CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu 3 Aralık’taki “İkinci Yüzyıla Çağrı” toplantısıyla belki de siyasi tarihin ilk halka açık parti-içi eğitim toplantısına başkanlık etti. Toplantının aslında CHP bünyesine 2023 seçimi öncesinde ama seçimin ötesine geçen bir siyasi çerçeve çizme çabası olduğu görülüyordu. 2023 sadece Türkiye Cumhuriyeti’nin değil CHP’nin de yüzüncü kuruluş yılı. Kılıçdaroğlu ve parti yönetimi bir asrı deviren CHP’yi yenilemeden Türkiye’nin yönetimine yeniden ortak olmasının zorluğunu fark etmiş durumda.
Peki, Türkiye’nin ikinci yüzyılı ile CHP’nin ikinci yüzyılı arasındaki yine-yeniden bağlantısını kurması için 2023 seçim arifesini beklemeleri mi gerekiyordu? Belki de evet; belki de böyle bir zorlama gerekiyordu. Neticede Cumhurbaşkanı ve AK Parti lideri Tayyip Erdoğan ve müttefiklerinin Türkiye’nin ikinci yüzyılı vizyonuyla CHP lideri Kılıçdaroğlu ve müttefiklerinin vizyonu arasındaki fark seçim yaklaştıkça belirgin hale gelmeye başladı.
Toplantı salona girerken parti örgütü nün “İktidar” sloganı talebiyle başladığı toplantıda “Yeni tek adam aramıyoruz, yeni sistem kuruyoruz” deyip “Başlıyoruz” sloganıyla bitirmesi de bunu gösteriyor.
Oysa Kılıçdaroğlu iktidarı “zorba” diye eleştirdiği Erdoğan’dan alma yolunun CHP tabanının benimsediği ideolojik yaklaşımdan değil adeta ideolojiden arındırılmış siyasi mücadeleden geçtiğini de görüyor. Üstelik bunu CHP’ye bir yandan Daron Acemoğlu’nun söylemiyle küresel sosyal adalet diğer yandan Genel Sekreter Selin Sayek Böke’nin tanımıyla “yeni kamucu” bakışla ve “dünyanın ucuz işgücü cenneti, çöplüğü, mülteci toplama kampı olmama” hedefiyle yeni ulusalcı bir ideolojik çerçeve çizerken yapıyor.
CHP güçlü ideolojisi olan bir parti; Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde Cumhuriyetin temellerini atan bir parti. Cumhuriyetçilik, laiklik, kadın-erkek eşitliği gibi tabanda karşılığı olan ideolojik kabulleri bulunuyor. Zaten bu ilkeler CHP’yi -1999 seçimlerindeki onu TBMM dışında bırakan yüzde 8,7 oranı hariç- ne kadar kötü yönetilirse yönetilsin seçmenin dörtte biriyle ayakta tutuyor.
Oysa ikinci yüzyılda “iktidar” için ideolojiden fazlası gerekiyor. Oyların dörtte biriyle yetinmek, yüzde 50+1 oy sisteminde iktidar getirmiyor. Ama iktidar ortaklığı getirebilir. Bu nedenle parti içinde ideolojiyi güçlendirirken, temel siyasi mücadele zemini olarak almama yolu benimsenmiş görünüyor.
Bu nedenle CHP’nin parti-içi eğitim toplantısı gibi duran İkinci Yüzyıl vizyonu toplantısının kapanış konuşmasında Kılıçdaroğlu Altılı Masa müttefiklerine övgüler sıraladı. İYİ Parti lideri Meral Akşener’i “mert”, Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu’nu “bilge” sıfatlarıyla anması sadece müttefiklerine çiçek atma olarak görülmemeli. Bu vurgu aynı zamanda CHP’lilere iktidara ancak onlarla birlikte talip olunabildiğini hatırlatma amacı taşıyor.
Kılıçdaroğlu 2023 seçimini kaybederse CHP’nin ağır bir darbe yiyeceğini ve artık sırf “Erdoğan kazanmasın diye” sandığa gidecek bazı CHP seçmeninin bir daha gitmeyeceğini görmüş gibi. O yüzden çağrısı daha çok CHP yönetim kademelerine. Aksi halde böyle bir toplantının bir konferans salonunda değil, Erdoğan’ın yaptığı gibi daha kitlesel katılımla bir spor salonu ya da stadyumda yapılması daha etkili olurdu.
Zaten o zaman küresel ekonominin dönüştürücü ideologlarından Jeremy Rifkin, sosyal adaletçi Acemoğlu, makro iktisat uzmanı Refet Gürkaynak, Merkez Bankasında Erdoğan’ın hışmına uğramış Hakan Kara ve istihdam ekonomisi çalışan Ufuk Akçiğit’in ders niteliğindeki ayrıntılı konuşmalarına da gerek kalmazdı.
O durumda hatta CHP’nin iki bilinen iktisatçısı, parti sözcüsü Faik Öztrak ve Genel Sekreter Böke’nin “vizyonun” ekonomi-politik çerçevesini çizen konuşmalarına dahi gerek duyulmaz, Hacer Foggo’nun yoksullaşmaya dair çarpıcı hitabı ve Kılıçdaroğlu’nun “zorbayı götüreceğiz” sloganı yeterli olurdu.
