Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın erken seçim tarihi olarak 14 Mayıs’ı işaret ettiği 18 Ocak konuşmasını izlerken daha önce AK Parti grubunu bu kadar coşturan, asabiyet ve heyecanı bu kadar yüksek bir konuşmasını daha hatırladım: “Abdullah Gül kardeşimizi” 2007 Cumhurbaşkanı adayı ilan ettiği konuşmasıydı. Demokrat Parti’nin Adnan Menderes’in 14 Mayıs 1950 seçiminde CHP’yi devirerek iktidar olurken “Yeter! Söz milletindir!” sloganını, 73 yıl sonra yeniden anlaşılıyordu.
Siyaset kulisinde aylardır en çok konuşulan 14 Mayıs erken seçim tarihi Erdoğan’ın konuşmasıyla ete kemiğe büründü. Bugün, 19 Ocak itibarıyla 113 günden geri sayım başladı.
Erdoğan böylelikle Adnan Menderes’in (ve o adını anmasa da kurtuluş ve kuruluşun sivil önderlerinden DP’nin kurucusu Celal Bayar’ın) zaferini tekrarlayacağını vaat ediyordu kendisini ayakta alkışlayan AK Parti grubuna.
Ama bu bile derin bir çelişkiydi
14 Mayıs seçimi neydi?
Çünkü Menderes muhalefette, CHP iktidardaydı. Cumhuriyetin kuruluşundan beri, 27 yıldır iktidardaydı. Muhalefet tek parti yönetimi altında bunaldığı iktidarın İkinci Dünya Savaşı sonrası Batı cephesinde yer almanın şartı olarak geçtiği çok partili serbest seçimi değerlendirmek istiyordu. O nedenle “Yeter! Söz milletindir!” diyordu. Nitekim 14 Mayıs seçiminde bunu yaptı.
Erdoğan ise AK Parti’yle 20 küsur yıllık tek başına iktidarda. MHP lideri Devlet Bahçeli’nin desteği ve 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin gölgesinde yapılan 2017 halk oylaması sonucu kabul edilen mevcut Anayasa ile “tek adam yönetimi” kurmakla suçlanıyor.
Dünyanın her yerinde, siyasetin doğası gereği, bu durumda “Yeter” diyecek olan muhalefettir; Erdoğan o hakkı da kendisine alıyor 14 Mayıs tarihiyle.
İktidar yine kaybedebilir
Erdoğan aslında seçimi erkene alarak da 14 Mayıs tarihini seçerek de riskli bir tercih kullandı.
Öncelikle seçim zamanında, 18 Haziran’da yapılacak olsaydı ilk turda yüzde 50’yi bulamayacağı endişesini kanıtlamış oldu. O durumda 2 Temmuz’da yapılacak ikinci turu alması da tehlikeye düşecekti. Çünkü piyasaya yüksek maaş zamlarıyla pompalanan paranın etkisi geçmiş olacak, okullar kapanacak, Hac mevsim ve ardından Kurban Bayramı’yla tatil mevsimi başlayacaktı ve muhalefetin kendi karşısında birleşebilecekti.
Şimdi, seçim 14 Mayıs’ta yapılıp ilk turda bitmezse ikinci tur 28 Mayıs’ta yapılacak.
Ama bir de 14 Mayıs tarihi tercihi var. Sadece Türkiye’de çok partili demokrasi için önem taşıyan bu tarihin genç ve orta yaşlı seçmende fazla bir şey karşılığı kalmamış olması bakımından değil. Aynı zamanda Selahattin Demirtaş’ın MedyaScope’a söylediği gibi “anlatacak yeni bir hikâyesinin” kalmadığı algısına yol açması bakımından da.
Tarih tekerrür edebilir ve 73 yıl önce olduğu gibi 14 Mayıs seçiminde iktidar yine kaybedebilir.
Muhalefet yine kazanabilir
Erdoğan dün konuşmasında “Bu ülkenin Cumhurbaşkanı, bakın Türkiye’nin en büyük partisinin başı olarak karşınızdayım” diye vurguladı ve muhalefetin karşısına, seçilirse “ipleri 6 kişinin elinde” bir Cumhurbaşkanı adayı dahi çıkaramadığını söyledi.
