Mustafa Kemal Atatürk’ün günlük çalışmaları, hal ve hareketleri hakkında Cumhurbaşkanlığı yaverleri saat saat rapor tutmuş, devlet kayıtlarına geçirmişlerdi. Bu raporlardan 1931-1938 arasındakiler dilbilimci ve tarihçi Nazire Özel Şahingiray tarafından derlenmiş, 1955 yılında Türk Tarih Kurumu tarafından “Atatürk’ün Nöbet Defteri” adı altında basılmıştı.
“Atamızı görmek isteriz”
Atatürk’ün son günlerini bir başka açıdan bu nöbet defterlerinden izlemek mümkün. Ekim başından itibaren sağlığı hızla kötüleşmekteydi. Nöbet defterindeki kayıtların çoğunlukla “Atatürk 8.00’de uyandılar, istirahat buyurdular, 22.00’de uyudular” kısalığındaydı. Ekim başından sonra yalnızca üç gün devlet yöneticileriyle görüşebilecek durumdaydı.
– 3 Ekim 1938’de Başbakan Celal Bayar ve Atina Büyükelçisi Ruşen Eşref Ünaydın ile görüşmüştü.
– 7 Ekim’de sırasıyla İstiklal Savaşı kahramanlarından Orgeneral İzzettin Çalışlar ve Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak’ı kabul etmişti.
– 13 Ekim’deyse Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’la 25 Temmuz’dan beri bulunduğu Dolmabahçe Sarayı’nda görüşmüştü.
Aras, kayıtlara göre görüştüğü son devlet yetkilisiydi.
29 Ekim’de, Cumhuriyet’in 15’inci yıl kutlamalarından Kuleli Askerî Lisesi’ne dönen öğrenciler Dolmabahçe önlerinde “Atamızı görmek isteriz” diyerek hiç değilse pencereye çıkmasını istemişlerdi. Zorlukla pencereden el sağladığıysa nöbet defterine geçmemiş.
4 Kasım’da komadan çıkmıştı. Nöbet defterine “Atatürk saat 8.00’de uyandılar, dairelerinde istirahat buyurdular, 23.00’te yattılar” yazdı yaverler.
10 Kasım’da vefatından önce Atatürk hakkındaki son rapor budur.
O 29 Ekim’i görebilseydi
Mustafa Kemal’in sağlığı el verse o 29 Ekim’de törenlere katılabilseydi, kendisine önemli bir rapor verilecekti: On Beşinci Yıl Kitabı.
On Beşinci Yıl Kitabı’nın başlangıç cümlelerini o günlerin yazım kurallarıyla aynen aktarıyorum:
“Türkiye Cümhuriyeti, 29 teşrinievvel 1938 de 15 inci yılını idrâk ediyor. İstiklâl mücadelesile savaşa başlayan, büyük zaferle düşman istilâsından kurtulup istiklâline kavuşan Türk milleti, Büyük Şef ve milli kahraman KEMAL ATATÜRK’ün iradesinde bütün kuvvetlerini temerküz ve tebarüz ettirerek, 1923 de kurduğu Cümhuriyet rejimile yeni, kuvvetli, inkılâpçı bir siyasî varlık olmuştur.”
Kitabın hazırlıkları Bayar’ın 1937’de Başbakan olmasıyla başlamıştı. Amaç, 29 Ekim 1938’de Atatürk’e rejimin ilk 15 yılında yapılanları bir rapor olarak sunmaktı. (Belki de bu nedenle raporda fotoğrafı bulunan tek devlet büyüğü Başvekil Bayar’dı; bazı şeyler hiç değişmiyordu.) Raporu derlemek görevi, zaten tek parti olan iktidardaki ‘Cümhuriyet Halk Partisi’ne verilmişti. Bayar’ın talimatıyla CHP teşkilatı ve bütün bakanlıklar ellerindeki bilgileri Ankara’ya aktarmışlardı.
“Sıhhatimde üzülecek bir şey mi var?”
Geriye 611 sayfalık raporun Atatürk’e sunumu kalmıştı. 15’inci yıl için Ankara’da görkemli kutlamalar hazırlanmaktaydı. Ancak Atatürk İstanbul’da Dolmabahçe’de, hasta yatağındaydı. Savarona’da geçirdiği büyük karaciğer krizi ardından, Hatay sorununda sağlanan ilerlemeyle moral bulur gibi olmuş, ancak sonra yeniden ağırlaşmıştı.
