1 Eylül 2022 sabahına, doğalgaz fiyatlarına yapılan zam ile uyandık. Ankara Başkentgaz abonesi bir sitenin yöneticisi olarak, Mayıs ayındaki genel kurulda metreküpü 4 TL olarak öngörülen doğalgaz fiyatının 5,7 TL’ye çıkması sonrası aidatlara zam yapma gerekliliği kara kara düşündürdü beni de. Ya ülkenin çoğunluğunu oluşturan işsiz, dar gelirli veya asgari ücretle yaşamak zorunda olan vatandaşlarımız ne yapsın?
Tam da kış öncesi, ısıtma ve sıcak su üretimi için büyük oranda doğalgazın kullanıldığı konutlarda yüzde 20,4 zam ile karşı karşıyayız ki zaten Ocak 2022’de yüzde 25, Nisan 2022’de yüzde 35, Haziran 2022’de yüzde 30’luk zam yapılmıştı. Yani aynı yıl içinde 8 aylık süreçte doğalgaza yüzde 163 zam geldi.
En ucuz doğalgaz iddiası
Botaş zammı gerekçelendirirken, 2 referans gösteriyor. Evsel Enerji Fiyat Endeksi (HEPI-Household Energy Price Index,) ve EUROSTAT verileri.
Bu verilere dayanarak Avrupa ülkeleri arasındaki en düşük fiyatlı doğalgazın ülkemizde kullanıldığı iddia ediliyor. Verileri değerlendirirken tek bir kritere bakmamak gerektiğini referans olarak verilen bu grafiklerden görebiliyoruz.
HEPI endeksinde, 1 Temmuz 2022 tarihi baz alınarak, Avrupa’nın 28 ülkesinin başkentlerindeki doğalgaz fiyatları karşılaştırılıyor. Vergiler dahil konutlar için doğalgazın kWh’i ortalama olarak 13,10 centEuro olarak belirlenmiş. Bu grafikte Ankara yer almıyor. En ucuz şehir savaş içindeki Ukrayna’nın başkenti Kiev ve doğalgaz fiyatı 2,51 cEuro/kWh. Kiev için bu sıralama normal mi yoksa 1 Euro= 36,85 Ukrayna Grivnası olduğu için mi Kiev’i en ucuz ülke olarak görüyoruz veya ithal doğalgaza bağımlılık derecesi kriter olabilir mi? Ortalamanın altındaki bir başka şehir Sırbistan’ın başkenti Belgrad ve doğalgazın kWh’i 3.26 cEuro olarak verilmiş. 1 Euro=117,45 Sırp Dinarı. Yani Euro karşısında parası değersiz olan bir ülke daha “sözde” Avrupa’nın en ucuz doğalgazını kullanıyor. Botaş da bugün yapılan zamla Ankara için kWh’i yaklaşık 0,532 TL’ye çıkacak olan konut doğalgaz fiyatını Euro’ya çevirirken 18’e bölüyor ve yaklaşık 2,95 cEuro fiyatını buluyor olsa gerek ki, Türkiye’yi en ucuz ülkeler kategorisine yerleştiriyor.
Kriterleri yok sayan bir karşılaştırma
Benzer yöntem 2021 Haziran-Aralık dönemini içeren EUROSTAT verisi için de geçerli. O dönemde ortalama 12 TL olan Euro kuru nedeniyle doğalgazın kWh’i 1.82 centEuro olarak hesaplandığı için, Türkiye’nin AB ülkeleri arasında en ucuz doğal gaz tüketilen ülkesi olduğu şeklinde yorum yapanlar olmuştu ve hala aynı iddiaya yaslanılıyor. Benzer hesap mantığı elektrik için de uygulanıyor.
Para birimi Euro olan AB ülkeleri ile bu şekilde bir karşılaştırma doğru değildir. Gelir seviyeleri, asgari ücret, alım gücü, doğalgaza bağımlılık derecesi, yaygın kullanılan enerji kaynakları gibi kriterleri yok saydığınız bir karşılaştırma yöntemi yanlıştır.
Dünya Bankası verilerine göre (2021) kişi başı milli gelirimiz 9,586 Dolar iken, kendimizi kıyasladığımız AB ülkelerinin ortalaması 38,234 Dolardır. Doğalgazını pahalı olarak nitelediğimiz ülkelerin çoğunda bu rakam 50,000 Doların üzerindedir. Asgari ücrete baktığımızda da benzer uçurumu görüyorken, rakamları farklı yansıtarak, algı yönetimi ile ikna edilecek vatandaş kalmamıştır, kalmamalıdır. Çünkü enerji yoksulluğu da artık ciddi bir sorunumuzdur.