Yoksa Rifkin’in endüstriyel sıçrama, “glocalization-küyerelleşme” gibi kavramlarından, Acemoğlu, Gürkaynak, Kara ve Akçiğit’in grafik destekli analizlerinden bırakın CHP tabanını, CHP yönetim kademesindeki bazı isimlerin dahi bu toplantıyla haberdar olduğunu söylemek mümkün. İkinci Yüzyıla Çağrı toplantısındaki akademik konuşmalara “Seçmen bunu mu istiyor?” sorusuyla bakmak lisede coğrafya ya da biyoloji dersine “Öğretmenin bunlar hayatta ne işimize yarayacak?” sığlığıyla bakmaya benziyor o bakımdan.
CHP seçmeninin de CHP örgüt kademelerinin de “Erdoğan gidecek, dertler bitecek” popülizminden “Nasıl?” sorusuna da yanıt vererek koparılması, Türkiye’nin sağlıklı siyaset geleceği bakımından da önemli. Öztrak ve Böke’nin “Nasıl?” sorusuna “Böyle yapacağız” yanıtları vermesi bu yüzden CHP’den daha önce pek görmediğimiz bir yaklaşım.
CHP’nin internet sitesinde Kılıçdaroğlu’nun -Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’ye gönderme yaparak “Epistemolojik kopuş onların olsun, bizim vizyonumuz budur” demesinin öne çıkarılması da bunu gösteriyor.
Aslında Erdoğan’ın 28 Ekim’deki “Türkiye Yüzyılı” vizyon toplantısı da Kılıçdaroğlu’nun 3 Aralık “İkinci Yüzyıla Çağrı” vizyon toplantısı da Türkiye’nin içine düştüğü tıkanıklığı aşma, bir sıçrama yapmak arayışını yansıtıyor. Aradaki fark önemli: içinde bulunduğumuz tıkanma Erdoğan ve AK Parti iktidarının 20’inci yılından 21’inci yılına girdiğimiz zaman diliminde. Bu bakımdan Erdoğan’ın en son 3 Aralık’ta Şanlıurfa’da kim bilir kaçıncı defa “Bu kardeşinize yetki verin düzeltsin” demesi giderek inandırıcılığını yitiriyor.
Ama muhalefet onun yerine kendi inandırıcılığını koymadıkça insanlar sıkıntıya katlanmayı belirsizliğe tercih ediyor.
Vizyon toplantısı o nedenle bir proje ilan etme toplantısından çok yaklaşım değiştirme, parti-içi eğitim toplantısı niteliğindeydi.
O bakımdan vizyon toplantısından proje bekleyenlerin “Dağ fare doğurdu” diye düşünmesi doğal, ama bunun nedeni de 3 Aralık iletişiminin yanlış yapılması; proje beklentisine yol açıldı. Buna Rifkin dışındaki isimlerin danışman kadrosunda olmamasına rağmen öyle yansıtılması dahil.
İkinci Yüzyıl toplantısıyla Kılıçdaroğlu, kamu yatırımlarına yeniden önem verilmesi, yoksulluk ve yolsuzlukla mücadele, tek adam yönetimi yerini parlamenter sistemin alması, parlamentoda küçük partilerin de sesinin duyulacağı temsil adaleti, vergi adaleti, yargı bağımsızlığı, üniversite özerkliği ve mülteci sorunu gibi başlıklarla içeriye mesajlar verdi.
Dışarıya ise parlamenter demokrasi, hukukun üstünlüğü, sosyal adaletçi, çevreye duyarlı, üretkenliği yüksek “4.0” sanayileşme, toplumsal cinsiyet eşitliği, bağımsız Merkez Bankası ve dış politikada Batıcıl siyasi değerlerle ve öncelikle Avrupa ile yakınlaşma gibi mesajları vardı.
Tabii seçimi belirleyecek dışarıdaki çevreler değil, Türkiye’deki seçmen.
CHP önümüzde kalan birkaç aylık sürede bu yeni yaklaşımını tabanda siyasete dönüştürebilecek mi? Altılı Masa Müttefikleriyle beraber iç çekişme görüntüsünü giderip mesafe alabilecek, özellikle genç seçmende bir “gelecek tahayyülü” oluşturup seçimi alabilecek mi?
Gelişmelere yerin dibine batırmakla göklere çıkarmak açısından değil, Türkiye’nin aydınlık geleceğine katkısı açısından bakmakta fayda var.
AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen'in yeni yönetim döneminde Türkiye'ye ilk ziyareti Suriye'de Esad…
Donald Trump’ın “Türkiye Suriye’ye çöktü” ifadesini Türk medyasındaki haberlerin pek çoğunda bulmanız mümkün değil. Trump’ın…
Asgari ücret yine gündemimizde. Bu kez temel tartışma konusu asgari ücret ve enflasyon ilişkisi. Asgari…
Suriye’de gelişmeler baş döndürücü bir hız kazandı. Beşar Esad’ın 7 Aralık akşamı Moskova’ya kaçmasından yalnızca…
CHP’nin önceki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kendi dönemindeki Suriye politikası nedeniyle yeniden gündemde. Cumhurbaşkanı Tayyip…
Suriye'de Esad rejimini deviren harekatın hazırlığının bir yıldan fazla bir süredir yapıldığı, Türkiye’nin, ABD’nin ve…