Adalet Bakanı Bekir Bozdağ 11 Ocak’ta Selahattin Demirtaş’ın Edirne Cezaevinden avukatları aracılığıyla yayınladığı sosyal medya mesajlarını kesme hazırladığını açıkladı. Demirtaş da “Kendinizi bizim yerimize koyun. Bizim yerimizde olmanıza az kaldı” diye sert bir yanıt verdi.
Bozdağ’ın bir grup gazeteciyle yaptığı toplantıda bu açıklamayı yaptığı sırada Türk Tabipler Birliği (TTB) Başkanı Şebnem Korur Fincancı İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yasadışı PKK propagandası yapmak suçlamasıyla 2 yıl 8 ay 15 gün hapis cezasına çaptırılmıştı. Fincancı TTB başkanlığını sürdürmek dahil seçme-seçilme haklarından da yasaklanmış ancak -neyse ki- tahliyesine karar verilmişti.
İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’na Yüksek Seçim Kurulu üyelerine güya “ahmak” demesi nedeniyle verilen 2 yıl 7 ay 15 günlük cezayla gelen siyaset yasağına benziyor. İçişleri Bakanlığının İmamoğlu aleyhine açılan soruşturma da onu ce CHP’yi bir şekilde HDP ve aynı mantık silsilesiyle PKK ile “iltisaklı”, bağlantılı gösterme amacını taşıyor.
AK Parti hükümeti Altılı Masa’da çatlak yaratma açma siyasetini, bir yandan kapatma davasıyla uğraşan HDP üzerinden yürütürken, seçimde fayda umduğu Anayasa değişikliği için HDP’nin kapısına gitmekten çekinmiyor.
Bozdağ ve Soylu
HDP kapısına ilk gidişlerinde AK Parti heyetinin başında Adalet Bakanı Bozdağ vardı. İkinci gidişlerinde kapıdan çevrilmeyi muhtemelen beklemiyorlardı. Arada Anayasa Mahkemesinden 7’ye karşı 8 oyla HDP’nin Hazine yardımının dondurulması kararı çıkmıştı. Üstelik bu defa CHP ve İYİ Parti de görüşmeyi reddetti. Çünkü o arada Adalet Bakanlığı CHP’li Ali Mahir Başarır ve İYİ Partili Lütfü Türkkan’ın da “hakaret” suçlamasıyla dokunulmazlıklarının kaldırılması fezlekesini TBMM’ye göndermişti. Anayasa ve Adalet Karma Komisyonu da bekleyen 1700 kadar dokunulmazlığın kaldırılması dosyası içinden bu iki dosyayı AK Parti ve MHP oylarıyla gündemine almıştı.
Komisyonun 11 Ocak’taki toplantısını CHP, İYİ ve HDP üyeleri boykot etti; muhalefet sıraları boş bırakıldı.
Zaten aynı gün AK Parti ve MHP’li Meclis Başkan vekilleri de toplanıp yüzde yüz mutabakatlarını bir kes daha teyit etmişlerdi.
Bir yandan İçişleri tarafından açılan soruşturmalar diğer yandan Adalet Bakanlığının devamında yürüttüğü süreç Süleyman Soylu ve Bekir Bozdağ’ı Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın seçim kampanyasının en önde iki savaşçısı olarak öne çıkarıyor.
Demirtaş’ın mesajlarını engellemek
Bozdağ’ın aynı 11 Ocak günü HDP’nin 6 yıldır cezaevinde tutulan önceki eş başkanı Demirtaş’ın sosyal medya mesajları ve yazılı mülakatlarından rahatsızlığını belirtip “Dünyadaki örnekleri incelenip değerlendirme yapılması ihtiyacından” söz etmesi bu manzarada bir yere oturuyor.
Akla Demirtaş’ın avukat ve ailesiyle görüşmesinin Bozdağ tarafından yasaklanması riski de geliyor.
Peki, Demirtaş neyi amaçıyor?