Enerji yoksulluğuna karşı ne yapıldı?
Geçtiğimiz kış doğalgaz ve elektrik fiyatlarına yapılan yüksek zamlar üzerinden enerji yoksulluğu konusunu işlemiş ve derin yoksulluk kavramının bir başka boyutu olarak “enerji yoksulluğunun”da kapımızda olduğunu, bu yoksulluğun daha da artacağını ve önlem alınması gerektiğini yazmıştık.
Enerji yoksulluğu neydi? Halkın bir kesiminin, başta elektrik olmak üzere çağdaş enerji ürünlerine erişememesi, bu hizmetleri kullanım olanağına sahip olamaması, yani enerji kullanımından yoksun olmasıydı.
Rakamsal olarak ise: Bir hanenin toplam enerji harcaması (elektrik+su+doğal gaz) aylık veya yıllık bütçesinin yüzde 25’ini aştığında bu hane “enerji yoksulu” olarak nitelendiriliyor.
Enerji yoksulluğunu belirlemede, düşük hane halkı gelirleri, yüksek enerji fiyatları ve konutların düşük enerji verimliliği gösterge oluyor. Bu kriterlerin üçü de ülkemiz için geçerli.
İşgücü piyasasındaki istikrarsızlık, işsizlik, sosyal devlet uygulamalarından uzaklaşma, enerji piyasasındaki sorunlar, konut piyasasının durumu ve kaliteli konut üretimi gibi konularda izlenen politikalardaki başarısızlık devam ettikçe, enerji yoksulluğunun artması beklenir ki, beklenen oldu. Artık düzenli geliri olan haneler dahi enerji kullanımını sınırlamaya çalışıyor, konfor şartlarından vazgeçiyor, hastalanmamak için ısınmakla yetinecek gibi görünüyor.
Enerji krizi için hangi önlemler alındı?
Peki Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonrası daha da artması beklenen enerji krizi ile ilgili bu 1 yıllık süreçte ülkemizde hangi önlemler alındı?
Mevcut bina stokunun enerji verimliliğini artırmanın yanı sıra yeni binaların enerji verimliliği potansiyelini en üst düzeye çıkarmasını sağlayarak önemli enerji tasarrufları elde etmek mümkünken hangi radikal önlemler alındı?
Mevcut yapı stoğumuz yalıtım açısından çok yetersizken ve devlet desteğiyle bir seferberlik başlatılması gerekirken, Cumhurbaşkanı tarafından “kredi müjdesi” verildi. Hayatını sürdürebilmek için kredi kartlarını nasıl ödeyeceğini düşünenlere, “kredi alarak binalarınızı yalıtın” dendi hem de artan kurlar nedeniyle inşaat malzemelerinin yanına dahi yaklaşılamazken.
Bireysel enerji üretiminin bir ayağı olabilecek, güneş enerjisi sistem kurulumu için konutlar teşvik edilebilir ve maliyetler çok yüksek olduğu için karşılıksız mali destek verilebilirdi. Bırakın böyle bir teşviği, Güneş Enerjisi Santrali kuranların, ürettiğinin bir kısmını bedelsiz olarak sisteme aktarmasına dair tartışmalı bir yönetmelik çıkarıldı. Botaş ısrarla konutlarda doğalgaz tüketicilerine yüzde 80 üzerinde destek verdiğini söylüyor ya, bu teşvik mekanizması neden daha sürdürülebilir sistemler kurmak için de sağlanmıyor? Mevcut doğalgaz anlaşmalarını sürdürmek için olabilir mi mesela?
Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler, Sanayi ve Elektrik Üretimi için gelen zamlar başka bir yazının konusu olsun. Ama aylık 100 ton doğalgaz işleyen ve ihracat odaklı çalışan bir fabrika sahibinin hemen tanık olduğum isyanı, üretim maliyetindeki bu yeni artışla uluslararası rekabette de güç kaybedeceğimizin ve sanayicilerin daha yüksek sesli itirazlarını duyabileceğimizin göstergesi.
Türkiye’nin enerji meselesi elbette dünyadaki enerji savaşlarından bağımsız değil ve çok boyutlu. Büyük resme bakarak vatandaş lehine politikalar belirleyecek bir siyasi erk’e bugün her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Çünkü böylesine bir darboğazı, çaresizliği, “yaptım-oldu itaat et” baskısını hissetmemiştik, en azından bizim nesil.