Bir kesim, Suriye göçünün sonuçlarına da dikkat çekerek “sığınmacı istemiyoruz” diyor. Suriye ve Afganistan göçünün insani boyutuna odaklanıp kendilerini ırkçılıkla suçlayanları ise ABD ve AB’nin çıkarlarına göre davranmakla suçluyorlar. O kadar ki son günlerde medyada yabancı fonlar tartışması bile sığınmacılar tartışmasından çıktı.
Oysa konunun iki değil, biraz yakından bakınca en az beş boyutu olduğu görülebiliyor.
1- İnsani ve siyasi boyutları: hayatını kurtarmak için kaçan insanları geri çeviremezsiniz. Onlara temel ihtiyaçların sağlanması gibi bir insani görev olduğu doğrudur. Türkiye uluslararası anlaşmalarda doğusundan gelen sığınmacılara Birleşmiş Milletler kuralları uyarınca “mülteci” statüsü vermeyeceğini ilan etmiştir. Bu yüzden Suriye göçünün başlaması üzerinden on yıl geçmesine rağmen hâlâ “misafir” sayılan sığınmacıların sayısı 4 milyonu geçmiş, Türkiye nüfusunun yüzde 5’ine ulaşmış durumdadır. Suriyeli sığınmacılara vatandaşlık ve seçmenlik hakkı verilmesi durumunda, özellikle güney, güneydoğu ve doğu illerinde seçim dengelerini değiştirme kapasitesine ulaşmış durumdadır. Başta vatandaşlar tarafından çoğunlukla insani hislerle karşılanan Suriye göçünün, giderek toplumda sürtüşmelere yol açmaya başlamasının, ekonomik nedenlerin yanı sıra bir nedeni de bu endişedir. Bu endişe Afgan göçünün hızlanmasıyla artmaya başlamıştır.
Sınırlar daha sıkı tutulamaz mı?
2- Uluslararası boyutu: İran’ın -eğer kolaylaştırmıyorsa bile- engellemek için herhangi bir çaba harcamadığı görülmektedir. Sığınmacılar kamyon kamyon Türkiye’nin doğu sınırlarına taşınmaktadır. Avrupa Birliği ülkeleri ise, başta bütün Asya ve Afrika kaynaklı sığınmacıların nihai tercihi olan Almanya olmak üzere Türkiye’ye “Parasını verelim, sizde kalsın” gibi bir yaklaşım içindedir. Oysa Suriye göçünün gösterdiği gibi, AB ülkeleri verdikleri paranın nasıl harcanacağını görmek ve denetlemek istemekte Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan kabinesi ise mealen “Biz zaten harcıyoruz, siz bize verin” demektedir. Bu durumda, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun “Başarılıyız” demesine rağmen Türkiye’nin sınırlarını neden daha sıkı korumadığı muhalefet tarafından sorgulanmaktadır. CHP lideri kemal Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ı bunun yanı sıra AB ile “İkinci rüşvet paketi” dediği, sığınmacıları Türkiye’de tutma karşılığında mali yardım alma pazarlığına girmemesi konusunda uyarmaktadır. Bu anlaması zor, çelişkili bir durumdur. Oysa konunun ekonomik boyutuna yakından bakmak bu çelişkiyi biraz olsunnlamamızı sağlıyor.
