Bir dönem CHP Genel Başkanlığı da yapmış olan Altan Öymen, T24’te Cansu Çamlıbel’e “AKP’nin kuruluşundan sonra tek adam sistemi bize de sirayet etti” dedi. Bu hem Deniz Baykal dem de Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelen bir eleştiri. Ama daha çok Kılıçdaroğlu’nun 28 Mayıs seçim yenilgisi ardından istifa çağrılarına direnmesi ve CHP’ye “yeni bir hikâye” gerektiği söylemlerine parti kademelerini hızla ve tek elden değiştirmesi üzerine yapıldı.
Gerçi CHP’nin, deyim yerindeyse AK Partileşmesi sadece genel başkanın tutumuna ilişkin değil. AK Parti başta olmak üzere “karşı mahallede” miadını doldurmuş siyasetçileri oy umuduyla transfer etme gibi -Bülent Ecevit döneminden kötü alışkanlıklar da arttı bu süreçte.
Muhalefetin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan karşısına çıkardığı aday Kılıçdaroğlu olduğu için CHP’den başladım ama İYİ Parti ve Yeşil Sol Parti’ye de yeni bir hikâye lazım muhalefete.
Yeni hikâye, yeni aktörler
CHP son zamanlarda bir insan değirmeni gibi çalıştı. Bundan Kılıçdaroğlu’nun kendisi de CHP de, genel olarak Erdoğan karşıtlığında berraklaşmış muhalif seçmen de zarar gördü.
2014’te Kılıçdaroğlu kendi olmasa da örneğin Hikmet Çetin gibi bir “akil insana” MHP lideri Devlet Bahçeli ve HDP dahil herkesi ikna edebilirdi ve Çetin seçilebilirdi. Onun yerine dindar kesimin de oyunun alınabileceği zannıyla CHP-MHP ortaklığında önceki İslam Konferansı Genel sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu aday gösterildi. Sonucu biliyoruz.
2018 bir dizi talihsiz serüvenler dizisiydi zaten muhalefet bakımından. Abdullah Gül’ün ismi öne sürülüp İYİ Parti lideri Meral Akşener itirazla kendi adaylığını açıklayana dek bir ittifak ihtimali masadaydı. Sonrasını biliyoruz: muhalif seçmen Muharrem İnce’yi sevmişti ama sevmek yetmedi. CHP içinde geleceği olan İnce, kendisini verilen oyların sadece kendisine verildiği yanılsamasına kaptırınca kendisini CHP’nin insan değirmeninin çarkları arasında buldu; maalesef merkezkaç kuvvetlerin etkisiyle dışarı savruldu.
Sıradaki İnce, İmamoğlu’mu?
CHP’nin insan öğütme değirmeninin son kurbanı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu mu olacak? Sıradaki İnce, İmamoğlu mu?
CHP bürokrasisi hemen ayrıştı Kılıçdaroğlu mu, İmamoğlu mu diye? İmamoğlu’nun son basın toplantısında kesinkes “İstanbul’a adayım” diyememesi, “yola çıktım” gibi bir esneklik payı bırakması aslında bu tehlikenin farkında olduğunu gösteriyor. İmamoğlu’nun etrafındaki kraldan çok kralcılara karşı, ölçülü atılmış bir adımla topu Kılıçdaroğlu’na attı.; Genel Merkezden de pek tepki gelmedi.
Genel Merkez’de Kılıçdaroğlu’nun etrafındaki kraldan çok kralcılar ise İmamoğlu’nun hem hükümet hem CHP içinden gelen bu kadar baskıya rağmen hâlâ halk içinde uyandırdığı belli bir sevgi ve çekim gücü bulunduğunu göremiyorlar. Seçim yenilgisi sonrası anketlerde de bu görülebiliyor. CHP’ye gereken yeni hikâye kitle kuyrukçuluğu ya da AK Parti vitriniyle bildiği yanlış ezberi okumak mıdır? Öyle olmadığını da göremiyorlar.
