ABD Başkanı Joe Biden, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu yönetiminin Gazze’yi “ayrım gözetmeden bombalaması” nedeniyle uluslararası toplumun desteğini kaybetmeye başladığını söylemiş. Bunun İsrail hükümetini Filistin halkına karşı durdurulamaz eylemini dizginleyeceğini düşünmek safdillik olur. Özellikle de ABD’nin BM Güvenlik Konseyinde Gazze’de ateşkesin uzatılmasını reddettiği gün Biden’ın İsrail’e acil tank mermisi satışını onaylamışken ve ABD Temsilciler Meclisi Siyonizmi eleştirmeyi, onu da anti-Semitizm, Yahudi düşmanlığı sayacağını ilan etmişken.
Yahudilik bir inanç sistemidir, Siyonizm ise bir ideolojidir. Siyonizmi eleştirmek de İsrail hükümetinin Batı hükümetleri olmasa da Batı halkları vicdanında da tepkiye yol açan tutumunu eleştirmek Yahudi düşmanlığı, anti-Semitizm değildir.
6 Aralık’ta alınan bu kararı ABD’de yeni bir McCarthy karanlığının başladığına işaret saymak zaten Pennsylvania Üniversitesi Rektörü Liz Magill’in 5 Aralık’ta Kongre’de sorguya çekilmesi ardından istifaya zorlanması ardından mümkün görünüyor. Daha önce sivil Filistinlilerin öldürülmesini eleştiren Susan Sarandon, Melissa Barrera gibi film yıldızları Holywood kara listesine alınmıştı; Penelope Cruz da aynı yolda.
Siyonizm ve faşizm
Harvard Üniversitesi yönetiminin aynı nedenden istifaya zorlanan Rektör Claudine Gay’e şimdilik sahip çıkması da ABD’de ifade özgürlüğü ve üniversite özerkliğinin sınırlarının İsrail ve Siyonizm eleştirisine dek daraldığını gösteriyor.
Fransız yazar Roland Barthes “Faşizm konuşmayı yasaklamaz, mecbur tutar” demişti; otoriter yapıların insanları kendi söylediklerini tekrarlamaya zorlamasından söz ediyordu. Oysa bugün ABD’de sadece siyasi ve ekonomik iktidar sahiplerinin söylediklerini tekrar değil, ona ters düşecek herhangi bir söze de tahammül edemeyen aşama olduğunu görüyoruz. Bu Türkiye ve dünyanın her yerindeki insan hakları savunucuları için fevkalade kötü bir gelişme.
Biden’ın İsrail’in “destek kaybetmeye başladığı” saptaması hayli gecikmiş ve ABD’nin Netanyahu’ya asık siyasi ve askeri destek veren eylemiyle apaçık çelişen bir söylem; o yüzden timsah gözyaşı diyebiliyoruz.
Netanyahu ve destekçilerinin elinde Batılı hükümetleri kolaylıkla manipüle ettikleri iki zaaf var. Birincisi, Nazi Almanya’sı döneminde Avrupa Yahudi halklarına karşı uygulanan soykırım politikaları; Holokost suçluluk kompleksi. İkincisi yeni, ortaya çıktı: İsrail ve/veya Siyonizm eleştirisini Yahudi karşıtlığı olarak damgalamak.
Biden’ın “iyi arkadaşı”
Aslında Netahyahu’nun Biden’ı pek takmadığını da görüyoruz. Telefon görüşmelerinde Biden’ın Gazze’deki Filistin varlığının devamı görüşüne karşı çıktığı ve Filistinlilerle 1993 Oslo gibi bir barış anlaşmasına yanaşmayacağını söylediği anlaşılıyor. Netanyahu’nun telefon görüşmeleri sırasında Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin’e de alttan almadığı adeta “azarladığı” bildiriliyor.
Ancak Biden’ın “İsrail’in destek kaybetmeye başladığı” sözlerini nerede sarf ettiğine baktığımızda manzara daha netleşiyor.
Biden bu sözleri, ABD’deki Yahudi kuruluşların çatı örgütlerinden ve İsrail lobisinin en güçlü unsuru sayılan Amerikan İsrail Kamu İşleri Komitesi (AIPAC) tarafından düzenlenen bir yardım toplama toplantısı sırasında, malum 2024 ABD’de seçim yılı, kameralara kapalı ortamda söylemiş. (Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’da son olarak Eylül ayında Nev York’ta AIPAC yetkilileriyle görüşmüştü. ) Biden’ın o toplantıda ayrıca şunları söylemiş: “[Netanyahu] iyi bir arkadaş, ama değişmek zorunda. İsrail hükümeti onun hamlelerini çok zorlaştırıyor”. Değişimin adresini de vermiş: Milli Güvenlik Bakanı Ben Gvir gitse işler kolaylaşacakmış.
İkiyüzlülükte yeni bir düzeye düşüyoruz, istisnasız her yerde.