3-Ucuz iş gücü sömürüsü: Geçenlerde konuştuğum bir devlet yetkilisi, ismini ve makamını veremeyeceğim şu şaşırtıcı cümleyi kurdu: “Afgan işçileri çıkartın, bu bölgede tarım ve hayvancılığın yarısı o gün durur.” Yetkiliye göre Türkiye’nin her yerinde, besicilikten seracılığa, fındığa, pamuğa dek her alanda daha ucuz yevmiye ile Suriye’li şimdi de Afgan işçiler kullanılmaya başlamıştı. “Sığınmacıların emeği sömürülüyor ama aslında işsiz kalan vatandaşımızın emeği de sömürülmüş oluyor” diyordu. İş dünyasını yakından bilen bir arkadaşım ise “Büyük sanayide, uluslararası sermayenin olduğu yerde bu işler zor” dedi; “ancak küçük ve orta ölçekli sanayi ve ticaret işletmelerinde sigorta, sendika derdi olmadan ucuz işgücü kaynağı sağlıyor kimsenin arayıp sormadığı sığınmacılar.” Ülkede işsizlik resmi rakamlara göre yüzde 13,9 iken sendika kaynaklarına göre yüzde 25’in üzerindedir ama bu durumda yetkililerin kaçak göçmen çalıştırılmasına göz yumduğu anlaşılmaktadır. AK Partili olsun olmasın, bu tür işletme sahiplerinin bu ucuz ve güvencesiz işgücü imkanını, kovit salgını krizinden daha az hasarla çıkış yolu gördüğü anlaşılıyor. Bu boyut, Taliban’ın iktidarı ele geçireceği endişesiyle Türkiye’ye kaçtığını söyleyenlerin bir kısmının eşi ve çocuklarıyla gerçekten Taliban vahşetinden kaçtığını, bir kısmının da gücü kuvveti yerinde genç erkekler olduğuna dair fikir veriyor.
Sağlık ve terörizm endişeleri
4- Kovit salgını: Kurban Bayramı boyunca tatil yerleri iç turistle doldu taştı. Kovit salgınından zarar gören turizm yatırımcıları nefes aldı. Turizm bölgelerinde -büyük, uluslararası zincir denetiminde olanları saymayalım- özellikle küçük tesislerin lokantalarının görünmeyen kısımlarındaki personelin ciddi bir kısmının Suriyeli ve Afgan sığınmacılar olduğu bilgisi var. Düşünsenize, yeter ki nakit gelsin diye kovit salgını olan ülkelerden gelen turistlerden aşı, hatta test sormaya gerek duymadı hükümet. Sığınmacılar ise hayli zayıf temizlik koşullarının olduğu coğrafyalardan, berbat koşullarda binlerce kilometre kat edip geliyorlar. Gelip burada sağlıksız koşullarda barınıp denetimden kaçan tekstil atölyelerinde, yemek fabrikalarında ya da ailenizle gittiğiniz -Türk vatandaşı olsa test gerektirecek, sosyal güvencesi olacak- bir lokantada iş bulabiliyorlar. İnsani boyut ile sağlık koşullarının, ekonomik ve siyasi çıkarların karmakarışık bir yumağa döndüğü bir görünüm bu.
5- Güvenlik ve terörizm: Suriye göçünün terörizm boyutunu fazlasıyla bedel ödeyerek yaşadık, yaşıyoruz. Ankara Garı faciasından Reyhanlı katliamına, Atatürk Havalimanı ve Reine baskınlarından Ankara’da Kızılay, İstanbul’da Beşiktaş ve Suruç bombalamalarına kadar çok acı saldırılara sahne oldu Türkiye. Az önce ailesini Taliban vahşetinden kaçıranların yanı sıra, gücü kuvveti yerinde genç erkek sığınmacılardan da söz ettik. Bu gençler arasında acaba siyasi ya da ekonomik sığınmacı görüntüsünde giren cihatçı -ya da başkaca- örgüt üyeleri de var mıdır? Afganistan, Pakistan, İran gibi coğrafyalardan söz ediyoruz. El Kaide gibi, IŞİD gibi örgütlerin doğuşuna vesile olmuş Taliban’ın hâkim olduğu coğrafyadan söz ediyoruz.
ABD’nin çekilişi tamamlanınca Taliban’ın iktidarı alacağına hemen hemen kesin gözüyle bakılan Afganistan’da Türk askerini tutma ve Afgan göçünün değerlendirilmesi tartışmalarında sadece insani ve siyasi yönlerinin değil, en az bu beş etkenin de değerlendirilmesi gerekiyor.
Deneyimli diplomat Ömer Önhon geçenlerde YetkinReport’ta son gelişmelerin Erdoğan’ın Afganistan hevesini kırmaya başlamış olabileceği yorumunu yaptı. Umuyorum Önhon haklı çıkar, bu tehlikeli riske girmez Türkiye.