Özgürlük toplumlar için önemli bir kavram ve bu kavramı düşündüğümde aklıma ilk olarak Daron Acemoğlu ve James Robinson’un ortaya attıkları “Dar Koridor” teorisi geliyor. Teori, “Dar Koridor – devletler, toplumlar ve özgürlüğün geleceği” başlığıyla ilk olarak 2019 yılında İngilizce olarak basıldı. Sonrasında, 2020 yılının başında Doğan Kitap etiketiyle Türkçe’ye kazandırıldı. Yazarlar teoriyi geliştirirken öncelikle tarihe bakan kişiler olarak ve aynı zamanda da ekonomist gözüyle devlet, toplum ve özgürlük kavramlarını detaylarıyla incelemişler.
Ben de kendi perspektifimden bakarak çevremizdeki canlı bileşenlerin özgürlüğünü düşünerek bu teoriye biyoçeşitliliği uyumlamaya çalışmıştım. İki yıl önce, yine Yetkin Report’da biyoçeşitlilik hakkında kaleme aldığım bir yazımda da kısaca bu uyumlamadan bahsetmiştim. Şimdi bir adım daha öteye giderek konuyu Açık Radyo’da sürdürdüğüm radyo programım Antroposen Sohbetler’e taşıdım ve teorinin sahibi Prof. Daron Acemoğlu programa konuk oldu. Konu hakkında merak ettiklerimi kendisine sordum. Özgürlük gibi temel kavramlardan başlayarak kendisinin konu hakkındaki yorumlarını öğrenme şansım oldu. Oldukça verimli geçen söyleşinin satırbaşlarını da burada özetlemeye çalıştım.
Özgürlük nedir?
Kitabın en önemli özelliği belli kavramlar açısından tarihe detaylı bir şekilde bakılması ve tarihsel gözlemlerin bugünün bakış açısıyla yorumlanması olmuş. Prof. Acemoğlu, “Dar Koridor” teorisinin ortaya çıkmasının temel nedenlerinden birinin günümüzde özgürlüğün nasıl düşünülmesi gerektiği konusunda James Robison ile birlikte yaptıkları tartışmalar olduğunu söylüyor. Ve eğer özgürlük kavramı klasik manasıyla, yani 17. yüzyılda felsefeciler tarafından tanımlandığı gibi ele alınırsa, bunun çok tek taraflı ve dar bir tanımlama olacağının da altını çiziyor.
“Eğer özgürlüğü basit bir şekilde bazı 17. yüzyıla giden felsefecilerin de tanımladığı gibi, yani insanın yapmak istediğini yapabilme olanağı olarak tanımlarsak çok dar bir tanımlama yapmış oluruz. Çünkü bu tanım içinde bazı bileşenler yok. Mesela ‘yapmak istediklerimi yapabilmek için kaynaklarım var mı?’, ‘devletin dışındaki toplumun bana verdiği sinyaller, getirdiği yaptırımlar, limitler neler?’, bu soruların cevaplarını düşünmeden bir özgürlük tanımı çok tek taraflı oluyor. Bu bazen bazı insanların dediği negatif özgürlük kavramına tekabül ediyor”.
Prof. Acemoğlu’na göre özgürlük kavramının insan toplumlarındaki en çarpıcı gelişimi aslında devlet kurumlarını kullanarak özgürlüğü artırmak.
Peki, bu nasıl mümkün olacak?
Devlet kurumlarının iki önemli rolü olduğundan bahseden Prof. Acemoğlu, bunlardan ilkinin devletin kaynak ve fırsat sağlama görevi olduğunu söylüyor. Fakir bir insana bu fakirliğin içinden çıkması için fırsatlar sağlamak, mesela yollar yapıp, okullar açıp, sağlık sistemi sağlamak, yani bu insanın isteklerini rahatlıkla yapabileceği özgürlük altyapısını bu insanın hizmetine sunmak yukarıda bahsedilen özgürlüğün çok önemli bir parçası. İkincisi ise, devletin özgürlüğü toplum içinde örseleyen töreleri ve normları yavaş yavaş yıpratması. Bu konuda Prof. Acemoğlu şu örneği veriyor:
“Örneğin kadınların durumunu düşünün. Bir çok ülkede, bir çok toplumda son 10 bin yıl içinde kadınlar hiç bir zaman özgürlüğe sahip olamadılar, çünkü erkekler tarafından karakterize edilen bir sistem içinde yaşadılar. Bu dengeyi devlet kurumları sayesinde değiştirmek aslında özgürlüğün, yani dünya toplumunun yüzde 50’sinin özgürlüğünün ortaya çıkabilmesi için çok önemli. Burada gördüğümüz şey şu ki, devlet kurumları olmadan bu gerçek özgürlük olamaz.”
Özgür insan kendi refahını oluşturmak ve ideal düzeye getirmek için çevresine duyarlı olmak zorunda.
