İklim protestocuları, Dünya genelinde pek çok ülkede hükümetlerden, gezegenimizi ısıtan fosil yakıtların kullanımını aşamalı olarak durdurmasını talep etmek amacıyla, 15 Eylül’den 17 Eylül’e kadar süren protesto eylemleri düzenlediler.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da katılacağı BM Genel Kurulu öncesi başlatılan eylemler, 20 Eylül Çarşamba günü yapılacak “iklim hırsı zirvesi” öncesi liderlere güçlü bir mesaj verme amacı da taşıyor.
Zirvede, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in, hükümetlerden, gezegeni ısıtan emisyonları azaltma planlarını güçlendirmelerini istemesi bekleniyor.
İklim protestolarının Türkiye ayağı İstanbul’da yapıldı
Geçtiğimiz hafta yayımlanan bir BM raporu, dünyanın şiddetli küresel ısınmaya doğru tehlikeli bir yolda ilerlediği konusunda tekrar uyardı ve 2030 yılına kadar kömür yakıtlı enerji kullanımının ciddi bir şekilde azaltılması da dahil olmak üzere tüm cephelerde daha fazla eyleme ihtiyaç duyulduğunu söyledi.
Protestolar, 6 yıl önce Greta Thunberg’in okul protestosu ile başlayan “Fridays for Future” tarafından, dünya çapında, onlarca ülkede ve yüzlerce şehirde gerçekleştirildi.
Protestoların Türkiye ayağı, Youth For Climate Turkey (YFC) ve Fridays For Future’dan gençler tarafından 15 Eylül’de Kadıköy‘de düzenlendi. Tahmin edileceği gibi, güvenlik kuvvetlerinin sayısı katılımcılardan fazlaydı.
Dünya genelinde yapılan eylemlerdeki ortak ses: Fosil yakıt endüstrisinin zamanının dolduğunu, adil bir geçişe ihtiyaç olduğunu ve çevremizi tahrip eden fosil yakıtları aşamalı olarak ortadan kaldırmamız gerektiğini, dile getirdi.
Hükümetlere petrol ve doğalgaza yönelik sübvansiyonları derhal sona erdirmeleri ve üretimi artırma planlarını iptal etmeleri yönünde çağrıda bulunuldu.
IMF tarafından yapılan bir analize göre hükümetler bu konuda iki yüzlü davranıyorlar. Bir taraftan sıfır emisyon sözlerini yerine getireceklerini söylerken, diğer taraftan, geçen yıl petrol, gaz ve kömüre rekor düzeyde (7 trilyon dolarlık) sübvansiyon harcadılar.
Almanya’daki eylemler yeni yasaya denk geldi
Bu eylemlerin Almanya ayağına özel olarak değinmek gerekiyor. Binlerce insan 15 Eylül Cuma günü Alman şehirlerinde sokaklara dökülerek küresel ısınmayla mücadele için acil eylem çağrısında bulundu.
Göstericiler, Alman hükümeti politikasını değiştirene, fosil yakıtları aşamalı olarak ortadan kaldırmak için gerçek adımlar atıncaya ve iklim adaleti ve eşitliğini güvence altına alana kadar protestoların devam edeceğinin sözünü verdi.
Alman çevre grupları, Şansölye Olaf Scholz’un koalisyon hükümetini, küresel ısınmayı sınırlamak için ciddi önlemler almadığı, bunun yerine fosil yakıt altyapısına daha fazla yatırım yaptığı, kömür santrallerine geri döndüğü ve LNG terminalleri inşa ettiği için ağır bir şekilde eleştiriyor.
Halbuki, Almanya parlamentosunun alt meclisi, aylarca süren çekişmelerin ardından petrol ve gazlı ısıtma sistemlerinin aşamalı olarak kaldırılmasına ilişkin bir yasa tasarısını 8 Eylül Cuma günü kabul etmişti.
Ancak yasa muhafazakarlar tarafından çok maliyetli, çevrecilerce ise yeterince güçlü olmadığı gerekçesiyle eleştirildi.