Muhalefetin Altılı Masa kanadını ve Altılı Masa üyelerinden (ve 2014’te Gül AK Parti başına geçemesin diye Başbakan yaptığı) Gelecek Parti lideri Ahmet Davutoğlu’nun ortak yönetim çıkışını hedef alıyordu. Erdoğan, halkın kendi gücü karşısında böyle güçsüz bir adaya oy vermeyeceğini düşünüyor.
Oysa dünyanın her ülkesinde olabileceği gibi seçmen bazen kimi getireceğinden çok, kimi götüreceği için oy kullanır.
Önündeki bütün zorluklara ve hatalarına rağmen bu defa bir muhalefet bloku oluştu. Kaderin ve siyasetin bir cilvesiyle Demokrat Parti şimdi CHP ile aynı safta; merkez sağ geleneğin sürdürücüsü olma iddiasındaki İYİ Parti de öyle.
Muhalefetin kazanma, hatta ilk turda kazanma ihtimali sadece kemal Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener’in ittifakıyla temeli atılan Altılı Masaya değil, HDP’ye de bağlı.
HDP kilitse, anahtarı İYİ Parti
HDP, eğer uzlaşma olmazsa kendi adayını çıkaracağını söylüyor. Kendi parti siyaseti açısından hakkıdır. Ancak HDP’nin Altılı Masa kadar kendisini kapatıp siyaseten yalıtmaya çalışan AK Parti-MHP iktidarıyla da pazarlık kapısını açması, kendi liderliğinde kurulan Emek ve Özgürlük İttifakındaki TİP’in öncelikli hedefin “tek adam rejimi” olması gerektiği itirazına yol açtı.
Açık konuşalım, muhalif kesimdeki algı, HDP’nin hala PKK lideri Abdullah Öcalan’ın hapishane koşulları üzerinden Cumhur İttifakıyla pazarlık peşinde olduğu algısıdır. HDP bu algıyı haksız bulabilir ama Adalet Bakanlığı önüne gidip önceliğinin bu olduğunu söylemesi türünden eylemler bu algıya yol açıyor. HDP’liler üzerlerindeki dağ havasından kurtulmak zorunda.
Çünkü HDP ile Emek ve Özgürlük İttifakının, Altılı Masa adayını desteklemesi 14 Mayıs seçiminde, yani ilk turda muhalefetin kazanmasını getirebilir. Tersi de doğrudur.
Pervin Buldan 17 Ocak TBMM konuşmasında kilit parti olduklarını yineledi ve “kendileriyle aynı kare içinde bulunmaktan” çekinenleri suçladı. Bu suçlamanın adresi İYİ Parti ve lideri Akşener idi.
HDP kilit partiyse açacak anahtar İYİ Partinin elinde.
Akşener ve Buldan’a düşen rol
14 Mayıs seçiminde, ilk turda muhalefetin kazanıp kazanmayacağını iki kadın siyasi lider belirleyecek: Akşener ve Buldan.
Akşener geçenlerde bir özeleştiri yaptı ve 2018 Cumhurbaşkanlığı seçiminde, 2019 yerel seçimlerinde olduğu gibi CHP ile ittifak kurmuş olmaları gerektiğini söyledi.
İttifak siyasetinin mimarı Kemal Kılıçdaroğlu oldu ve Akşener’in 2019’da ona katılıp Millet İttifakını kurmasıyla yerel seçimlerde İstanbul ve Ankara dahil başarı kazandılar.
Buldan ise HDP’de diğer Eş Başkan Mithat Sancar’ın uzlaşmacı yaklaşımına karşı Ortodoks yaklaşımı temsil ediyor.
Ancak bu tutum ağır bir sorumluluğu da getiriyor. Örneğin dün T24’te gazeteci Murat Sabuncu’yla konuşan araştırmacı Bekir Ağırdır “HDP’nin çıkışı anlaşılır ama gerilim tırmanırsa herkes kaybeder” yorumunu yaptı. Herkesten kastı öncelikle muhalefettir.
Ama 14 Mayıs seçiminin Cumhuriyet’in 100’üncü yılında kader seçimi olacağına inananlar için anlamı çok daha geniştir.
Parti ideolojisinden taviz vermeme adına atılacak adımların sorumluluğu da ağır olacaktır.
Peki, Erdoğan erken seçim için Meclis’i feshederse yeniden aday olabilir mi? Belli ki o tartışma da alevleniyor.