Orta Doğu’da önemli gelişmeler yaşanıyor. Suudi Arabistan ile İran, normalleşme yolunda somut adımlar atıyorlar.
İki ülke arasında tarihten gelen ihtilafların üstüne, İran’ın Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkelerindeki Şiiler üzerinden yürüttüğü faaliyetler, Lübnan, Suriye ve Yemen’deki bilfiiil müdahaleleri Suudi Arabistan ve diğer Arap ülkeleriyle ilişkilerdeki başlıca gerginlik nedenlerindendir. 2016’da Suudi Arabistan’ın İran’daki temsilcilik binalarının göstericiler tarafından ateşe verilmesi üzerine ilişkiler tamamen kesilmişti.
Orta Doğu’da normalleşme adımları
İki ülke arasında Çin’in arabuluculuğunda başlayan normalleşme süreci çerçevesinde İran Dışişleri Bakanı ile Suudi karşıtı Pekin’de görüştüler. Tahran ve Riyad’da Büyükelçiliklerin yakında karşılıklı olarak açılması bekleniyor.
İki ülke arasında düzelen ilişkilerin Yemen ve Suriye başta olmak üzere, bölgede çeşitli ihtilafların ve sorunların giderilmesine de yardımcı olabileceği düşünülüyor.
Yakın zamana kadar Orta Doğu’da ticaretine bakan, siyasetine karışmayan Çin bölgede görünür hale geliyor. Orta Doğu Çin açısından stratejik öneme sahip çünkü petrol ve doğalgazını büyük ölçüde bu bölgeden tedarik ediyor.
Çin’in bölgede daha görünür hale gelmeye başlaması ABD’nin doğurduğu boşluğa da dayandırılıyor. Bu tezde doğruluk payı vardır ama ABD bölgeden çekilmedi, ilgisini de azaltmadı, müdahale tarzını değiştirdi. Körfez ülkelerindeki askeri üsleri duruyor. Suriye’de sınırlı sayıdaki ABD askeri nezaretindeki yerel ortaklarla (SDG/YPG) hareket ediyor. Amerikan petrol şirketleri ve diğer Amerikan şirketleri de mevcudiyetini sürdürüyor.
Suriye Arap dünyasına geri dönecek mi?
Bir diğer önemli gelişme, Suriye’nin Arap dünyasına geri dönme çabalarıdır. Esad yönetimi bu konuda son bir yıl içinde önemli mesafe kaydetti. Birçok Arap ülkesiyle devlet başkanı ve dışişleri bakanı düzeyinde karşılıklı ziyaretler yapıldı, büyükelçilikler yeniden açıldı.
Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad 12 yıllık aradan sonra Riyad’a gitti. İki taraf, konsolosluk hizmetlerinin ve uçuşların tekrar başlatılması üzerinde mutabık kaldılar.
19 Mayıs’ta Riyad’da yapılacak olan Arap Ligi Zirvesinde Suriye’nin örgüte geri dönebileceği yönünde bir beklenti bulunmakta.
Suriye Suudi Arabistan’la ilişkilerini yoluna sokmuş olsa da, Katar’ın bugün itibarıyla Esad’ın krize ve savaşa neden olan tutumunda değişen birşey olmamasından kaynaklanan itirazına ilaveten, Yemen, Fas ve hatta Mısır’ın çeşitli nedenlerle Suriye’nin AL’ye dönüşüne dair çekinceleri olduğu söyleniyor.
Herhalükarda, Suriye’nin AL’ne geri alınmasına karar verilirse, bu açılımın karşılıksız olmadığının gösterilmesi gerekecektir. Bu kapsamda, siyasi çözüme yönelik bir beyanname/yol haritası şeklinde bir mutabakatın Suriye’nin AL’ye dönüşünün koşulu olması beklenebilir.
Türkiye’nin politikası ne olur?
Suriye AL’ne geri dönerse Türkiye de, uluslararası camiadan ve Arap dünyasından dışlanmış bir Suriye’yle değil, AL’ne geri dönen ve eli güçlenen bir Suriye’yle muhatap olacaktır.
Orta Doğu’da bu gelişmeler yaşanırken, 2013-2020 döneminde siyasi islamcı kampta yer alan, bölgenin birçok önde gelen ülkesiyle arası bozulan Türkiye bir süredir bu durumu tersine çevirme gayreti içinde.