Yasaya göre, yeni konut projelerinde kurulan ısıtma sistemlerinin Ocak 2024’ten itibaren en az yüzde 65 oranında yenilenebilir enerjiyle çalışması gerekecek.
Mevcut konut alanlarındaki yeni evlerin, bulundukları şehrin büyüklüğüne bağlı olarak 2026 veya 2028’den sonra yüzde 65 hedefini karşılaması gerekecek.
O zamana kadar fosil yakıtlı kazanlar, sahibinin riskler konusunda bir bilgilendirme oturumuna katılması şartıyla kurulabilir.
Fosil yakıtlı kazanı olan eski evlerin, hala çalışıyor olması koşuluyla değiştirme zorunluluğu yok.
Yasa, ek sübvansiyonlar sağlıyor ve yaşlılar ile düşük gelirli olanlar için ekstra istisnalar getiriyor.
Almanya’nın net sıfır sera gazı emisyonu hedeflediği 2045 yılına kadar tüm ısıtma sistemlerinin yenilenebilir enerji kaynaklarına geçmesi gerekiyor.
Almanya neden yeni bir “bina enerji yasasına” ihtiyaç duydu?
Almanya, ülkenin tüm CO₂ üretiminin yaklaşık yüzde 15’inden doğrudan sorumlu olan binaların ısıtma sistemlerinden kaynaklanan emisyonları azaltmadan net sıfır hedefine ulaşmasının mümkün olmadığını farketmişti ve yasal bir düzenleme için harekete geçildi.
Ancak fosil yakıtla çalışan kazanların aşamalı olarak kullanımdan kaldırılmasına ilişkin ayrıntılar üzerinde anlaşmaya varmak son derece zor ve uzun süren bir süreç gerektirdi.
İklim dostu ısıtmanın nasıl sağlanacağına ilişkin hükümet koalisyonu ve toplum içindeki tartışmalar, “yakın Alman tarihinin en büyük siyasi dramlarından biri” olarak tanımlanıyor.
Isı pompaları gibi temiz teknolojilere hızlı geçişin savunucuları, bu sistemlerin iklim hedeflerine ulaşmanın anahtarı olduğunu savundu ve uzun vadeli işletme maliyetlerinin düşük olduğuna dikkat çekti; muhalif kesimler ise yatırım maliyetlerinin ev sahipleri ve kiracılara aşırı yük getireceğini savundu. Sonunda hükümet, sübvansiyonları artırarak ve yeni fosil yakıtlı ısıtma sistemlerine yönelik geniş kapsamlı yasağı, başlangıçta planlanan 2024’ten itibaren birkaç yıl erteleyerek bir uzlaşmaya vardı.
Almanya’nın sıfır emisyon hedefi, 20 yılda, Almanya’daki 40 milyon evin büyük çoğunluğunun ısı pompaları gibi iklim açısından nötr ısıtmaya geçmesini gerektiriyor.
Almanya Isıtma Kanunu tam olarak ne diyor?
Isıtma sistemlerinde yüzde 65’den fazla yenilenebilir enerjinin kullanılması gerekliliği, bu kotayı karşılayamayan yeni gazlı veya mazotlu ısıtma sistemlerinin kurulumunun fiilen yasaklanması anlamına gelecek. Ancak yasa, bu kuralın yalnızca Ocak 2024’ten itibaren yeni konut geliştirme alanlarındaki yeni binalar için geçerli olacağını öngörüyor.
Yeni gelişme alanları dışındaki mevcut binalarda ve yeni binalarda, ilgili belediye kendi yetki alanında iklim açısından nötr ısıtmaya geçiş için bir plan sunana kadar, yeni petrol ve gazlı ısıtma sistemleri kurulmaya devam edilebilir. Büyük şehirlerin bu planları 2026 yılına kadar sağlamaları gerekirken, küçüklerin ise daha geç bir tarih olan 2028’e kadar süreleri var. Bu nedenle, uzlaşma, belediye ısıtma planı kapsamında olmayan evlere iklim dostu ısıtmaya geçmeleri için öncekine kıyasla 4 yıllık bir uzatma veriyor. Bu da yasanın ilk halinin sulandırılması olarak görülerek çevrecilerce eleştiriliyor.
