“Sosyal medya fenomeni” diye kısa zamanda ün ve çokça para yapan Dilan Polat’ın 1 Kasım sabaha karşı gözaltına alındığı bildirildi.
Dilan Polat’la birlikte eşi Engin Polat, Sıla Doğu, Kürşat Polat ve Ahmet Gün de gözaltına alınmış, başka gözaltılar da olabilirmiş.
Anadolu Ajansı zanlıların “Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi, Vergi Usul Kanunu ile Futbol ve Diğer Spor Müsabakalarında Bahis ve Şans Oyunları Düzenlenmesi kanunlarına muhalefet” soruşturması kapsamında Mali Suçlarla Mücadele polisince gözaltına alınıp Vatan Caddesindeki İstanbul Emniyet Müdürlüğüne götürüldüğünü duyurdu.
Dilan Polat fenomeni, günlerdir sadece magazin habercilerini değil, yargı, güvenlik, siyaset ve hatta ekonomi habercilerini de meşgul ediyordu. Çünkü haklarındaki iddialar kurdukları ve ürünlerini sosyal medyada pazarlayarak internet üzerinden sattıkları kozmetik malzeme üzerinden uyuşturucu ticaretinden sahte fatura yoluyla vergi kaçırmaya ve kara para aklamaya dek uzanıyordu.
Ne Dilan Polat’mış?
Gazetecilerin söyledikleri, yazdıkları nedeniyle anında gözaltına alınıp tutuklanabildiği ülkemizde Dilan Polat ve iddia edildiği şekliyle aile çetesi üyelerine neden haftalardır dokunulmadığı eleştiri konusuydu.
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç bu eleştirileri reddetmiş ve şunları söylemişti:
“Orada 12 kişi hakkında yurt dışı çıkış yasağı, adli kontrol tedbiri kararı verildi. Bütün mal varlıklarına da el konuldu. MASAK raporları çerçevesi içerisinde de bütün bunlar yargımız tarafından süratle gerçekleşiyor. Sosyal medyada yargının bu konuda duyarsız kaldığı eleştirilerine kesinlikle katılmayın, bunlara inanmayın”.
Bu sözler 24 Ekim’de, 8 gün önce söylenmişti.
Bu sözlerden iki gün sonra, 26 Ekim’de Dilan ve Engin Polat’a ait 15 şirkette arama yapıldı, belgelere al konuldu.
Belki de geriye kalan belgelere demek daha doğru olur.
Hazine ve Maliye Bakanlığı Mali Suçları Araştırma Kurulunun (MASAK) devrede olduğu bir soruşturmada, aradan geçen sürelerde imha edilmiş olabilecek her belge bir ilişkinin ve usulsüzlüğün daha devletten saklanması anlamına gelir.
Mali suçlar ve Gri Liste
Öyle anlaşılıyor ki, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığının nihayet Dilan Polat hakkında gözaltı kararı hazırladığı sıralarda Hazine ve Maliye Bakanı TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu karşısında şunları söylüyordu:
“27 Ekim tarihinde bir FATF toplantısı yapıldı. Ülkemizin gri listeden çıkması için bir hususun kaldığı söylendi. Onu da TBMM’nin gündemine sunacağız. Ülkemizin gri listeden çıkması için hiçbir engel kalmadı.”
FATF, 1989 yılında Türkiye’nin de parçası olduğu OECD bünyesinde G7 ülkeleri tarafından oluşturulan “Kara Paranın Aklanmasının Önlenmesine İlişkin Mali Çalışma Grubu”.
Gri Liste ise Türkiye’nin 1991’de üye olduğu FATF tarafından hazırlanan ve “kara para aklama ve terörün finansmanı konusunda eksiklikleri” bulunduğu için yatırımlar açısından “yakın gözetim altında tutulması gereken” ve “risk içeren” ülkeler listesi.
Şimşek daha önce de defalarca Türkiye’nin ekonomik sıkıntıdan çıkış için daha çok yatırım çekebilmesi için Gri Liste’den çıkarılmış olmasının önemine değindi. Haklıydı.
Üst düzey ilişkiler neye yarıyor?
Bir süre önce Arnavutluk’ta yakalanıp Thodex şirketi üzerinden Türkiye’de kripto para dolandırıcılığı yaptığı ve para akladığı gerekçesiyle her biri 11 bin küsur yıl hapis ve 8 milyar 800 milyon küsur lira para cezasına çarptırılan Fatih, Güven ve Serap Özer kardeşler örneği gibi Dilan Polat ve ailesi dosyası da önem taşıyor.
İki örnekteki ortak noktalardan biri, aile içi çeteleşmenin görülmesi. Böylelikle evde konuşulan evde kalır mantığıyla korunmayı amaçlıyorlar. Bir diğer korunma güdüsünü ise etkili siyasi şahsiyetlerle yakınlık kurma olduğunu görüyoruz.
Ama önceki İçişleri Bakanı ve halen TBMM İçişleri Komisyonu Başkanı Süleyman Soylu ve önceki Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile çektirdiği fotoğraflar Fatih Özer’i kurtarmadı. Aynı şekilde Dilan Polat’ın da “bir işi için” bakanlığı döneminde Süleyman Soylu’dan “ricada bulunduğunu” ve “Allah razı olsun 3 saatte çözdüğünü” iddia ettiği videosu da neticede mal varlıklarına el konulup gözaltına alınmasına engel olmadı.
Kimlerin parası aklanıyordu?
Ancak skandalın patlamasıyla Özer’in yakalanması arasında geçen sürede yok edilmiş olması muhtemel kayıtlarla para aklama gibi ülke ekonomisini olumsuz etkileyen ciddi bir suça karışan üst düzey devlet görevlilerinin olup olmadığı ortaya çıkmadı. Dilan Polat ve aile efradı hakkında soruşturma haberinin sızması ve gözaltına alınması arasında geçen sürede belge ve bilgi imha edilip edilmediğini henüz bilmiyoruz. Dolayısıyla bu dosyanın da sadece bir dolandırıcılık ve bahis hilesi dosyası olarak kapatılmaması için şu üç sorunun üzerine gidilmesi gerekiyor:
1- Dilan Polat ve aile örgütlenmesi eğer kara para aklıyorsa, bu para kime, kimlere aitti. Kimlerin parası yurt dışına çıkarılıyor ve sonra sosyal medya tanıtımı ve internet pazarlaması üzerinden -uyuşturucu trafiğine de bulaşarak- Türkiye’ye getirilip aklanıyordu?
2- Dilan Polat’ın işlerini rahat yürütebilmesi ve birkaç yıl içinde şımarık ve saldırgan bir zenginliğe kavuşabilmesi için kolaylık sağlayan, eğer saptanabilirse siyaset, yargı, polis, maliye kademeleri ve iş dünyasında isimler kimlerdi?
3- Bu kara para aklama ve dolandırıcılık tezgahının tek suçlusu Dilan Polat mı? Yoksulluk ve yarınsızlık bunalımındaki gençlere olabilecek en kötü kolay para yöntemlerinden birine örnek olan başka benzerleri yok mu?
Eminin şu anda bağımsız Türk yargısının Anayasa Mahkemesinin tahliye edilmedi dediği Can Atalay dosyası ve tutuklulukta 7 yılını doldurduğu halde tahliye edilmeyen Gültan Kışanak dosyası hakkında kararını tıpkı bizler gibi bekleyen Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un yanıtını merak ettiği sorular arasında bunlar da vardır.