Yıllar önce şair Nazım Hikmet, ressam Abidin Dino’ya sormuştu: “Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?” diye. Yıllar sonra mutluluğun resmini olmasa da fotoğrafını gördük. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile AK Partisinin Cumhur İttifakındaki ortağı MHP lideri Devlet Bahçeli’yi 26 Ağustos’ta Malazgirt’te gösteren karelerden birisi yukarıdaki. Birbirlerinin ellerini tutup zafer kaldırırken fotoğrafları da var. Hem birbirlerinden hem de memleketin hal ve gidişinden memnun oldukları, ortak siyasi geleceklerine güvenle baktıkları her hallerinde belli oluyor.
Erdoğan’ın yüzünde adeta bir tür “Çok ısrar ettin, istediğini aldın ama başka yolu da yoktu galiba” ifadesi var. Bahçeli’nin yüzünde de bir siyaset abisi edasıyla -Ekrem İmamoğlu duymasın ama- bir “Göreceksin, her şey çok güzel olacak” ifadesi. İster niyet okuma deyin isterseniz siyasi falcılık, ama bu birbirinden ziyadesiyle memnun fotoğrafın devamında Meclis’e ortak bir Anayasa metni, ortak bir seçin yasası metni gelmesi beni şaşırtmayacak.
Hal ve gidiş özeti
Birbirlerinden memnun olmaları sadece Erdoğan ve Bahçeli’yi ilgilendirmiyor; hepimizi ilgilendiriyor. Çünkü memleketin hal ve gidişinden memnun olmasalar birbirlerinden de memnun olmazlar diye safça bir mantık kurabiliriz.
Hal ve gidişte bizleri rahatsız eden bazı şeyler Erdoğan-Bahçeli ortaklığını belli ki rahatsız etmiyor.
En yakın örnekler, orman yangınlarında ortaya çıkan ağır ihmal. İş işten geçerken kiralık uçaklara -ve tabii ki aracı şirketlere- verilen paraların azıyla eldeki uçakların işler durumda tutulabileceği gerçeğinin ortaya çıkması. Ama suçlu Tarım ve Orman Bakanlığı değil belediyeler oluyor. Sel felaketinde kaymakamların, devlet raporlarının aksine, oy kaygısıyla inşaat izinleri verildiği anlaşılıyor. Çıt yok, “Yardımınıza koştuk ya” denilip susturuluyor insanlar.
Kaçak göçmenlere filan dalmayıp daha günlük hal ve gidiş sorunlarımıza bakalım mı?
Üç yaşındaki Alperen Sakin’in 2017’de çocuk yuvası servis aracında unutulup ölmesi ardından okul servisleri güvenlik yönetmeliğinde 2019’a dek değişiklik yapılacağı açıklanmıştı. İki yıl ertelendikten sonra, tamamen kaldırıldığını anlıyoruz. Çünkü iktidarın seçimlerde oyunu isteyeceği servis şirketleri masraf yapmak istemiyorlar. İktidar da ona boyun eğiyor. Tıpkı İstanbul’da taksi şirketleri mafyasını kayırdıkları. İktidar ortakları şoför esnafı muhalif İstanbul Belediyesinin canını acıttığı müddetçe halinden memnun.
Ben ne diyorsam o…
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un “iş yaptırılmadığı” için istifası ardından melese ayyuka çıktığı için yüz yüze eğitime geçme kararı almak zorunda kaldı Cumhurbaşkanı. Oysa memnundu iktidar herkesin uslu uslu evinde oturmasından ve okullarda ek önleme -siz harcama diye okuyun- gerek duyulmamasından. Ama kovit salgını boyunca Erdoğan’ın gözdesi inşaat şirketleri geçilmeyen köprüler, otoyollar, uçulmayan havalimanları için Hazine’den tıkıt tıkır aldılar dövize ayarlı paralarını. Onlar memnun olmasın da kim memnun olsun?
Kovit salgını iki yıldır her -uzatılmış- bayram tatili ardından tırmanışa geçiyor. Sağlıkçıların önceden uyarmasına rağmen turizm yatırımcıları bastırıp kazanıyor. Maksat döviz geliri olsun. O her şeyden önemli.
Bir de “Ben ne diyorsam o” mantığı önemli. Erdoğan, Ankara-Sivas hızlı tren hattında 4 Eylül’de Mustafa Kemal Atatürk’ün Sivas Kongresini topladığı gün seyahat etmek istiyor; belki Bahçeli de katılır. Ancak demiryolcuların örgütlü olduğu Birleşik Taşımacılık sendikası (BTS) “İnşaat henüz bitmedi” diyor. Raylar hazır değil, kazaya davetiye çıkarmayın”. Daha önceki Çorlu faciasında 9 yaşındaki oğlunu Arda’yı ve eşi Hakan’ı kaybettiği için TCDD’ye dava açan ve işin peşini bırakmayan acılı anne Mısra Öz Sel’e “üç maymunu oynuyorsunuz dediği için “hakaret mahkumiyeti” verildiğini hatırlıyoruz.