Doktorlar onun Ankara’daki törenlerde hazır bulunmasına, tren yolculuğuna katlanamayacağı için izin vermedi. Zaten Ekim ayı içinde sık sık komaya girmeye başlamıştı. 3 Ekim’de ziyaretine gelen Bayar’a “Sen Cuma günü gelecektin? Neden daha evvel geldin? Benim sıhhatimde üzülecek bir şey mi var?” diyecek durumdaydı. Yine de Bayar’a Meclis ve CHP Kurultayında kendi adına yapacağı konuşma için notlar yazdırmıştı.
Cumhuriyetin 15’inci yıldönümünde Atatürk Dolmabahçe’de hasta yatağında idi. Bildirilen tek kutlaması, Dolmabahçe açıklarına gelen Kuleli öğrencileri ve yurttaşlara pencereden el sallaması olduğuydu. 8 Kasım’da tekrar girdiği komadan uyanamadı ve 10 Kasım’da geride ağlayan milyonlar bırakarak vefat etti.
Son rapor Atatürk’e sunulamadı, ama birkaç nüshası kütüphaneden kütüphaneye, sahaftan sahafa aktarılarak bugüne ulaştı.
Son rapor: yazılanlar, yazılmayanlar
On Beşinci Yıl Kitabı, Atatürk’ün 10’uncu Yıl Nutku ve ilk satırı ‘19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkış’ olan bir kronolojiyle başlıyor.
Bu kronoloji meraklıları için gerçek bir resmi tarih çalışması. Çünkü Cumhuriyet tarihinde büyük önem taşıyan bazı olaylar hiç yazılmamış. Örneğin, Şeyh Said ayaklanması yok, ama ardından tekke ve zaviyelerin kapatılması var. Örneğin, Sovyetlerle sınırların çizildiği 1921 anlaşması yazılmış, yine 1921’de Fransızlarla Suriye sınırının çizildiği anlaşma yazılmış, Batı sınırlarının çizildiği 1923 Lozan anlaşması yazılmış, ama Türkiye’nin Musul’u bırakıp İngilizlerle Irak sınırını çizmek zorunda kaldığı 1926 anlaşması yazılmamış.
Rapor laikliğin kabulünü 5 Nisan 1928 tarihini düşerek şöyle aktarmış: “C.H.P. gurupunda laiklik esası ve teşkilatı esasiye kanununun dine ait hükümlerinin çıkarılması kabul edildi.” Laiklikse şöyle izah edilmiş: “Türkiye Cumhuriyeti dinlerden ve dinlerin koyduğu naslardan değil, hayatın kendinden ve onun müspet icap ve ihtiyaçlarından mülhem olarak işleyen bir devlet mekanizmasıdır. Devlet ve dünya işlerinde dinin hiçbir tesiri yoktur. İşte bu prensipe laiklik derler.”
Mübadele, fabrikalar, bankalar
Rapor yeni devlet yapısında yapılanların bakanlık bakanlık hesabını veriyor. Sıtmayla mücadelenin yıl yıl dökümünden, demiryollarının durumu ve yapılacak yeni (ve bazısı bugün ne yazık ki hâlâ yapılmamış) hatların planına, deprem ve meteoroloji gözlem evlerinden, ileride üzerine barajlar kurulacak akarsu etütlerine, Karabük demir çelik fabrikası kuruluşundan İş Bankasının temettülerine ve Ticaret bankasının gelişimine kadar, açılan Kızılay şubelerine, Türk Yunan nüfus mübadelesinde kaç ailenin nereye yerleştirildiğinden Balkan göçmenlerinin durumuna, Ankara civarında başlayan ilk milli arkeoloji çalışmalarına ve Güneş-dil teorisine dek ‘Övün, çalış, güven’ sloganı ile özetlenebilecek her çalışma raporda var.
Ömrü vefa etseydi, On Beşinci Yıl Raporunu eline alıp inceleyebilseydi, Atatürk ne derdi? Bunu bilmek mümkün değil. Ama Atatürk’ün göremediği bu son rapor, bugün bizlere Cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki gelişim hattını gösteren eşsiz bir kaynak.
Son yıllarda Atatürk ve Cumhuriyet ilkelerinin itibarsızlaştırılmaya çalışılması ters tepiyor, Atatürk’ün hatırası sivil temellerde yeniden yükseliyor, laiklik ve kadın-erkek eşitliğinin kıymetinin daha güçlü bilinmeye başlıyor. Bu belgelerin tartışmalara katkıda bulunması umuduyla Atatürk’ü saygı ve rahmetle anıyorum.