Türkiye’de siyasetle ilgilenen herkesin dikkati neredeyse bir yıl içinde yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimine ve orada kimin aday olup, kimin kazanabileceğine yoğunlaşmış görünüyor. Tipik bize özgü bir davranış hayata kısa vadeli bakmak. Ve bu nedenle de aslında önümüzde bir değil iki seçim olduğunu gözden kaçırıyor, tabii birinci seçimi muhalefet kazanırsa.
Birinci seçim bir tür referandum olacak. Tayyip Erdoğan ile tamam mı, devam mı? Tayyip Erdoğan ile devam kararı çıkarsa, geleceğin ne olacağını kestirmek için kahin olmaya pek gerek yok. İngilizce yaygın deyimle Business as usual – yani aynen devam… Yani yaşananlar bazı ton farklarıyla sürüp gidecek.
Muhalefet kazanırsa
İşin daha renkli olanı ikinci seçenek. Sayın Erdoğan bu seçimi kaybederse. Bu durumda Tayyip Erdoğan’ın koltuğuna oturacak kişi doğal olarak Sayın Erdoğan’ın sahip olduğu bütün yetkilere sahip olacak. Bugün hemen herkesin kabul edeceği gibi çok güçlü bir pozisyonda olacak. Aslında üstlenmiş olacağı misyon ülkeyi tekrar parlamenter demokrasiye geçecek koşulları yaratmak. Ama bu söylendiği kadar çabuk ve kolay olacak bir iş değil. Bunun için öncelikle anayasa değişikliği gerekecek. Henüz ortada böyle bir anayasa taslağı olmadığı gibi bu anayasanın nasıl olacağı, neleri içereceği konusunda yapılan etraflı bir çalışma ve mutabakat yok. Varsa da bizler bilmiyoruz henüz.
Bu konularda yapılacak çalışmaların epey bir zaman alacağını kestirmek çok zor olmasa gerek.
Seçim ardından cumhurbaşkanı ne yapacak?
Bu süre zarfında seçilmiş cumhurbaşkanı ne yapacak? Dirayetli, deneyimli ve hırsını kontrol edebilecek bir kişinin seçilmesi halinde aklıselimin emrettiği, bu kişinin kendisi gibi dirayetli deneyimli, bilgili, dünyadaki gelişmelerden haberdar bir ekip toplayıp öncelikle cumhurbaşkanlığı hükümeti döneminde çıkarılmış bütün tek imzalı cumhurbaşkanlığı kararnamelerini inceletmesi ve bunların içinde hukuk devleti esaslarına uymayan, kamuoyunda tepki yaratmış kararnameleri tıpkı çıkarıldıkları gibi tek imzalı bir cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kaldırması ya da değiştirmesi. Bu çok uzun sürmeyecek bir iş olabilir ve ülkedeki tansiyonunu hatırı sayılır ölçüde düşürülmesine katkıda bulunabilir.
İkinci adım: kritik bazı görevlerin bu işin ehli insanlara verilmesi
Bu arada siyasi parti, sivil toplum temsilcileri ve bilim adamlarından oluşan gruplarla yeni anayasa için çalışmaların başlatılmış olacağını düşünüyorum. Ama bu çalışmalar uzun ve anlamsız polemikler ve tartışmalarla değil pratik yaklaşımlarla yürütülmesini umut ediyorum.
Bu arada sadece anayasa değil, seçim kanunu ve parti içi demokrasiyi sağlayacak bir siyasi partiler kanunu da hazırlanması gerekir diye düşünüyorum.
Ondan sonra da ya TBMM’de ya da bir referandumla bu çalışmalar yasalaştırılıp ondan sonra da adil ve düzgün bir seçimle yeni döneme geçilebilir.
Çok mu hayal görüyorum? Sanmıyorum. En azından benim gibi düşünen çok insan olduğunu düşünüyorum.