Muhalefetin Altılı Masa kanadı iktidara geldiklerinde Meclis’e sunacakları Anayasa taslağını 28 Kasım’da ilan ediyorlar. Altı muhalefet lideri bu yılın başlarında, 28 Şubat’ta yine Bilkent Oteli Konferans Merkezinde “güçlendirilmiş parlamenter sistem” bildirgesini açıklamışlardı. Ağır işleyen bir süreç de olsa, bir bebeğin anne karnındaki doğum süresi olan dokuz ayda çıktı Anayasa taslağı.
Açık konuşalım. Bugünkü siyasi dengeler içinde Altılı Masa’nın hâlâ meçhul adayının seçimi kazanması halinde dahi TBMM’de anayasa değişikliğini gerçekleştirecek oy çoğunluğuna sahip olması zor. Dolayısıyla açıklanacak Anayasa taslağı -iktidara gelirlerse- bir tür hükümet programı, geçiş süreci yol haritası ve dokuz ay önceki niyet beyanından daha güçlü bir taahhüt olarak da algılanacak.
Ancak sadece iktidar değil muhalif kesimin gözleri de 28 Kasım’da açıklanmayacağı anlaşılan Altılı Masa cumhurbaşkanı adayında olacak. Aday belirleme süreci sadece ağır ilerlemiyor, geçen süredeki enerji birikimi Altılı Masanın içinde sertleşen tartışmalara da yol açıyor.
Ağır sorumluluk
Yine açık konuşalım, aday belirleme sürecinde asıl sorumluluk Altılı Masanın nüvesini oluşturan Millet İttifakının iki asli bileşeni CHP ve İYİ Parti liderleri Kemal Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener’in omuzlarında olacak.
Altılı Masanın ortak adayının 2023 seçiminde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yerine geçebilirse başarısının, geçemezse başarısızlığının ağır sorumluluğu öncelikle Kılıçdaroğlu ve Akşener’de olacak.
Ne sadece Kılıçdaroğlu ne de sadece Akşener’in ama ikisinin birden.
2011 seçimlerinde CHP’nin aday olarak -örneğin Hikmet Çetin değil de- daha sonra MHP’den milletvekili olacak Ekmeleddin İhsanoğlu’nu aday göstererek ciddi bir fırsatı kaçırmasının sorumluluğu Kılıçdaroğlu’nun olmuştu. 2018’de Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu’nun önceki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü aday göstermesi, Kılıçdaroğlu’nun buna evet demesine Akşener’in tepki gösterip başka öneride bulunacağına kendi adaylığını ilan etmesi, Kılılçdaroğlu’nun bunun üzerine parti içindeki rakibi Muharrem İnce’yi aday ilan edip ancak arkasına güçlü istihkamı yapmaması, HDP’nin desteğinin aranmaması ve bunun gibi bir dizi hata Erdoğan’ın galibiyeti karşısında kolektif bir sorumluluktu.
Ama bu defa öyle değil.
Rakip yok ama yarış başa baş
Muhalefetin önünde uzun yıllar ardından yeniden bir fırsat penceresi açılmış durumda. AK Parti hükümeti Türkiye tarihinin en ağır ekonomik krizlerinden birinden çıkmak için neredeyse iki yıldır “görünen yol” dışında pek çok yolu deniyor. Hayat pahalılığı ciddi boyutlarda.
Ocak başında asgari ücret, EYT gibi adımlarının, Karadeniz doğal gazından yeni silah sistemlerine dek başarı öykülerini öne çıkarmasına rağmen Haziran’a kadar etkisini yitireceği endişesi, iktidarı 18 Haziran seçimlerini öne çekme hazırlığına sevk ediyor.
Erdoğan ve AK Parti’nin anketlerde yeniden toparlanmasına sevinenler, yarışın Erdoğan’ın karşısına henüz bir aday çıkmamasına rağmen başa baş gitmekte olduğu görmüyorlar. İktidardakiler de görmüyor, ya da görmek istemiyor, muhalefettekiler de.
Yani henüz rakip yok ama yarış şimdiden başa baş. Altılı Masanın henüz ortak aday ilan etmemesi Erdoğan ve AK Parti’nin karşı-taktikler üretmesini de geciktiriyor.
Peki, Altılı Masanın adayı, yani Erdoğan’ın rakibi belli olduğunda bu iktidara mı yarayacak, muhalefete mi? Sorun bu…
Fırsat penceresini kapatmak
Sadece ekonomik krizin Erdoğan’a kaybettireceğini sanıp “karşısına tuzluk koysak seçilir” ciddiyetsizlikleriyle avunanlar fena yanılıyor. Siyaset bilimci Seda Demiralp, Macaristan’daki Altılı Masanın Viktor Orban’a yenilgisini tahlil ederken Türkiye’ye çıkarılacak derslerden söz etmişti. Siyaset bilimci Ali Çarkoğlu ise “seçmen sadece ekonomiye bakmaz” diyor, “muhalefetin gelecek tahayyülü vermesi gerek”.
