Soğuk Savaşının icrasında rol alan kişileri eleye eleye bire indirseniz karşınıza çıkacak isim Henry Kissinger olurdu. 29 Kasım’da Connecticut’taki evindeki ölümüyle İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan “yeni dünya” düzeninin sonunun da geldiğini var sayabiliriz. Covid-19, Rusya-Ukrayna ve İsrail-Hamas zincirlemesiyle çatırtıları duyuyoruz zaten.
Geçen 20 Temmuz’da 100 yaşına rağmen Çin’e gitti. Hiçbir resmi sıfatı olmamasına rağmen Cumhurbaşkanı Şi Cinping ABD ile Çin arasında tırmanan gerginliğe rağmen onu devlet başkanı gibi ve el üstünde karşıladı. Ölümü ardından “eski dost” diyerek ilk taziye mesajlarından birini de Şi yayınladı.
Kissinger ve Brzezinski
Kissinger, Mao Zedong’tan bu yana bütün Çin liderleriyle görüşen tek Amerikalıydı. ABD ile Çin arasındaki ilişkiler onun 1971’deki Pakistan ziyareti sırasında hastalık bahanesiyle ortadan kaybolup Pekin’e yaptığı gizli ziyaretle başlamıştı. Çin aynı yıl BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesinden biri olmuştu. O yıl Pakistan’ın (Bangladeş adıyla bağımsız olmadan önce) Doğu Pakistan ile iç savaşında, Dakka’daki ABD konsolosluğunun “katliama izin vermeyin” demesine rağmen Nixon ve Kissinger, Ürdün’deki 10 bombardıman uçağını Pakistan hükümetinin emrine göndermişti. Bangladeş bağımsız olmadan önce 300 bin kişi öldürülmüş, 10 milyon göçmen Hindistan’a kaçmıştı.
Pakistan-Çin bağlantısı Sovyetler Birliğinin 1979’da Afganistan’ı işgalinin karşısına İslamcı mücahitleri dikmesinde ABD’nin çok işine yaradı. Bugün IŞİD’den El Kaide’ye dek radikal İslamcı militanlığı dünyanın başına bela etmekte 2017’de ölen Zbigniew Brzezinski kadar ağır sorumluluğu olmasa da Kissinger da dolaylı pay sahibi oldu.
ABD Başkanlarının akıl hocası
Resmi ya da gayrı resmi olarak John F. Kennedy’den Joe Biden’a dek 12 ABD başkanının akıl hocası oldu; kimi zaman Dışişleri Bakanı kimi zaman Ulusal Güvenlik Danışmanı kimi zaman da “eski dostları” olarak. Richard Nixon’a dışişleri bakanlığı yaptığı sırada, Mısır, Suriye ve Ürdün ordularının Yahudilerin 1973 Yom Kippur bayramı sırasında İsrail’e saldırıp bozguna uğradıkları dönemde İsrail Başbakanı Golda Meir ile aralarında geçen bir diyalog meşhurdur. Meir, Kissinger’a Yahudi olduğunu hatırlatmış, İsrail’e daha çok arka çıkması gerektiğini söylemiştir. Kissinger, Adolf Hitler’in Nazi rejiminin baskısıyla, İkinci Dünya Savaşından hemen önce, 1938’de, 15 yaşındayken ABD’ye göç etmiş Alman Yahudisi bir ailenin çocuğudur. O dönemde kapitalist ekonomiler Orta Doğu petrolüne bağımlıdır ve petrol zengini Körfez ülkeleri Filistin’i kollamaktadır. Kissinger “Öncelikle ben Amerikalıyım” demiştir. İkincisi bu ülkenin Dışişleri Bakanıyım. Üçüncüsü Yahudiyim”. Meir ısrarcıdır, “Ama biz İbraniceyi solda sağa (sondan başa anlamında) yazıyoruz”; önceliğini bize vermelisin demek istemektedir. ABD’nin İsrail’e askeri yardımları Kissinger sayesinde neredeyse on kat arttı ve artarak devam etmiştir; 2022’de yani son Gazze Krizi öncesinde 3,3 milyar dolara çıkmıştı.