Sadece yeni bir aktörle yeni bir hikâye yazılabilir mi? Bu tartışma yapılmadan Kurultay’a giderlerse eski hikâye devam eder, aktör değişse de.
Yeşil Sol da mı AK Partileşiyor?
HDP’nin kendisini feshedip Anayasa Mahkemesindeki kapatma ve siyasetten yasaklanma davasından da kurtulmasıyla öne çıkan Yeşil Sol Parti’de de benzeri bir AK Partileşme eğilimi görülüyor.
Medyascope’ta Berfin Bayır’ın haberine göre, HDP ve Yeşil Sol’un çalıştaylarında “demokratik İslam çalışmalarına” ağırlık verilmesi eğilimi çıkmış. HDP’nin “Alevi Masası Eş Temsilcisi” Songül Taşdemir şöyle konuşmuş:
- “HÜDA-PAR’ın Meclis’e girmesi ve Diyarbakır’da vekil çıkarması nedeniyle o bölgede yaşayan insanlarımızın dini duygularının sömürülmesi daha çok gündeme geldi. Siyasal iktidara yaklaştırmak için ellerindeki tüm imkanları kullanacaklar. Bu noktada Demokratik İslam Masası’na daha fazla ihtiyaç doğdu. Hem Alevi bölgelerindeki örgütlenmeler için Alevi Masası genişletilecek hem de Demokratik İslam Masası’nın genişletilmesi söz konusu.”
Yeşil Sol’un hem Sünni hem Alevi seçmene hem sol hem Kürtçü söylemle gitme çabaları benim aklıma (sol söylem dışında) bir nevi AK Parti taklitçiliğini getiriyor. Belki haksızlık yapıyorum; “demokratik İslam” kavramını biraz açmaları gerekiyor. Bir de 22 Ağustos’ta Diyarbakır’daki “Kürt sorunu” toplantılarından ne çıkacağına bakalım.
İYİ Parti yol ayrımında
İYİ Parti aynı aktörle yeni hikâye yazma örneği olabilir mi? Olabilir. Gerçi Akşener artık “Başbakan olma” hedefinde ısrarlı olmasa da birinci parti olma hedefini bırakmak istemeyecektir; 26 Ağustos’ta Afyonkarahisar konuşmasında göreceğiz.
Akşener’in seçime kadarki hikâyesi Süleyman Demirel’in Adalet Partisi gibi bir merkez-sağ kale olmaktı. Bana kalırsa 2023 seçimleri o çok sözü edilen merkez-sağın ortadan kalkıp bir kısmının AK Parti içinde eridiğini gösterdi. Akşener de bunu saptayabilecek deneyimde bir siyasetçi.
Yol ayrımı dediğim aslında ikili değil, üçlü bir yol ayrımı.
Birincisi, İYİP’in MHP’lileşmesidir. Bahçeli’nin son çıkışı tartışmaları da gösterdi ki, bu durumda İYİ Parti tabanının ciddi bir bölümünün “yuvaya dönme” ihtimali bulunuyor.
İkincisi, İYİ Parti’nin AK Partileşmesidir. Bu sadece Türk milliyetçiliğine ve ülkücülüğe daha ağırlık vermeyi değil İslami söyleme de daha fazla ağırlık vermeyi gerektirir ki BBP yılladır bunu yapıyor ama AK Parti’nin gölgesinden çıkamıyor. Kaldı ki bu Akşener’in “şehirli, laik sağcı” oylardan olmasına da yol açabilir.
Muhalefet yeni hikâye yazamadıkça
Üçüncüsü, gerçekten genişleme imkânı bulunan şehirli, laik sağcı oylara erişimini güçlendirmek yolu gibi görünüyor. Merkez-sağı en azından söylem olarak canlandırmak ve yeni bir hikâye yazması mümkün olabilir.
Böylece AK Partileşme yolundan kurtulabilirse yenilenmiş bir CHP ile yeni bir hikâye yazma ihtimali de ortaya çıkabilir.
Muhalefet yeni bir hikâye yazamadıkça Erdoğan’ın yirmi yıllık hikâyesiyle yola devam edeceğiz gibi görünüyor.