Altılı Masanın özellikle de CHP’nin içine yürüdüğü tuzak Cumhur İttifakının özellikle de AK Parti’nin sonuç alan kışkırtma taktiklerinden kaynaklanmıyor sadece. Aynı zamanda sağlıklı alternatif siyaset ve söylem üretememekten de kaynaklanıyor.
Bu tuzak halkın gündemden koparak kimlik politikalarına yönelme ve tercih politikaları üretememe ataleti olarak özetlenebilir.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Başörtüsü Yasası” çıkışının AK Parti lideri ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Ben gidersem eskiye dönersiniz” diye korkutmaya devam ettiği muhafazakâr seçmeni ne kadar ikna ettiğine dair henüz ölçülmüş göstergeler bulunmuyor. CHP kulisinde Kılıçdaroğlu’nun yakında Kürt seçmene yönelik bir başka çıkış daha yapabileceği konuşuluyor. Kılıçdaroğlu’nun ABD seyahatine çıkmadan önce söz ettiği “büyük meselelere” bu konunun da dahil olduğu öne sürülüyor.
Bu iddialı adımlar CHP’nin onlarca yıldır küstürdüğü seçmenle “helalleşme” başlığı altında barışması bakımından gerekli olabilir. Ancak seçmen dikkatini sıcak gündemden dağıtma, AK Parti’ye iyi bildiği kimlik siyaseti alanında manevra yapma imkânı verme riski taşıdığı görülüyor.
Asıl sorun aday değilmiş gerçekten
Altılı Masanın gerçek sorununun bir an önce Erdoğan’ın karşısına aday çıkarma olmadığı giderek anlaşılıyor. Altılı Masa bu yılın başlarında yeni toplanmaya başladığında anketlerde önde göründüğü için örneğin Ekrem İmamoğlu ya da Mansur Yavaş’ı aday ilan etseymiş bugünkünden çok daha derin bir tuzak ile karşı karşıya kalacakmış; geriye bakınca daha iyi görünüyor. Asıl sorunun tercih politikalarındaki eksiklik olduğu da daha iyi anlaşılıyor.
Kılıçdaroğlu’nun gece videolarıyla, İYİ Parti lideri Meral Akşener’in esnaf ziyaretleriyle yaptığı çıkışlar asgari ücretten EYT’ye, öğrenci kredilerinden ÖTV oranlarına dek Erdoğan ve AK Parti iktidarının planlarını değiştirmesine yol açıyor. Ancak bunlar tercih politikaları ortaya koymuyor; AK Parti-MHP Cumhur İttifakının sinirlerini ve dengesini bozmaya yönelik görünüyor.
Masanın hemen her alanda kendi parti çizgisi bakımından iç tutarlığına sahip politikaları süratle üretip kamuoyuyla paylaşan partinin Ali Babacan’ın DEVA Partisi olduğu görülüyor. Bir bakıma 2 Ekim’de nihayet ortak politika üretimi üzerinde çalışma kararı alan Altılı Masaya en yoğun belge katkısını da onlar veriyor.
Tuzak alanları
Kürt seçmeni cezbetme çabaları sadece Altılı Masa ve özel olarak Millet İttifakı için değil Cumhur ittifakı için de tuzak sayılabilecek riskler içeriyor. HDP Eş Başkanı Pervin Buldan’ın “Şimdi istemiyorlar ama kapımızı çalacaklar” çıkışı kimi yorumlarda olduğu gibi sadece Altılı Masayı ilgilendirmiyor. 2023 seçimi ikinci tura kalırsa Erdoğan’ın -muhtemel Devlet Bahçeli frenine rağmen- buna kayıtsız kalması güç olabilir.
Buna karşın Erdoğan ve Bahçeli özellikle HDP üzerinden CHP ile İYİ Parti’nin arasını açmak için her hafta yeni bir tuzak kurmaktan çekinmiyor. Meral Akşener bu tuzakların farkında ama partisindeki etkin isimlerin her zaman kendilerini tutamadığı da bir gerçek.
