Seçim öncesi dönemde iktidar partilerinin popülist muslukları açıp ekonomiyi “şahlandırması” adettendir. Ancak bunu yapabilmek için musluğu açtığınızda akacak kaynak gerekir. Şayet o kaynaklar kuruduysa seçimlere çok farklı bir tablo ile girmek de mümkün.
Peki nedir o ekonomi tablosu?
Şekilde Koç Üniversitesi’nden çalışma arkadaşlarım Cem Çakmaklı ve Sevcan Yeşiltaş ile yaptığımız çeyreklik büyüme tahminleri yer alıyor. Son gelen veriler ışığında yaptığımız tahminlerde şunları gözlemliyoruz:
Görünen o ki kaynaklar kuruyor ve geçmişte her yavaşlama döneminde gördüğümüz yeni bir dopinge alan tanımıyor.
Neresinden bakılırsa bakılsın oldukça düşük büyüme rakamları ve iktidarın seçim öncesi hiç de arzu etmeyeceği bir tablo ile karşı karşıyayız. Peki düşük faizin yüksek yatırım ve büyüme getirmesi, istihdamı artırması beklenmez miydi?
Bu sorunun cevabı net: Faiz borçlanma maliyetidir, doğru. Ancak politika faizini düşürüp büyümeyi canlandırabilmek için faizi indirirken enflasyonu körüklememeniz gerekir.
O halde şu soruya cevap arayalım: Politika faizini indirdiğiniz zaman enflasyon artıyorsa ne olur?
Net etkiyi görmek için veriye bakmak gerekir.
Şekil, İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nde yaptığım “Türkiye Ekonomisinde Doğru Bilinen Yanlışlar” başlıklı sunumdan. Faizlerin düşük tutulup enflasyonun ve kurun kontrolden çıktığı dönemleri takiben (kırmızı çizgi) yatırım büyümesi (mavi sütun) azalıyor.
Bu ilişkiye bakarak bir kaç mesaj çıkarmak mümkün:
Her iki durumda da altta yatan ekonomik dinamikler benim uzunca süredir “daraltıcı genişleme” diye tanımladığım duruma işaret ediyor. Yani arka plandaki enflasyon problemini göz ardı ederek politika faizini düşürmek kağıt üzerinde genişlemeci bir adım gibi görünse de ekonomide nihai olarak daraltıcı bir etki yaratıyor.
Enflasyon artışı sonrasında ekonomiyi yavaşlatan bu dinamikler geçmişte yoktu da şimdi mi devreye girdi? Şayet enflasyon büyümeyi baskılıyorsa geçen sene nasıl yüzde 5.6 büyüdük?
Bu etkiler geçmişte de vardı ancak ne zaman faiz indirimlerinin kısa vadeli nimetleri tükenip yan etkileri başladığında yeni bir faiz indirimi devreye sokuldu. Enflasyon artıp alım gücünü mü düşürüyor, bir tur daha faiz indirimi ile tüketim canlandırılmaya çalışıldı. Düşük faiz ortamı dövize talebi mi artırdı, maliyeti kamunun üstlendiği (ve yaklaşık maliyetinin 180 milyar TL’ye vardığı hesaplanan) KKM ile döviz talebi törpülenmeye çalışıldı. Yetmedi mi, Merkez Bankası’nın döviz rezervleri satıldı (Bloomberg’den Selva Baziki’nin hesapları 2021 Aralık ayından beri bu rakamın 128 milyar doları aştığını söylüyor). Yine yetmeyince bu sefer kredileri sıkılaştırıp döviz talebi engellenmeye çalışıldı.
Bugün geldiğimiz noktada tam bir çember çizmiş ve kaynakları kurutmuş bir durumdayız. Çünkü faizi düşürüp, kredileri artırmak amacı ile girdiğimiz yola kredileri sıkılaştırarak son veriyoruz. Elimizde ise sadece tüm işlevini yitirmiş ama ısrarla düşük tutulmuş bir politika faizi ve bu uğurda harcanmış kaynaklar kaldı.
AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen'in yeni yönetim döneminde Türkiye'ye ilk ziyareti Suriye'de Esad…
Donald Trump’ın “Türkiye Suriye’ye çöktü” ifadesini Türk medyasındaki haberlerin pek çoğunda bulmanız mümkün değil. Trump’ın…
Asgari ücret yine gündemimizde. Bu kez temel tartışma konusu asgari ücret ve enflasyon ilişkisi. Asgari…
Suriye’de gelişmeler baş döndürücü bir hız kazandı. Beşar Esad’ın 7 Aralık akşamı Moskova’ya kaçmasından yalnızca…
CHP’nin önceki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kendi dönemindeki Suriye politikası nedeniyle yeniden gündemde. Cumhurbaşkanı Tayyip…
Suriye'de Esad rejimini deviren harekatın hazırlığının bir yıldan fazla bir süredir yapıldığı, Türkiye’nin, ABD’nin ve…