Kenan Evren’den Abdullah Gül’e dek cumhurbaşkanları 1816 hakaret davası açmışlar; Erdoğan’ın seçilmesi ardından halinden memnun olmadıklarını değişik şekillerde dile getirenlere karşı açılan hakaret davaları sayısı bunun 21 katından fazla, 38 bin 581.
Mahkemeyle saygı, sarayla itibar
Şimdi iktidarın yönlendirmek için binlerce trole para ödediği ama başarılı olamadığı sosyal medya alanında yasaklamalara gidilmesi hazırlığı var. Maksat memnun olmayanların sesi iktidar ortaklarını rahatsız etmesin.
Mahkeme kararıyla saygılı olmayı öğretebileceğini, milletin parasıyla gösterişli binalar inşa edip gösterişli araçlar satın alarak itibar kazandığını düşünen bir anlayış var.
Bu anlayışı Merkez Bankası başkanlarını, İstatistik Kurumu başkanlarını rakamları beğenmedikçe değiştirerek halka “geçim sıkıntınız düşündüğünüz kadar kötü değil” deme siyasetinde de görüyoruz. Ama o tenzilatlı rakamların işçiye, memura maaş zammı yaparken “enflasyon o kadar yüksek değil” derken çıkıyor karşımıza.
Doğal gaza, elektriğe durmadan zam geliyor ama elektrik şirketleri, ki artık Erdoğan’ın gözdesi inşaat şirketleri o işlere de girdi daha fazla zam istiyor. Hükümete “kıştan önce oturun konuşun, vatandaş ödeyemiyor” çağrısı yapmak CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na kaldı.
Bu konuya ayrıca gireceğim ama Yeşiller Partisinin kuruluşu aylardır İçişleri Bakanlığında evrak incelemesi gerekçesiyle bekletilirken CHP’den kopan Muharrem İnce’nin memleket Partisi ve İYİ Parti’den kopan Ümit Özdağ’ın Zafer Partisi’ne anında izin çıkıyor. Memleket ve Zafer partilerine “Neden izin çıkıyor?” diye sormuyorum, yanlış anlaşılmasın; örgütlenme özgürlüğüne inanan bir insanım. Belli ki iktidarı rahatsız edeceğine inanılan “Yeşiller’e neden izin çıkmıyor?” diye soruyorum.
Yeni Anayasa ve seçim yasası uzlaşması mı?
Siyasete döndük madem, hal ve gidişten memnun iktidar ortaklarının üzerinde çalıştığı Anayasa ve seçim kanununda -belki de sağladıkları ama henüz açıklamadıkları- uzlaşmanın hangi alanlarda olabileceğini tahmine çalışalım.
Tahmin dediysek, siyasi falcılık değil bu defa, açık kaynaklar ve kulis bilgilerinden çıkan noktaları birleştiriyoruz.
Erdoğan için en önemlisi yeniden seçilebilmek. Bahçeli için en önemlisi iktidar ortağı kalabilmek ve Erdoğan’ın punduna getirip kendisini resmin dışında bırakmasının önüne geçmek. Bunun yolu, Cumhurbaşkanı (ya da artık Başkan diyebiliriz) yardımcısının da seçimle işbaşına gelmesi, dolayısıyla istendiği an görevden alınamaması.
Seçim yasasına gelince. Gerçi HDP kapatılsa bile seçime katılıp Meclis’e girmek için alternatif senaryolarının hazır olduğunu açıkladı. Ancak yüzde 10 barajı artık HDP’den ve İYİ Parti’den çok MHP’yi riske attığı için seçim barajı yüzde 10’dan düşürülecek gibi; yüzde 7 ve yüzde 5 seçenekleri var. Anlaşılamayan nokta daraltılmış bölge sisteminin nasıl uygulanacağı idi. AK Parti seçim bölgesi sınırlarının CHP, İYİ Parti ve HDP için en dezavantajlı şekilde çizilmesini isterken MHP bunun kendi oylarını da AK Parti’ye yönlendirebileceğini görüyordu.
Fotoğraf, acaba bu konuda da bir uzlaşmaya varıldığını mı gösteriyor?
Bakın bir hal ve gidişten memnun ortaklar fotoğrafından nelereler geldik. Bekleyelim, görelim.