Tarihte her imparatorluğun bir yükselişi, bir de sonu olmuş. Antik Mısır imparatorluğunun yaklaşık 3000 yıl sürdüğü tahmin ediliyor. Çin İmparatorluğu yaklaşık 2000 yıl. Roma 1000 yıl, Doğu Roma, Bizans ise 1100 yıl sürmüştür. Türk İmparatorluğu 600 yıl. İngiliz, Fransız ve Rus imparatorlukları 300-400 yıl. Amerikan İmparatorluğu, eğer ABD’nin kuruluşundan değil Birinci Dünya Savaşıyla dışa açılmasından itibaren alırsan, 100 yılı geride bıraktı.
Çağlar ilerledikçe, üretim ilişkileri biçim ve içerik değiştirdikçe, teknoloji geliştikçe imparatorlukların hakimiyet süresi de kısalıyor.
İmparatorlukların en güçlü göründüğü nokta, aynı zamanda inişe geçmeye başladığı nokta olmuş. Bazı tarihçiler Osmanlı Hanedanı yönetimindeki Türk İmparatorluğunun inişe geçmeye başladığı tarih olarak 1683 İkinci Viyana Kuşatması bozgununu gösterir. Saray, döneminin üstün askeri gücüne fazla güvenip değişen uluslararası atmosferi okuyamamıştır. Çöküş iki yüz yıl kadar sürmüştür.
Bizans imparatorluğunun sonunda Konstantinopolis’in sur içi mahallelerine sıkışıp kalarak 1453’te Türklerin elinde İstanbul’a dönüşmesi de iyi bir örnektir; onun gerilemesi ve çöküşü de 300-400 yıl almıştır.
Ya Amerikan İmparatorluğu?
Birinci Dünya Savaşının (1914-1918) sonlarına doğru, Rus imparatorluğunun Komünist Parti öncülüğünde bir devrimle yıkıldığı 1917’de Almanya’ya savaş ilan eden ABD, Avrupa’ya gönderdiği 1 milyon askerle savaşın sonucunu belirleyen asli güçlerden oldu. Birinci dünya savaşı “Eski dünyadaki” üç kara imparatorluğu, Türk, Rus ve Avusturya Macaristan imparatorluklarını yöneten Osmanlı, Romanov ve Habsburg hanedanlarının da sonu oldu.
ABD’nin Amerikan imparatorluğuna dönüşümü dünyada petrol çağının başlamasıyla birlikte olmuştur.
Almanya’daki Nazi ve İtalya’daki Faşist Parti yönetimlerinin işgalci saldırganlığına Pasifikteyse onlarla ittifak içindeki Japon militarizminin yenilmesi ABD’nin savaşa girmesiyle mümkün olmuştur. Savaşı resmen bitiren ise ABD’nin hedef gözetmeden yüzbinlerce sivili öldürdüğü Hiroşima ve Nagazaki atom bombası saldırıları olmuştur.
İnişe geçme noktası
ABD’nin 1955-1975’te Vietnam Savaşında yaşadığı bozgun inişe geçtiği nokta değildir, çünkü gücünün doruğu sayılmaz. ABD gücünün doruğuna Sovyetler Birliğinin yıkılışını (onların iniş noktası Afganistan ile) sağladığı 1992’yi takip eden dünya düzenin yeniden yapılanması sürecinde ulaşmış sayılabilir. 2003’te Irak’ın işgalini bunun örneği sayabiliriz; kitle imha silahı yalanıyla başlayan işgale karşı duran dahi olmamıştır.
ABD İmparatorluğu için sonun başlangıcını, inişe geçme noktasını 7 Ekim’de Hamas’ın İsrail’e saldırısı ile başlayan Gazze Krizi olarak almak mümkün olabilir belki. Bu son olay ABD’nin şimdiye dek İsrail’in Filistinlilere kendi yaşadıkları topraklarda hayat hakkı tanımama girişimlerine arka çıkmasının çok ötesinde anlam taşıyor.
ABD’deki Joe Biden yönetimi üstün askeri ve mali gücüne ve askeri-sanayi kompleksinin ittirmesiyle (kendi halklarından yükselen protestolara rağmen) yanına aldığı G7 liderleriyle birlikte İsrail’deki sağ-Siyonist Binyamin Netanyahu saldırganlığına destek veriyor. Düne kadar ABD’nin yanında yer almış Suudi Arabistan, Ürdün gibi Arap yönetimleri dahi karşısında. Ve tabii Çin’in Rusya’nın arkasında duran yükselen gücü.
Ne kadar sürer kestirilemez ama Amerikan imparatorluğu inişe geçmeye başlamış görünüyor.