Hükümet, gerekli yatırımları yapan hanelere, gelir ve zamanlamaya göre sağlanan sübvansiyon düzeyiyle mali destek sağlamayı planlıyor.
İklim dostu ısıtma sistemleri kuran tüm ev sahiplerine yatırım maliyetlerinin yüzde 30’u geri ödenecek. Ev sahiplerinin vergilendirilebilir hane geliri 40.000 Euro’nun altındaysa, yüzde 30’luk bir sübvansiyon daha eklenecek. Değiştirme 2028’den önce gerçekleşirse ilave yüzde 20 daha söz konusu olacak böylece toplam sübvansiyonlar yüzde 70 oranını bulabilecek.
Fosil yakıtla çalışan ısıtma sistemlerinin kullanımı, Almanya’nın ekonomisini tamamen iklim nötr hale getirmeyi hedeflediği 2045 yılından itibaren tamamen yasaklanacak.
Ülkemizde durum ne?
Ülkemizde, Enerji Performansı Yönetmeliği’nde 19/2/2022’de yapılan düzenleme ile, toplam yapı inşaat alanı 2.000 metrekare ve üzeri olan binaların birincil enerji ihtiyacının en az yüzde 10’u oranında yenilenebilir enerji kullanımına sahip olması zorunluluğu getirilmiştir. Ancak yönetmeliğe eklenen geçici madde ile, “yüzde 10” oranı, 1/1/2023 tarihinden 1/1/2025 tarihine kadar “yüzde 5”, “2.000 metrekare” toplam yapı inşaat alanı ise “5.000 metrekare” olarak uygulanacaktır.
Almanya’nın yüzde 65’lik yenilenebilir enerji kullanımı zorunluluğunu, ülkemizde uygulanacak “2025 yılına kadar yüzde 5 ve sonrasında yüzde 10” oranı ile kıyaslarsak, daha çok yolumuz olduğunu görebiliriz, eğer yeni ertelemeler gelmezse!
Geçtiğimiz günlerde açıklanan Orta Vadeli Planın “Yeşil Dönüşüm” başlığı altında: “Program döneminde, 2053 net sıfır emisyon hedefi ve ulusal kalkınma öncelikleri doğrultusunda, sera gazı emisyon azaltımını destekleyen, iklim değişikliğine uyum kapasitesini artıran, rekabetçiliği ve verimliliği ön planda tutan, adil geçişi gözeten ve küresel finansman kaynaklarından azami düzeyde faydalanarak ulusal teşvik mekanizmalarını geliştiren bir yaklaşımla ülkemizin yeşil dönüşüm süreci hızlandırılacaktır.” denmektedir.
TÜİK verilerine göre, 2021 itibarıyla Türkiye’de yaklaşık yüzde 90’ı konut olmak üzere 11,5 milyon bina bulunuyor; yapı kullanma izin istatistiklerine göre her yıl 100.000’den fazla yeni bina yapı stoğuna ekleniyorken ve ülkemizdeki binaların yüzde 80’inde ısı yalıtımı uygulaması dahi bulunmuyorken daha gidilecek çok uzun bir yolumuz var.
Okullarda çocuklara verilen 1 öğün yemeği bile tasarruf tedbiri diye kaldıran hükümetin, Almanya örneğinde olduğu gibi, iklim dostu ısıtma/soğutma sistemleri kurulması için destek vermesini beklemek ise hayalcilik olacaktır.
Deprem konutlarında, kentsel dönüşüm projelerinde ve tüm yeni yapılarda bir an önce 2053 net sıfır hedefine uyumlu sistemlerin kurulmasını zorunlu hale getirecek yasal düzenlemelerin yapılması, mevcut yapılar için de teşviklerle desteklenmiş dönüşüm programlarının gündeme gelmesi gerekiyor.
Bizim açımızdan “geçim derdiyle uğraşırken bu konulara gelmemize daha çok zaman var” denilebilir belki ama yine de “bizi kıskanan ülkelerde” neler olduğunu hatırlatmakta fayda var diye düşündüm.