Seçimler yaklaşırken bu yöndeki çabalarını arttıran AKP iktidarı BAE, Suudi Arabistan ve Mısır’la, ayrıca İsrail’le, belli bir ilerleme kaydedebilmiştir.
Ama Orta Doğu ülkeleriyle normalleşme konusu her gündeme geldiğinde, kayıp yıllar, telafisi güç bazen de mümkün olmayan zararlar ve “ne değişti de barıştık, birşey değişmediyse (ki değişmedi) niye bozuştuk” soruları hep akla gelmektedir. “Uluslararası ilişkilerde daimi küslükler olmaz” veya “milli menfaat gereğidir” türünden yuvarlamalar, iktidarın dış politikasındaki savrulmaları ve tezatları izah etmeye yetmiyor.
Seçimlerin ardından dış politika
14 Mayıs’ta Cumhurbaşkanı Erdoğan tekrar seçilirse, özellikle ekonominin düzeltilmesi için ciddi kaynak gerekecek olan önümüzdeki dönemde, “popülist, oportünist, ileri derecede pragmatik” politikanın devam edeceğini öngörebiliriz.
Öte yandan, Kemal Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı olursa, nasıl bir Orta Doğu politikası izleneceğine dair bilinmezler daha fazla. Herhalükarda, Kılıçdaroğlu’nun başlangıç noktası devraldığı miras olacaktır.
İlişkilerimizin normalleştiğini söylediğimiz ülkelerle dahi çözümlenmesi gereken pek çok mesele bulunmaktadır.
Bir önceki iktidar döneminde yaratılan meseleler, verilen sözler, taahhütler mutlaka Kılıçdaroğlu’nun önüne çıkacaktır.
Dış politika konularında son yaptığı konuşmalarda Orta Doğu bölgesiyle ilgili olarak Kılıçdaroğlu;
-“Hakkın ve haklının yanında olmak adına, Filistin ve Filistin davasının yanında durduğunu”,
-“Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı kuracağını”,
-“Esad’la el sıkışıp, Suriyelilerin geri gitmeleri dahil, tüm sorunları çözebileceğini” söyledi.
Orta Doğu’da işbirliği platformu
Filistin davasını desteklemeyen bir Türk hükümeti düşünülemez. Burada önemli konu, Filistinlileri desteklerken terazinin öbür kefesindeki İsrail’le ilişkilerin nasıl idame ettirileceğinin belirlenmesi olacaktır.
Orta Doğu’da bir işbirliği platformu oluşturulması iyi bir vizyondur. Konunun, Orta Doğu NATO’su, güvenlik örgütü gibi pek gerçekçi olmayan modellerden ziyade, güven artırmaya yönelik bir diyalog ve işbirliği platformu zemininde ele alınması başarı şansını arttırır.
Şam’la ilişki kurulması doğru bir politika olacaktır, ama şu hususların gözönünde tutulması gerekir:
-Muhalifler buharlaşıp kaybolmamıştır.
-Esad hidayete erip yepyeni, pirüpak bir kişiye dönüşmemiştir.
-Suriyeli sığınmacıların geri dönüşü dahil, sorunların çözümü esas olarak sorunların kaynağında, yani Suriyededir.
-Suriye krizinin kalıcı olarak sona ermesi için Suriyeli karşıt kampların asgari müştereklerde de olsa ortak bir zeminde buluşabilmeleri gerekir.
-Bu kapsamda kalıcı bir siyasi çözüm olmazsa, Suriye, başta Türkiye olmak üzere, çevresine istikrarsızlık yaymayı sürdürecektir.
Orta Doğu’da eskilerden gelen sorunların varlığı sürmekle birlikte, birçok anlamda da yeni bir dönem yaşanmaktadır. Hasımlar müzakere masası etrafında bir araya gelebilmekte, anlaşma sağlayabilmektedir. Birçok bölge ülkesi açısından İsrail’le ilişki kurmak tabu olmaktan çıkmıştır. Özellikle Körfez ülkelerinde farklı bir vizyona ve yaklaşıma sahip yeni nesil liderler sahnededir.
Orta Doğu’nun bu yeni döneminde Türkiye de, Arapların aile içi ihtilaflarına, kavgalarına müdahil olmadan, normal siyasi ilişkiler çerçevesinde, ticaret, yatırım, turizm gibi araçlardan mümkün olduğunca yararlanarak karşılıklı faydaya dayanan bir işbirliği zemini bulabilecektir.