Basın danışmanı Zınar Karavil aracılığıyla yine 11 Ocak’ta bana ulaşan mesajından aktarıyorum:
• “Yaklaşık on gündür ağırlıklı olarak sosyal medya üzerinden ama diğer medya araçlarını da kullanarak seçime yönelik yoğun mesajlar veriyorum, bir tür kampanya öncesi hazırlık kampanyası yürütüyorum. Partimiz HDP ile iş birliği ve koordinasyon içinde sürdürdüğümüz bu çalışmada temel hedefimiz seçimlere olan ilgiyi, heyecanı arttırmak, kararsızlığı azaltmak ve toplumsal, siyasal muhalefeti seçim hazırlıkları için harekete geçmeye teşvik etmek.”
“Sahayı boş bırakmamak”
Demirtaş’ın mesajı şöyle devam ediyor:
• “Cumhurbaşkanı adayları ve partiler, resmi seçim kampanyası için sahaya çıkana kadar olan sürede sahayı boş bırakmamak için buradan çok kısıtlı imkanlarla mütevazı çalışmalar yürütüyorum.
• “Bizimkisi bir tür kamu hizmeti; yani Tüm muhalefete yarayacak bir zemin hazırlığı yapmaya gayret ederken aynı zamanda seçim güvenliği, sandık güvenliği ve benzeri konularda muhalefetin tamamını ortak hareket etmeye teşvik etmek veya zorlamak istiyorum.
• “Özellikle ilk defa oy kullanacaklar başta olmak üzere genç seçmenlere, seçimin ve oy kullanmanın önemini anlatmaya gayret ediyorum.”
Yani Demirtaş’ın seçim kampanyası dediği, kendi, adaylığı için seçim kampanyası değil. Belki HDP -eğer gösterirse- onu aday gösterir, o ayrı bir bahis. Demirtaş’ın sözünü ettiği 8 Ocak’ta Artı Gerçek makalesinde de yazdığı üzere, genç seçmeni ve özellikle gözünü kendisine diken genç Kürt seçmeni baskılardan yılmayarak sandığa, sadece oy kullanmak için değil, gözlemci olarak da sandığa sahip çıkmaya çağırmak.
AK Parti-MHP ittifakını asıl rahatsız eden bu olmasın?
Kürt seçmeni sandığa taşımak
Kapatma davası başta olmak üzere “verdiğiniz oy boşa gider” mesajıyla sandığa gitmekten yıldırılmaya çalışılan muhalif Kürt seçmene, verilebilecek en demokratik mesaj olan sandığa gidin, oyunuza sahip çıkın mesajı verilmesi mi rahatsız ediyor AK Parti-MHP ittifakını?
Bu bağlamda Demirtaş’ın “HDP ile koordinasyon içinde” vurgusu da önemli. Nitekim 10 Ocak’ta HaberTürk’te Fatih Altaylı’nın sorularını yanıtlayan HDP Eş Başkanı Mithat Sancar, Anayasa Mahkemesini kapatma davasındaki kararı seçim sonrasına bırakması çağrısında bulundu. Bu çağrı, 7 Ocak’ta HDP Eş Başkanı Pervin Buldan’ın kendi cumhurbaşkanı adaylarını çıkarabilecekleri açıklaması kadar dönüm noktası sayılabilecek bir çıkıştır.
Herkes bu davanın hukuki değil siyasi olduğunun farkında.
HDP’nin bir yandan muhalif Kürt seçmeni siyaseti demokratik yöntemde görmeye teşvik etmesi, diğer yandan kendi adayını çıkarma ihtimaliyle seçimi Erdoğan’ın hiç istemediği şekilde ikinci tura taşıma ihtimalini gündeme getirmesi, belli ki Soylu’nun yanı sıra Bozdağ’ın da devreye girmesini gerekli kılmış.
Gelişmeler bu çerçeve içinde AK Parti’nin seçim endişesini yansıtan ayrı bir boyutu ortaya çıkarıyor.