Vietnam, Şili, İran, Kürtler
Kissinger o 1973 yılında Vietnam’da ateşkesin sağlanmasındaki rolü nedeniyle Kuzey Vietnam müzakerecisi Le Duc Tho ile birlikte Nobel Barış ödülünü paylaştı. Nobel Barış Ödüllerine düşen gölgelerden biriydi. Çünkü ateşkesten önceki süreçte Kuzey Vietnam (Vietkong) güçlerini öldürmek için verdiği “Kımıldayan sineğe bile ateş edin” emriyle başlatılan Kamboçya harekâtında asker sivil ayrımı olmaksızın 50 bin kişinin öldürüldüğü biliniyordu. 1975’te Endonezya hükümetine Doğu Timor’daki solcu hareketlerin ezilmesi için Başkan Ford ve Kissinger eliyle verilen desteğin 100 bin cana mal olduğu tahmin ediliyor. Şili ve Arjantin’deki kanlı Pinochet ve Videla darbelerini desteklemişti; asıl düşman komünizmdi, Sovyetler idi ve gerisi teferruattı.
Kissinger 1973’de adı Şili darbesine karışan CIA Başkanı Richard Helms’i Tahran Büyükelçiliğine atadı. İsrail’in Mısır ve Filistinlilerden ele geçirdiği silahlar İran üzerinden Molla Mustafa Barzani’ye aktarılmaya başlandı; amaç Kürtlere bağımsızlık vaadiyle Sovyetler ile askeri anlaşma imzalayan Irak’ı zayıflatmaktı. Kürtler ayaklandı. Ama 1975’te petrol üreticisi ülkeler örgütü OPEC üzerinden Cezayir anlaşmasıyla Tahran ve Bağdat barıştı. Kürtler bir kez daha ortada kaldı, ezildi.
Ecevit Kıbrıs’ta şaşırtmıştı
Türkiye’deki 12 Mart 1971 darbesi de ABD’nin desteğini almıştı. Kissinger anılarında hesap edemediği uluslararası gelişmeler arasında Başbakan Bülent Ecevit’in 15 Temmuz 1974’te başlattığı Kıbrıs “Barış” Harekâtını da yazar; “Şair şahin çıkmıştı”.
ABD’nin Türkiye’de komünizmle mücadele amacıyla İslamcı çevrelere yatırım yapmasının kökleri 1950’lere, 60’lara gidiyordu ama asıl atak 1970’lerde başladı. O dönem Müslüman Kardeşler örgütüyle dost ve destekçi olan Suudi Arabistan üzerinden fonlar yağmaya başladı. ABD’nin, Yunanistan’ın Kıbrıs Krizi ardından çıktığı NATO’nun askeri kanadına dönüş izni sayesinde desteklediği 12 Eylül 1980 darbesi ardından belli cemaat ve tarikatların devlet yönetiminde yükselmesi dönemi başladı.
Ucu 15 Temmuz 2016 darbe girişimine dek uzayan ve henüz bitmiş sayılmayan bir süreçten söz ediyoruz.
“Eski” yeni dünya düzeninin simgesi
Kissinger resmi görevlerinden emekli olduktan sonra, ilerleyen yaşına rağmen uluslararası siyasette daha etkili, partiler üstü değil, ülkeler üstü bir konum kazandı. 2005’te Moskova’da Vladimir Putin ile görüştü ve onu Orta Asya’da yükselen radikal İslamcılık konusunda uyardı; sanki Putin bu işi Soğuk Savaş sırasında başlatanlardan birinin de Kissinger olduğunu bilmiyordu.
Kissinger ile birkaç kez karşılaşma, aynı masada yemek yeme, sohbet imkânım oldu. Mülakat izni koparamamış olmak içimde kaldı. Hep güler yüzlü ve sakin üslubunun altında birkaç katmanda kemikleşmiş yargılarıyla konuştuğu izlenimini edinmiştim. Diplomatik esnekliği bu katmanlar arasındaki manevra yapabilme kabiliyeti ve müthiş bir bellekle desteklenmiş bilgi ve görgü birikiminden kaynaklanıyordu. Önemli olan hedefine ulaşmaktı; hedefe hangi yoldan ya da kimler aracılığıyla ulaşılacağı ya da muhtemel sonuçlarını o yüzden umursamıyordu.
Kissinger, İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan “eski” yeni dünya düzeninin yaşayan simgesiydi. Özellikle Yirminci Yüzyılın son çeyreğindeki hemen bütün önemli uluslararası gelişmelerde, o süslü barış törenleri öncesinde dökülen kan ve çekilen insani acılarda da payı vardı. Kimileri onu güvercin görünümünde bir şahin olarak tanımlamak istiyor ama bence kendisini güvercin gibi göstermek isteme kaygısı dahi yoktu; çehresinde aldatan bir gülüş asılı bir şahindi her zaman. Bugün dünyanın ve Türkiye’de bizlerin yaşadığı sorunlarda ağır sorumluluğu vardı.