7 Ekim sabahı Hamas’ın İsrail’e şok saldırısı ile başlayan gelişmeler, 5 Ekim’de bir Türk insansız hava aracının (SİHA) ABD hava kuvvetlerine ait bir F-16 savaş uçağı tarafından düşürülmesini gündemde geri plana itti. Dış politikayı takip eden birkaç köşe yazarı haricinde kimsenin fazla ilgi göstermediği aslında manşetlere çekilebilecek bu vahim olay da unutuldu gitti.
Oysa 5 Ekim’de ittifakın yarım asırlık tarihinde ilk kez bir ülkenin insansız da olsa bir savaş aracı, diğer bir müttefik ülke uçağı tarafından bilerek ve isteyerek hedef alınarak düşürüldü. Aslında savaş tarihinde dost ateşiyle (friendly fire) aynı cephede yer alan ülkelerin birbirlerini yanlışlıkla vurması yaşanmamış bir olay değil.
ABD ve Muavenet muhribinin vurulması
ABD’nin bu konuda da Türkiye’ye karşı sicili bozuk. Bundan 31 yıl önce yine bir ekim ayında, 2 Ekim 1992’de Türkiye’nin Muavenet muhribi Ege’de icra edilen “Kararlılık Gösterisi-92” tatbikatı sırasında ABD’nin Saratoga uçak gemisinden ateşlenen iki adet Sparrow füzesiyle vurulmuştu. Bu elim olay sonucunda gemi komutanı dahil 6 gemi personeli şehit düşmüş, Muavenet de hizmet dışı kalmıştı.
O tarihte de bazı çevreler, tatbikat senaryosunun gerçek atış içermemesi, füzelerin doğrudan kaptan köşküne isabet etmesi, Sparrow füzelerinin kullanılmasının zaman alan belirli bir prosedür gerektirdiği gibi gerekçelerle Muavenet olayının kaza değil saldırı olabileceğini ileri sürdüler. Ama 1990’lı yılların başında Türkiye-ABD ilişkileri bu iddiaların gerçek olabileceğini tasavvur bile ettiremeyecek bir seviyede seyrediyordu. Sonuçta Amerika hayatlarını kaybedenlerin yakınlarına yüklü birer tazminat ödedi. Muavenet’in yerine de indirimli fiyattan firkateynler verdi.
Ortada kalan sorular
Bugün geldiğimiz noktada ise Amerikan Savunma Bakanlığı’ndan üniformalı bir subay mikrofonların karşısına geçerek büyük bir marifet yapmışlar gibi Türk SİHA’sını düşürdüklerini itiraf ediyor. Hiçbir özür ifadesi yok. Aksine SİHA’nın ABD tarafından ilan edilen uçuşa yasak bölgeye girdiğini, Türkiye’nin ABD kuvvetlerini hedef aldığına dair ellerinde herhangi bir kanıt bulunmadığını, Amerikalı komutanların SİHA’yı tehdit olarak değerlendirerek meşru müdafaa hakkını kullandıklarını iddia ediyor. Birleşmiş Milletler Anlaşmasının meşru müdafaa hakkına ilişkin meşhur 51.maddesi ancak bu kadar geniş yorumlanabilir.
5 Ekim hadisesi gündemden düştü ama cevaplanması gereken bir dizi soru ortada kaldı. Düşürülen SİHA’nın tam kimlik bilgileri neydi? Tam olarak nerede düşürüldü? ABD tarafından iddia edildiği gibi angajman kuralları uyarınca gerekli uyarılar yapıldıysa neden geri çekilmedi? Resmi açıklama için neden ABD tarafı beklenildi? Askeri bir konuda açıklamayı niçin Dışişleri Bakanlığı yaptı?
Dışişleri açıklaması
Dışişlerinin açıklaması da evlere şenlik nitelikte. 6 Ekim’de yapılan 246 sayılı açıklama “Irak ve Suriye’de PKK/YPG Terör hedeflerine yönelik operasyonlarımız hk” başlığını taşıyor. SİHA’nın kaybedilmesi beş paragraflık açıklamanın üçüncü paragrafında bir cümleyle geçiştirilmiş. Bir sonraki paragrafta da söz konusu hadisenin devam etmekte olan operasyonun icrasını ve tespit edilen hedeflerin vurulmasını hiçbir şekilde etkilemediği belirtiliyor. İnsan ister istemez dayak yiyen çocuğun “acımadı ki” diye avunmasını hatırlıyor.
5 Ekim’deki SİHA’nın düşürülmesi ABD’nin YPG/PYD’yi terör örgütü olarak tanımamakla kalmayıp gerekirse korumaktan kaçınmayacağı mesajını içermesi açısından önemli. Türkiye ise ABD’ye gerek Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın üçüncü taraflara yönelik uyarısıyla gerek Amerikan askerlerinin burnunun dibinde uçurduğu SİHA’larıyla ABD’ye gerekli mesajları verdiğini düşünüyor.
Bakalım kim kimin mesajını alacak?