Prof. Acemoğlu, özgürlüğe bir limit getirmemizin gerekliliğinden bahsediyor. Zira özgür insan bencilce yaklaşımlar içinde girebilir. Çevre söz konusu olduğunda bu bencilce yaklaşımları görebiliyoruz. Bu konuda da dikkat çekici bir şekilde şunları söyledi:
“Biz şu anda bir çevre acil durumu içindeyiz. Benim görüşüm iklim değişimini durdurmak için her konuda bir organizasyon yapmamız lazım. Yani özgürlüğü geliştirdikten sonra özgürlüğü doğru bir şekilde yönlendirmek gerekli. Bunu nasıl yapacağız? Dar koridorda vurguladığımız gibi… Toplum törelerini ve normlarını geliştirmemiz lazım. Şu anda hiç bir zaman Türkiye gibi bir yerde iklim problemine yanıt getiremeyiz, çünkü toplum diyaloğu hala iklim probleminin ne kadar önemli olduğunu vurgulamadığı için buna göre bir norm gelişmedi. Bu normları geliştirmemiz lazım. Aynı zamanda devlet kurumlarını da geliştirmemiz lazım. Dar Koridorda vurguladığımız şeylerin burada bir rolü var, ama bunun ötesine gitmemiz gerekiyor.”
“Biyoçeşitliliğin Dar Koridoru” kavramı ortaya atılabilir mi?
Dar koridoru genel olarak algılayıp denge üzerine düşündüğümüzde bunun doğru bir perspektif olduğunu söyleyen Prof. Acemoğlu, soruyu daha net bir şekilde şöyle yanıtladı:
“İnsan ilk ortaya çıktığı zamandan bu yana biyoçeşitlilik üzerine etki etti. Yani tarıma geçmeden önce bile insan çevresindeki biyoçeşitliliği çok hızlı bir şekilde değiştirmeye başlamıştı. Birçok organizma ortadan kalktı ve literatürden anladığım milyonlarca organizma da son 10 bin sene içinde ortadan kalktı.
Peki, insanların yapması gereken biyoçeşitliliği maksimize etmek mi? Hayır… Böyle olsaydı hiç bir zaman tarımı keşfedemezdik. Demek ki buradaki doğru perspektif biyoçeşitliliği tamamen maksimize etmek değil, ama aynı zamanda biyoçeşitliliği ortadan kaldırmak da değil, eğer biyoçeşitliliği ortadan kaldırırsak çevreyi mahvetmiş olacağız. Yani burada bir denge olması lazım.
Bu dengeyi insanlar kendi başlarına özgürlükleriyle mi getirecekler? Hayır… Çünkü her bireyin yapmak istediği şu anda ben üretimimi artırmalıyım, paramı artırmalıyım… Bu sırada biyoçeşitliliğe yeterince değer vermiyoruz. Burada tekrar toplumun normlarına ve devletin kurumlarının önemine geliyoruz.
Aynı zamanda burada bir şey daha var. İnsanlar bir tek biyoçeşitliliği azaltmıyor, yeni organizmaların da ortaya çıkmasına yol açıyorlar. Koronavirüs gibi bilmediğimiz bir organizmayı insanın çevreye etkisi sonucu öğrendik. Burada hem biyoçeşitliliği korumamız hem de ortaya çıkan yeni organizmaların bize getirdiği tehlikeleri de düşünmemiz gerekiyor. Yine burada denge olayı önemli.
Ayrıca benim buradaki düşüncemin en önemli kısmı, dünya çok hızlı değişiyor. İnsan toplumunun dünyayla olan ilişkisi çok hızlı değişiyor. Burada bir tek değişmeyen var, kurumların önemi. Eğer dünya değişiyor ve kurumların önemi devam ediyorsa yeni kurumlar yaratmamız lazım.”
Prof. Daron Acemoğlu ile yaptığım bu söyleşinin satırbaşları burada yazdıklarım gibi, fakat kapitalizm ve gelecekteki ekonomik düzen üzerine de çok önemli noktalar üzerine konuştuk. Karbon ayak izinin azaltılması, sürdürülebilir kaynaklardan enerji elde etme yollarının yaygınlaşması gelecek ekonomik düzenin şekillenmesinde önemli, benim anladığım…
Tabi bir ekolog gözüyle şunu söylemem gerekli, değişen dünyada insanın yaşadığımız ve tükettiğimiz bu gezegende yeni roller üstlenmesi kesinlikle gerekli. Kapitalizm bu anlamda yanlış anlaşılan bir ekonomik kavram olarak da değerlendiriliyor sanırım, çünkü yaptığımız tercihler kapitalizmin önüne geçiyor ve birçoğumuz da kapitalizmi suçlayarak sorumluluktan kaçıyoruz.
Detaylar söyleşide ve ne yazık ki söyleşinin tamamına bu metin içinde yer veremiyorum, fakat 9 Ağustos 2022’de tüm söyleşi Antroposen Sohbetlerde yayında olacak; dinlemenizi önereyim.
Özetle benim söyleşiden anladığım, toplumsal ilerlemeyi ekonomik anlamda sürekli hale getirmek için biyoçeşitliliği ekonomi denklemleri içine sokmanın ve bireysel, toplumsal ve karar vericiler nezdinde sorumluluk almanın artık kaçınılmaz bir gereklilik olduğu. Bunu yaparken de, kendi geleceğimizi korumak istiyorsak, biyoçeşitliliği doğru bir şekilde değerlendirip, dengeden uzaklaşmadan bu denklemleri kurmamız dikkat etmemiz gereken bir diğer durum.