Altılı Masanın adayı halka seçimi kazanabilip durumu düzeltebileceği umudu verebilecek mi?
Aday konusu güya Altılı Masa’da görüşülmüyor. Güya 2 Ekim toplantısında “sadece liderler ve sözcülerin dediği dikkate alınsın, diğerleri alınmasın” dendi. Ama Kılıçdaroğlu ve Akşener, adeta ABD ve Türkiye’nin Suriye’de yürüttüğü gibi bir vekaletler savaşı yürütüyor.
Toplum “liderler söylemiyorsa sayılmaz” filan demez. İYİ Partili Yavuz Ağıralioğlu’nun Kılıçdaroğlu’nun aday olmaması gerektiği sözlerine CHP’li Engin Altay’ın “Kılıçdaroğlu döke saça kazanır” cevabı, Ağıralioğu’nun ona “döke saça kaybederiz” cevabı açık bir söz düellosudur. Çatlak diye algılanmasından daha doğal bir şey de yoktur.
Böyle giderse Kılıçdaroğlu ve Akşener önlerindeki fırsat penceresini kendi elleriyle kapatırlar.
Adaylık matrisi
Siyaset yaşanan gerçeklerden çok algılanan gerçekler üzerine kuruludur. Algılanan gerçeklik, İYİ Parti’nin CHP liderinin aday olmasını istemediği yönünde, dolayısıyla Kılıçdaroğlu aday olursa İYİ Parti’den ancak söylemde destek alabileceği, sahada alamayacağı yönündedir.
Bu algılanan gerçeklik manzarasına CHP içinde 2023 seçimini muhalefet kazanmasa da Kılıçdaroğlu’nun kaybedeceği için partinin yine kendilerine kalacağını düşünen kemikleşmiş parti memurlarının varlığı dahildir. İYİ Parti içinde Kılıçdaroğlu üzerinden Akşener’e vuran ve İYİ Parti’nin merkez sağa meyletmesine karşı duran kemikleşmiş ideolojik sözcülerin vardığı da öyle.
Diğer yandan hem iktidar hem muhalefet cephesinde Kürt seçmenin desteği olmadıkça Erdoğan’ın da meçhul rakibinin de ilk turda seçimi almasının zor olduğu görülüyor. HDP ikinci defadır Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’a oy vermeyeceklerini söylüyor. Kürt seçmen sadece HDP çatışı altında yok tabii. HDP Eş Başkanı Mithat Sancar, Altılı Masa adayı belli olunca “doğrudan diyalog” şartını ilan etti ama bunu da bir açılış pozisyonu saymak mümkün.
Ağır fatura onlara çıkabilir
Öte yandan hem İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hem de Yavaş için geçerli olan bir risk var. Aday olmak için istifa ettikleri gün AK Parti-MHP çoğunluğunda olan büyükşehir belediye meclisleri yerlerine atama yapar ve Cumhurbaşkanlığı seçimi yitirildiğinda 25 yıl aradan sonra oyla kazanılabilen İstanbul, ya da Ankara belediye başkanlığı iktidara iade edilmiş olur.
Zor kararlar ama imkânsız değil.
Kılıçdaroğlu’nun Akşener’le kendi partisindeki bazı isimlerden daha iyi anlaşabildiği, Akşener’in de ona “Kemal ağabey” samimiyetiyle hitap ettiği Ankara’da siyasetle biraz ilgilenen herkesin bildiği bir gerçek. Aralarında yakın zamana, güz başına dek iyi işleyen diyalog son haftalarda az önce söz ettiğimiz vekaletler savaşına dönmüş görünüyor.
Muhalif kesimleri endişeye sevk eden bu görünüm düzeltilebilecekse sorumluluk Kılıçdaroğlu ve Akşener’e düşüyor. Kılıçdaroğlu gerçekten aday olmak istiyorsa bunu öncelikle Akşener’le konuşmalı, Akşener “Kemal ağabeyin” aday olmasını istemiyorsa bunu öncelikle kendisine söylemeli. Masadaki diğer liderleri sonra bu ağır sorumluluğa ortak etmeliler.
Aksi halde ortaya çıkacak ağır yenilgi faturası ne biri ne diğerine ama ikisi birden çıkar gibi görünüyor; tabii seçimden iktidar değişikliği ümit edenlerle birlikte.