Millet İttifakı (Altılı Masa), 30 Ocak Pazartesi günü “Ortak Politikalar Mutabakat Metnini” açıkladı. Bu yazıda bu metnin ‘Ekonomi, Finans ve İstihdam’ bölümünü değerlendirmek istiyorum.
Ancak önce şunu belirtmem gerekiyor. Cumhur İttifakının –bildiğim kadarıyla- bu netlikte ve kapsamda kamuoyuna duyurduğu bir politika metni yok. Bunun yerine bugüne kadar uyguladığı ekonomi politikası var. Bu politikada kapsamlı bir değişiklik gerekiyor; gidişat sürdürülebilir değil çünkü. Üstelik daha önce 2023 için kişi başına gelir, ihracat ve benzeri büyüklükler için verilen sözlerin çok çok gerisinde kalmış bir gerçekleşme var.
Önce ağırlıklı olarak seçim sonrasında neler yaşanabileceğini tartıştığım son yazıma dönüyorum. Temel sorun “makule dönülecek mi?” idi. Makulden ne kastettiğimi tekrara düşmek pahasına o yazıdan alıntılayacağım. Şöyle özetlemiştim:
Makule dönülüyor mu?
İlk grupta makro istikrara yönelik politikalar var: Merkez Bankası’nın asli işine dönmesi –yani enflasyonla mücadele etmesi. Bankacılık sektörünün bilançosunu bozma potansiyeli taşıyan tüm zorlamaların kaldırılması. Bütçedeki kara deliklerin azaltılmasına ve giderek yok edilmesine başlanması (kur korumalı mevduat sisteminden vazgeçilmesi, gelir garantilerinin gözden geçirilmesi gibi). Kamunun kendi vatandaşlarına olan döviz cinsinden borcunun kademeli olarak azaltılması. Yoksulların ve dar gelirlilerin haklarına öncelik veren bir bütçe uygulanması. İşsizlik sigortası fonunun amaçları dışında kullanılmaması.
İkinci grupta öncelikli yapısal reformlar yer alıyor: Açıklanan istatistiklere güven sağlayacak bir kurumsal yapının oluşturulması. İhale yasasının sil baştan yeniden yazılması. Türkiye ve dünya ekonomisini izleyecek, ekonomi politikası alternatifleri tasarlayacak, uygulanan politikalar üzerine etki analizini yapacak bir merkezi kurumun kurulması. Merkez Bankası bağımsızlığını yeniden sağlayacak yasal değişikliklerin yapılması. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ve Rekabet Kurumu gibi kurumlar için de benzeri adımların atılması. En önemlisi de adil ve hızlı çalışan bağımsız bir yargı sisteminin oluşturulması.
Son yazımda belirttiklerimin hepsi var Ortak Politikalar Mutabakat Metninin ‘Ekonomi, Finans ve İstihdam’ ile alanım olmayan ‘Hukuk, Adalet ve Yargı’ bölümlerinde. Şüphesiz, çok daha fazlası da var. Mesela ‘Durum ve Hasar Tespit Komitesi’ kurulması, Türkiye Varlık Fonunun kapatılması, mali kural uygulamasına gidilmesi, mali yönetim reform stratejisi oluşturulması, yeşil dönüşümün finansmanı, yeşil dönüşüme ilişkin vergi politikası tasarlanması, kadınların işgücüne katılımını artırmak için kreşler ve okulsonrası aktivite merkezlerinin kurulması gibi. ‘Sektörel Politikalar’ bölümü de önemli ama bu bölüme girmiyorum. Sadece şunu belirteyim: Özellikle tarım sektörüne ilişkin önemli adımlar atılacağı anlaşılıyor.
Hedefler ne kadar gerçekçi?
Rakamsal hedeflerden enflasyon hedefini oldukça gerçekçi buldum. İki haneye iki yıl içinde ulaşılması düşünülüyor. Haziran ayında tüketici enflasyonunun yüzde 45 olacağını düşünelim. Bu durumda yüzde 8-9 gibi bir yere gelinmesi, 36-37 puan düşüş anlamına gelir. İki yılda, ekonomiyi ‘boğmadan’ gerçekleştirilebilecek bir hedef. Özellikle kapsamlı programın risk primini belirgin biçimde düşüreceği dikkate alındığında. Elbette dış koşullar da önemli. Başta da büyük merkez bankalarının faiz politikası ve uluslararası finansal yatırımcıların risk alma iştahları geliyor. Şu andaki gelişmeler çerçevesinde, bu politikaların ve risk alma iştahının yılın ikinci yarısından itibaren bizim gibi ülkelere bir ayak bağı olmayacağı söylenebilir.
Ortalama büyüme oranının yüzde 5’in üzerinde gerçekleşeceği öngörüsü de –yine riskin belirgin biçimde düşeceği- temel varsayımı altında gerçekçi. Buna karşın, beş yılda dolar cinsinden kişi başına gelirin iki katına ve ihracatın 600 milyar dolara yükseleceği hedefleri iddialı geldi bana. Kredi notunun yeniden ‘yatırım yapılabilir’ seviyeye çıkış uzun süre gerektirebilir. Ancak bu tür bir program bu amaç doğrultusunda hızla yol alınmasını sağlar. Uluslararası döviz rezervlerini güçlendireceğiz sözü de gerçekçi. Ayrıca da aşağıda tartışacağım olası bir sorunun çözümü açısından da önemli.
Olası bir sorun: Liranın değerlenmesi
Makule dönüşün önemli bir potansiyel maliyeti var ve bu maliyeti azaltmak gerekiyor. O da liranın ‘aşırı’ değerlenmesi olasılığı. Zira riski keskin biçimde düşürecek bir program çerçevesinde dövize olan talebin azalması (gerçek liralaşma) ve döviz arzının artması beklenir. Uluslararası piyasalarda rekabet gücümüzü olumsuz etkileyecek ve cari açığı artıracak aşırı değerlenmeyi önlemek için uygun bir politika bileşimi gerekiyor.
Şöyle:
Birincisi, bir miktar değerlenme enflasyonla mücadele açısından iyi olabilir; ancak paramızın çok fazla değerlenmesi halinde uluslararası piyasalarda rekabet gücümüzün olumsuz etkilenmesi riski var.
İkincisi, değerlenme sorununun çözümü sadece para politikasının üzerine yıkılmamalı. Para politikasının yapabileceklerinin bir sınırı var çünkü. BDDK ile işbirliği çok önemli.
Üçüncüsü, 2018-19 krizinin patlak vermesinden bugüne kadar geçen sürede, peşi sıra alınan ve özünde giderek yurtdışından yurtiçine ve yurtiçinden yurtdışına sermaye hareketlerini kontrol etmeyi amaçlayan bir dolu karar alındı.
Politikalar uygulanabilirse yararlı
Bunların bir kısmı korunabilir. Hangilerinin korunacağı için, yararları belirgin biçimde zararlarından fazla olanları belirlemek gerekir. Özellikle sistemik risk yaratma potansiyeli olanlar hemen yürürlükten kaldırılmalıdır. Dördüncüsü, Merkez Bankası dalgalı kur rejimini sekteye uğratmayacak biçimde, yani önceden kuralları açıklanmış ihalelerle döviz alıp rezervlerini artırmalı. Son üçü metinde yer alıyor. Üçüncünün açık biçimde yer almaması da doğal; yanlış anlamaya yol açabilirdi çünkü.
Özetle, Millet İttifakınca açıklanan ortak politikalar, eğer, uygulanabilirse, ekonomide istikrarı sağlamak ve kurumsal yapıyı doğru yörüngeye oturtmak açısından yararlı bir program.