Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Aleksei, Erkhov 15 Mart akşamı Ankara’da bir basınla sohbet toplantısı düzenledi. Rusya büyükelçiliğinde değildi toplantı, Yıldız Mahallesinde Rusya Kültür merkezi olarak kurulu Rus Evi’ndeydi. Toplantının görünürdeki amacı “Kurtuluş” adlı bir belgesel film gösterisi idi; Ukrayna’nın Donetsk ve Luhansk bölgelerinin Rusya sayesinde ABD ve NATO kuklası Ukrayna’dan neler çektiği ve nasıl kurtulduğunu gösteriyordu. Benzerleri Türkiye’de ABD’de ve her yerde yapılan tipik bir propaganda filmiydi. Büyükelçinin film sonrası gazetecilerin sorularına verdiği ve -bu aralar Ankara’da nadir görülen şekilde adıyla yazılmasına izin verdiği yanıtlar çok daha ilginçti.
Aslında Büyükelçinin 14 Mayıs seçim sonuçlarının Türkiye-Rusya ilişkilerini nasıl etkileyeceği sorusu dışında kesin cevap veremediği bir soru daha oldu. O da bu savaşın ne zaman ve nasıl biteceği sorusuydu. Büyükelçinin “Allah bilir” yanıtı daha uzunca bir süre dünyanın ve Türkiye’nin de Rusya’nın Ukrayna savaşıyla birlikte yaşayacağı anlamına geliyordu.
Ama izninizle önce bu sohbetin zamanlaması ve konuyu ustaca nasıl 14 Mayıs’a getirdiğini aktarmak istiyorum.
Zamanlama manidar
Film gösterimi aslında Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin’in “Özel Askeri Harekât” dediği Ukrayna’ya savaş ilanının (24 Şubat 2022) birinci yıldönümü haftasında 17 Şubat’ta yapılacaktı ama Kahramanmaraş depremi nedeniyle ertelenmişti. İşin içine Büyükelçinin gazetecilerle sohbeti 15 Mart gösteriminin ilanıyla girdi.
Bir gün önce, 14 Mart’ta Millî Savunma Bakanlığı süresi 18 Mart’ta dolacak Ukrayna tahıl anlaşmasının, saha öncekiler gibi 120 gün değil 60 gün uzatıldığını duyurmuştu. 15 Mart öğle saatlerinde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan AK Parti TBMM Grubuna hitabında, terörle mücadele koşullarını yerine getirmeyen İsveç’in değil, ama sözünde durmaya başlayan Finlandiya’nın üyeliğine onay verileceğini açıklamıştı. Bir gün sonra, yani bugün 16 Mart’ta Türk Devletleri Zirvesi vardı; eski Sovyet coğrafyasından pek çok lider Ankara’da olacaktı. Dışişleri Bakan Yardımcısı Burak Akçapar, Rusya, Suriye ve İranlı mevkidaşlarıyla Moskova’da Türkiye-Suriye yakınlaşmasını konuşuyordu; Beşar Esad zaten orada, Putin’le görüşüyordu. Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö ise 17 Mart’ta Beştepe’de Erdoğan’la buluşacak, birlikte baş vurdukları İsveç olmadan NATO üyesine kabulüne teşekkür edecekti.
İç siyasetin aksine uluslararası siyasette tesadüflere pek yer yoktur. Büyükelçisinin sohbet zamanlaması manidardı.
Büyükelçinin 14 Mayıs sinyali
Erkhov’a neden tahıl anlaşmasının öncekiler gibi 120 gün değil, 60 gün olarak uzatıldığı soruldu. Daha birkaç saat önce parlamentoda Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, anlaşmanın 120 güne uzatılması için çalışıldığını söylemişti. Oysa Büyükelçinin bu ihtimale en azından 60 günlük sürenin dolacağı 18 Mayıs tarihine dek kapıyı kapattığı görülüyordu. Çünkü Moskova, anlaşmanın diğer ayağı, yani Rusya’dan da tahıl ve gübre dışsatımının da artık yapılmasını şart koşuyordu. Tahıl ve gübre dışsatımı görünüşte serbestti ama Rusya’nın bu amaçla gemi kiralama, ödeme ve sigortalama işleri ABD ve AB yaptırımları kapsamında tutuluyordu.
Rusya’nın anlaşmayı 60 gün süreyle uzatması Büyükelçinin deyişiyle “ültimatom olmasa da bir sinyal” olarak anlaşılmalıydı. Rusya, kendi tahıl ve gübre dışsatımının önü açılmazsa artık Ukrayna’ya da izin vermeyeceği tehdidinde bulunuyordu.
Peki o zaman neden örneğin 30 ya da 90 gün değil de 60 gün?
Erkhov yarı-şaka yanıtladı: 18 Mayıs’tan bir gün sonra 19 Mayıs, Mustafa Kemal Atatürk’ün doğum günü.
14 Mayıs, S-400 ve muhalefet
Rus diplomasisinde tesadüfler az, simgeler çoktu. Ankara kulislerinde saçlarımızı birlikte ağarttığımız gazetecilerden Nasıl Bir Ekonomi Gazetesi Ankara Temsilcisi Maruf Buzcugil pası aldı: burada vurgu İstiklâl Savaşı ve Atatürk döneminde gelişen Türk-Rus ilişkilerine miydi, yoksa 14 Mayıs seçimlerinin sonuçlanacak olmasına mı?
