Rus oligark Roman Abramoviç’in lüks yatı “My Solaris”in 21 Mart’ta Bodrum’da demirlediği haberi nedense Türkiye’de büyük şaşkınlığa yol açmadı. Rusya’nın Ukrayna’yı istilası ardından İngiltere’deki mal varlığı dondurulan Rusya, Litvanya ve İsrail pasaportlu Abramoviç’in birkaç gündür Rusya, İsrail ve Türkiye arasında mekik dokuduğu, İstanbul’da bazı etkili isimlerle gizli toplantılar yaptığı konuşuluyor, ama kanıtlanamıyordu. Söylentiler, Abramoviç’in Türkiye ve İsrail tarafından yürütülen Ukrayna-Rusya kolaylaştırıcı diplomasisine yardımcı olduğundan Rusya’nın ABD Mali Atom Bombasından daha fazla hasar görmemesine çalıştığına dek çeşitleniyor.
Ben bu “Mali Atom Bombası – Financial Nuclear Bombs” tanımını ilk kez 2019 sonbaharında Türkiye ile ABD arasındaki Suriye/YPG görüşmelerine vakıf bir Amerikalı kaynağımdan duymuştum. Bunun önceki ABD Başkanı Donald Trump’ın 2018’de “Rahip Brunson’u bırakmazsanız ekonominizi mahvederim” Twitter mesajıyla ilk kur krizini başlatmasını mı, ya da yaptırımları mı kastettiğini sormuştum. Kaynağım gülümsemiş, belki bir fikir verebileceğini ancak henüz hiç kullanmadıklarını söylemişti.
İkinci Dünya Savaşını Japonya’ya attığı ilk atom bombalarıyla bitiren ABD, şimdi de Rusya’yı Mali Atom Bombalarıyla mı pes ettirmek istiyor?
Mali Atom Bombaları patlamaya başladı
Evet, aslında miadı dolmuş bir siyasi aygıt olan ekonomik yaptırımların ötesinde aygıtlar kullanılıyordu artık. Yaptırımlar yine vardı; işte Rus yöneticilerin ve onlarla güç ilişkisi içindeki oligarkların mal varlıklarına el koymak gibi. Ama ABD asıl etkisini bankacılık sistemine siyasi müdahale yoluyla kullanmaya başlamıştı. Bu daha önce bu boyutta görülmüş bir aygıt değildi.
Uluslararası ticaret ve siyaset ilişkilerine vakıf bir kaynağım kendisinin bu defa “farklı bir şeyler” döndüğüne ikna eden son gelişmenin Avrupa’nın en önemli mali kuruluşlarından İtalya merkezli UniCredit’in Rusya’dan çekilmesi olduğunu söyledi. Dört bin çalışanıyla Rusya’daki en büyük uluslararası banka olan (Alman ve Avusturya ortaklı) Unicredit, ABD baskısına dayanamamış, başka yerlerdeki yatırımlarının zarar görmemesi için 7 milyar avro zararı sineye çekip çıkma kararı almıştı.
Mesela SWIFT bombası
Kaynağım, “SWIFT ayrı mesele” diyordu. SWIFT, Bankalar Arası Finansal Telekomünikasyon Derneğinin kısa adıydı. Belçika merkezli bir para transfer kuruluşuydu. 200 ülkeden 11 binden fazla müşterisiyle dünyadaki elektronik para transferinin yarısından fazlasını kontrol ediyordu. “En büyük Müşterisi ABD Bankaları” diyor kaynağım; “Bil bakalım ikinci sırada kim var? Evet, Rus bankaları. Dünyada rezevr para dolar oldukça bu sistemin kontrolü de Amerikalılarda. Onu da kullanıyorlar.”
“Rezevr paranın dolar olması” vurgusu önemli. Doların dışına çıkan ödeme yöntemleri, örneğin kriptoparanın da denetime alınması konusunda Beyaz Saray önlemler hazırlıyor. Ülke Merkez Bankalarının ABD ve Avrupa Birliği emanetinde dolar ya da altın cinsinde tutulan rezervlerine el koyma silahı kullanılmaya başladı bile. Rusya, 640 milyar dolar diye açıklanan rezervlerinin yarısını kullanamıyor bu yüzden, altınlarını ülke dışında bozdurma yollarını arıyor.
Bu şimdi Rusya’ya uygulanıyor ama başka bütün ülkeleri de tedirgin ediyor. Hayli kırılgan halde bir krizden geçmekte olan Türk ekonomisinin bunun dışında kalması söz konusu değil.
Abramoviç’in yatına dönersek
Abramoviç’in temasları ilginç. Amerikan istihbaratı CIA’dan İngiliz istihbaratı MI6’ya kadar batılı istihbarat örgütleri peşindeyken Abramoviç’in gazeteciler tarafından dahi saptanan İsrail-Türkiye-Rusya trafiğinin bilinmiyor olması hayatın akışına aykırı. Bir lüks yatı “My Solaris” Bodrum kıyılarına demir atarken, diğer yatı “Eclipse” de Yunanistan’ın Girit Adasından demir alıyordu; rotasının Bodrum olduğu medyada yer aldı.
Türkiye’de muhalefet Erdoğan’ın AK Parti hükümetini Abramoviç’in (ve diğer oligarkların) paralarını Türkiye’ye taşımasının ABD ve AB yaptırımları (ve daha kötüsüyle) karşı karşıya bırakacağı konusunda uyarıyor. Soru şu: ABD oligarkların paralarının denetlenebilir vaziyette Türkiye, İsrail ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne akmasına göz yumuyor olabilir mi? Hayli iddialı bir spekülasyon. Ama Rusya-Ukrayna Krizinin karmaşasında hiçbir iddiayı göz ardı etmemekte yarar var.
Bodrum, Sedat Peker, BAE ve oligarklar
Abramoviç’in yat(lar)ışyla ilgili bir konu daha. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Muhammed bin Zayed ile barışmaya karar verişine dek Birleşik Arap Emirliklerinden AK Parti iktidarını hedef alan yayınlar yapan suç örgütü lideri Sedat Peker’in iddialarına konu olan yerlerden biriydi Bordum. Özellikle Yalıkavak marinası. Peker buranın gemi büyüklüğündeki yatların yanaşabilmesi nedeniyle kaçakçılık üssü olarak kullanıldığını öne sürüyordu. Soruşturulmadığı için öne sürüldüğüyle kaldı o iddialar.
Konumuza dönersek, dünya Rusya’nın Ukrayna’yı istilasına ABD’nin verdiği Mali Atom Bombaları yanıtıyla siyasi-mali ilişkilerde de yeni bir döneme giriyor. Çin’in yükselişiyle uluslararası politikadaki çarpma etkisini yitirmeye başlayan ABD, bu etkisi mali operasyonlarla yeniden kazanmaya çalışıyor. Çin lideri Şi Cinping’in Rusya lideri Vladimir Putin’e istediği oranda destek vermemesinin bir nedeni de ABD ekonomisiyle karşılıklı bağımlılık geliştirmesi olabilir mi acaba?