CHP, İYİ Parti, DEVA ve Demokrat Parti kadın-erkek eşitliği konusunda olumlu adımlar atıyorlar ama örneğin kadına şiddete karşı İstanbul Sözleşmesi konusunda Saadet Partisi da AK Parti gibi düşündüğü için sesleri çıkmıyor.
CHP, İYİ ve Gelecek Partisi belli alanlarda sosyal devlet hedefli kamu yatırımları öngörüyor ama örneğin DEVA bu konuda daha serbest piyasacı izlenim veriyor.
Bir tuzak da dış politika
Önemli bir tuzak alanı da dış ve güvenlik politikaları.
Muhalefet AK Parti’nin özellikle Suriye politikasında hâlâ toparlamaya çalıştığı yalpalamalara ve Erdoğan’ın Batı-karşıtı söylemlerinden yola çıkarak Türk dış politikasındaki bütün adımlara karşı çıkıyor.
“Libya’da ne işimiz var?” derken bir hamle sonra Ege ve Doğu Akdeniz’in geleceğini görmeliydi muhalefet partileri. Türkiye’nin Azerbaycan’ın Ermenistan işgalindeki topraklarını geri almasına yardımının -o sırada tırmanışa başlayan ekonomik krize rağmen- halkın desteğini aldığını görmeliydi. Türkiye’nin Rusya-Ukrayna Savaşının başından itibaren izlediği dengeci ve pragmatist siyasetin -sadece Doğu değil Batı dünyasında da- Türkiye’ye bakıştaki keskin karşıtlığı törpülediğini de…
Neticede Erdoğan, Vladimir Putin’in Batı dünyasındaki tek dostu görüntüsü veriyor ama aynı gün Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar NATO’nun Ukrayna’ya Rus istilasına karşı daha fazla silah, askeri eğitim ve istihbarat desteği vermesine olumlu oy kullanıyordu.
Dış politikayla seçim kazanıldığı görülmemiştir ama kaybedilebilir. Bu adımlar Erdoğan’ın Cumhur İttifakı kitlesinin ekonomik kriz nedeniyle uzaklaşmasını önlemek için önemli ideolojik zemin sağlıyor.
Ekonomi gündeminden uzaklaşmak
Altılı Masanın bu konuda da tepkisel tutumun ötesinde uluslararası ortamdaki değişimleri ihmal etmeden Türkiye’nin çıkarlarına uygun siyaset üretmesi, iktidarın hatalarını da frenleyecektir.
Ancak Altılı Masanın önünde duran en büyük tuzak sıcak ekonomi gündeminden uzaklaşmak olacak. AK Parti ve MHP’nin özellikle İstanbul ve Ankara Belediye Meclislerindeki çoğunluğu nedeniyle CHP’li belediyelerin elini kolunu bağlama, çalışmalarını perdeleme çabaları, diğer CHP’li belediyelere mali baskılar buna dahil.
Erdoğan, siyasetin umut verme sanatı olduğunu kanıtlarcasına TOKİ konut projeleriyle yaz sonuna dek tabanına hâkim olan ekonomik kriz kaynaklı moralsizliği kırdı. Şimdi, artan hayat pahalılığı ve düşen alım gücüyle karın doyurmaya yardımcı olmayacaksa da para basıp gözleri doyurmayı hesaplıyor.
O arada yerli ve milli TOGG projesi, yeni silah projeleri, Karadeniz gazının kıyıya getirilmesi gibi ağırlıklı propaganda adımları hazırlanıyor. Sansür yasasıyla da istenmeyen haber ve yorumlar baskılanmaya çalışılacak.
Muhalefetin bu adımların boşa olmadığını görmesi ve ona göre davranması gerekiyor; aksi halde Cumhuriyetin 100’üncü yılında Erdoğan’a seçimi kendi elleriyle hediye etmeleri işten değil.