Erkhov gülerek yanıtladı; sadece seçimler önemli değildi ki. Örneğin Bayram vardı, Hac mevsimi geliyordu. Seçimler gelir geçer mi demek istiyordu?
Sordum: Rusya’nın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iktidarda kalmasından yana olduğu yolunda -Rus basınında da- yorumlar var. Peki seçimleri muhalefet kazanırsa Türkiye-Rusya ilişkileri ne şekil alacak?
Açıkçası Büyükelçinin “Rusya-Türkiye ilişkilerinin 500 yıllık geçmişi var. Önemli olan dosluk, komşuluk işbirliğinin devamıdır” gibi bir yanıt vermesini bekliyordum. Ama “Cevap vermenin imkânsız olduğu sorular vardır” dedi; Türkiye’deki seçimler konusunda önceden bir şey söylemek kolay değildi.
Çünkü Rusya-Türkiye ilişkilerinde “bazı askeri-teknik konular” da önem taşıyordu; S-400 hava savunma füzeleri gibi. Büyükelçinin, Kılıçdaroğlu’nun daha önce ABD’nin Rusya’dan S-400 alımını eleştirmesine gönderme yaptığı anlaşılıyordu. Erdoğan başta kalırsa NATO’da sorun olan S-400 satışı devam edecekti.
Yedikule zindanı göndermesi
Daha açık sordum: yani Türkiye-Rusya ilişkileri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçimi kazanmasına mı bağlıydı?
Büyükelçinin bu soruya yanıt vermekten kaçınmasını bile aslında Rusya’nın Erdoğan’ın kazanmasını istediği şeklinde yorumlamak mümkündü.
“Türkiye’nin içişlerine karışmak istemiyorum” dedi Erkhov; “İlginç geleneklerimiz var. Önceki elçilerimizin başına gelenler var”. Daha önce Rusya’nın İstanbul Başkonsolosluğu yürüten Erkhov yine gülerek hatırlattı: “Yedikule’yi, biliyorsunuz”.
Neydi Yedikule’nin önemi?
İmparatorluk Türkiye’sinde gerilemenin başlangıcı sayılan Çarlık Rusya’sıyla 1699 Karlofça Anlaşmasını takiben Rusya İstanbul’da Büyükelçilik açmıştı. Nedense bütün dünyanın “Büyük” bizim “Deli” dediğimiz Çar Birinci Petro, Büyükelçi olarak da ünlü yazar Lev Tolstoy’un dedesi Pyotr Tolstoy’u atamıştı. Tolstoy büyük başarılar göstermiş ama bununla yetinmeyip daha üst görevler için merkeze dönmek isteyince görevden alınmış ve Üçüncü Ahmet döneminde iki yıl Yedikule zindanlarında hapis yatmıştı.
Karadeniz’de “kışkırtma”
“Sizi Yedikule’ye atacak halleri yok ya” diye şakasına karşılık verdim. “Bir Rus atasözü vardır” dedi; “Atılacak insan varsa, atılacak yer bulunur”.
Rus Büyükelçisi daha fazla konuşup başımın belaya sokmaya niyeti olmadığını söylemek istiyordu. Yeterince konuşmuştu işte, S-400 ve tahıl anlaşmasının sürdürülmesi koşullarını söylemesi yeterliydi.
Kahramanmaraş depremi sonrasında NATO genel Sekreteri Jens Syoltenberg ve ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın (Türkiye’deki seçimlerin de konuşulduğu) Türkiye ziyaretleri ardından NATO diplomasisi hızlanmıştı. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Cumhurbaşkanı Szöcüsü İbrahim Kalın üzerinden ilerleyen diplomasi, Finlandiya’ya NATO kapılarını açarken Türkiye’nin F-16 talebini yeniden gündeme getirmişti.
Büyükelçiye 14 Mart’ta iki Rus Su-27 jetinin Karadeniz üzerinde bir ABD MQ-9 Reaper SİHA’sını düşürmesi de soruldu. “Kırım’daki Rus deniz üssüne 65 kilometre uzaklıkta, üstelik silah taşıma kapasitesine sahip Amerikan istihbarat uçağının ne işi var?” dedi. Hayır, Yunanistan’dan mı, bir uçak gemisinden mi, ya da nereden kalktığı henüz belirlenememişti. Ama bir kışkırtmaydı. Daha geçenlerde (11 Mart) Polonya’dan kalkıp Finlandiya’ya giden ve nükleer silah taşıyabilen ABD B-52 stratejik bombardıman uçağı Baltık Denizi üzerinde Rusya’nın Kaliningrad ve St. Petersburg semalarından geçmişti. Kim kimi kışkırtıyordu?
Türkiye’nin Rusya-Ukrayna çabalarına gelince… Rusya, İstanbul görüşmesini sürdürmeye hazırdı ama Ukrayna kapıları kapatmıştı. Yoksa Türkiye’nin çabalarını takdir ediyordu Rusya.