Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 29 Nisan’da MHP lideri Devlet Bahçeli’yi evinde ziyaret edeceği basına duyurulmamıştı ama muhtemelen iki tarafın kurmayları da biliyordu. Cumhur ittifakının iki ortağının 31 Mart yerel seçim yenilgisi ardından ilk buluşması olacaktı. Birkaç gün sonra, 2 Mayıs’ta da Erdoğan, CHP lideri Özgür Özel’le görüşecekti. Sekiz yıl aradan sonra AK Parti ve CHP liderleri ilk görüşme olacaktı. Erdoğan, Özel’le görüşmeden önce Bahçeli’ye danışma ihtiyacı duymuştu. Hem Özel hem Bahçeli’yle görüşmesi öncesinde kurmaylarına danışması da doğaldı.
Bu varsayımla Erdoğan’ın Hukuk Başdanışmanı Mehmet Uçum’un 28 Nisan gecesi yayınladığı Anayasa mesajı ve 29 Nisan sabahı MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız’ın adeta ona karşılık anlamına gelen açıklaması siyaset sahnesinin perde arkasındaki hareketliliği gösteriyordu.
Dar alanda kısa paslaşmalar
Uçum, daha önce hep “ilk dört madde” diye kalıplaşmış başlangıç noktasını “ilk üç madde” diyerek değiştirmişti. Bu aynı zamanda Erdoğan’ın Anayasa değişikliği derken 31 Mart öncesinden başka bir şey mi demek istediği sorusunu akla getiriyordu. Erdoğan, değişen siyasi iklimde Anayasa değişikliğini arttık mevcut sorunlardan dikkatleri saptırmak için kullanmak istiyordu adeta.
Buna karşı Yıldız, Bahçeli’nin daha Mayıs 2021’de kamuoyuna açıkladığı 100 Maddelik Anayasa önerisini hatırlattı; MHP’nin tutumunda bir değişiklik yoktu. Ama MHP yine de çıtayı yükseltiyordu. Yıldız, Anayasa velev ki Meclis’te (ki 400 oy gerektiriyor) değiştirilebilse dahi halkoylamasına gidilmesini istiyordu.
Bu aslında Erdoğan’a Anayasayı gayet parçalı durumdaki Meclis’te değiştirmek için İYİ ve DEM dahil her partiyle pazarlık sürecini geçebilse dahi ekonomik krizden çıkışı seçim ekonomisiyle delecek şekilde sandık önermekti. Kaldı ki Erdoğan ve Mehmet Şimşek’in yatırımcılara 2028’e dek seçim olmayacağı söylemi de böylece hayal olacaktı.
Bahçeli adeta ipe un seriyor, Özel’le görüşme öncesi Erdoğan’a olmazı gösteriyordu.
Erdoğan’ın Özel’le görüşmesi
Oysa Erdoğan’ın Özel’le görüşmesinde Anayasa konusunun gündemde olduğunu söyleyen sadece kendisiydi. Özel, Cumhurbaşkanı konuyu açarsa “dinleyeceğini” söylemiş, tartışacağını, müzakere edeceğini söylememiş, hatta “Önce mevcut Anayasayı uygulayalım” demişti.
Özel’in gündemiyse başka. Belediyelerin gelirleri kesildikçe borçları büyüyor Cumhurbaşkanının onayını bekleyen projeleri birikiyordu. Ekonomik krizin en çok etkilediği emeklilerin durumu konuşmak istiyordu, atanamayan öğretmenleri, Gezi Davası tutuklularında simgeleşen yargı hatalarını ve dış politikayı.
Hal böyleyse -son derece ters giden bir şey olmazsa- nasıl Özel dinleyip notlarını alacaksa Özel’le görüşmesinde Erdoğan da onu dinleyip notlarını alacak. Bana kalırsa Erdoğan, Özel’in gelip emeklilerin sorununu çözdüğü bir zaferi ona hediye etmiş olmak istemez. Ama belediyelerin bir iki sorununa el atarak kendisine uzatılan “makama saygı” elini karşılıksız bırakmama yoluna gidebilir. Özel de TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş tarafından yürütülen Anayasa temaslarına kapıyı kapatmaz.
Peki ya siyasi davalar?
En son Can Atalay durumunda somutlaşan, Osman Kavala’yı ömür boyu hapse mahkûm eden Gezi Davası, Selahattin Demirtaş ve arkadaşlarını hapiste tutan Kobani davasına gelince… Bunlar hem Erdoğan hem Bahçeli için adeta varoluşsal hale gelmiş siyasi davalar.
Özel’le görüşmesinde Erdoğan bu konuda not almakla mı yetinir, yoksa Özel’i tersleyip diyalog kanalını daha açılırken kapatır mı? Beştepe’nin nabzını kamuna yansıtan Abdülkadir Selvi’nin Hürriyet’te yazdığı gibi “Yeni kanıtlar ortaya çıkarsa” filan o davalar yeniden görülür mü dersiniz? Orada da gizli aktörelerin Adalet Bakanı Yılmaz Tunç değil, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek olduğunu söylemek çok yanlış olmaz.
Ama oralara daha çok var. Şimdi 31 Mart sonuçlarıyla değişen siyasi iklimin önem taşıyan bir manzarasına, iktidar-muhalefet diyalogunun Türkiye yararına sonuç getirip getirmeyeceğine odaklanalım.