Türkiye ve Kıbrıs’taki son siyasi gelişmeler, uzun süredir devam eden kutuplaşmadan daha normalleşmiş bir siyasi ortama doğru kayma çabalarını ortaya koymakta. Türkiye’de yerel seçimlerin ardından iktidar partisi AKP ile ana muhalefet partisi CHP arasında bir süreç başlatıldı. Benzer bir süreç de Kıbrıs’ta yaşanmakta; AKP, beş yıl aradan sonra KKTC’nin ana muhalefet partisi Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) ile ilk kez yeniden fiziki temas kurdu. Bu hareketler, siyasi ilişkilerde potansiyel olarak yeni bir dönemi işaret etse de, bu girişimlerin kırılganlığı dikkate alınmalıdır.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve CHP lideri Özgür Özel arasındaki doğrudan diyalog, Türkiye’nin siyasi manzarasında önemli bir adım olarak görülüyor. Ancak, liderlerin söylemleri bu sürecin sağlam temeller üzerine kurulmadığını gösteriyor. Erdoğan’ın bu çabaların aslında muhalefeti normalleştirmeye yönelik olduğunu belirten açıklamaları, bu girişimin samimiyeti konusunda soru işaretleri yaratıyor. Özel’in “El sıkışmak için iki el gerekir” şeklindeki cevabı, sürecin içindeki zorlukları ve belirsizlikleri vurguluyor. Bu diyalog, önemli olmakla birlikte, derin güvensizlikler ve farklı siyasi gündemler nedeniyle normalleşme sürecinin kırılganlığını yansıtıyor.
Kıbrıs’ta siyasi dinamikler ve yeniden angajman
Kıbrıs’ta AKP’nin CTP ile yeniden temas kurması önemli bir gelişme olarak görülüyor. Parti lideri Tufan Erhürman ve Dış İlişkiler Sekreteri Fikri Toros’un liderliğindeki CTP heyeti, Kıbrıs sorununu etkileyen kritik konuları tartışmak üzere Ankara’yı ziyaret etti.
AKP Genel Başkan Vekili Mustafa Elitaş ile yapılan görüşme, ilişkileri düzeltme ve uzun süredir devam eden sorunları ele alma konusundaki karşılıklı isteği gösteriyor.
Rum tarafının stratejik hamleleri
Erhürman, Birleşmiş Milletler çatısı altında başlayabilecek olası bir müzakere süreci öncesinde Rum tarafının aldığı stratejik önlemleri vurguladı. Bu önlemler arasında, Simon Mistriel davasında olduğu gibi bireysel hak davalarının açılması da bulunuyor. Ayrıca, Rumlar, KKTC’deki üniversitelerin itibarını zedelemek amacıyla Avrupa kalite güvence grubuna şikayette bulundular. Bu hamleler, KKTC’deki yatırım ve gelişimi caydırmaya yönelik olarak görülüyor.
Özel temsilcinin ziyareti
Görev süresi Haziran sonunda bitecek olan ve yenilenmesi konusunda henüz Türkiye ve KKTC’nin evet demediği Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi María Ángela Holguín Cuéllar’ın adaya son bir ziyarette bulunup iki taraftaki liderlerle de görüşeceği açıklandı.
Baf havaalanı meselesi
Erhürman’ın dikkat çektiği bir diğer konu ise, Baf Havaalanı’nın büyük uluslararası güçler tarafından askeri amaçlarla kullanılmasıdır. Rumlar, ABD, Fransa ve Rusya gibi ülkelerle Baf Havaalanı veya Andreas Papandreu Hava Üssü’nün kullanımı için anlaşmalar yapmış durumda. Bu durum, bölgesel güvenlik açısından önemli sonuçlar doğurmakta ve Türk Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın da belirttiği gibi, Baf’ın lojistik üs olarak kullanılması, İsrail’e gönderilen yardımların buradan geçmesi nedeniyle Hizbullah tarafından hedef olarak görülmesine yol açmaktadır.
Özgür Özel döneminde CHP’nin yeni yaklaşımı
Özgür Özel’in liderliğinde CHP’nin CTP’ye yönelik yaklaşımında önemli değişiklikler gözlemleniyor. Kemal Kılıçdaroğlu döneminde resmi temasların azlığına rağmen, Özel’in göreve gelmesiyle CHP, CTP ile aktif bir şekilde ve her düzeyde iletişime geçti. Bu yeni yaklaşım, Türkiye’nin ana muhalefet partisinde KKTC’ye yönelik siyasi katılımında stratejik bir değişimi yansıtmakta ve önceliklerin yeniden belirlendiğini göstermektedir.
Kıbrıs’ta iki devlet çözümü ve “3D” politikası
Erhürman, AKP ve KKTC Cumhurbaşkanı Tatar’ın savunduğu iki devletli çözüm tezinde yeni nüansları anlamaya çalıştıklarını belirtti. “3D” kavramı – doğrudan ticaret, doğrudan uçuşlar ve doğrudan temaslar – egemen eşitlik talebinin altını doldurmak için önerilmiş olabileceğini düşünüyor. Bu unsurlar, egemen eşitlik talebini en azından uygulamada karşılamanın önemli adımları olarak görülebilir.
Tabii, bu talebin yerine gelmesi görüşmelerin ön şartı olarak öne sürülmesi durumu ne kadar gerçekci veya gerçekleşebilir bir beklenti olduğu da ayrı bir konu.
Normalleşme sürecinin zorlukları ve kırılganlığı
Bu çabalara rağmen, normalleşme sürecinin kırılganlığı açıkça görülmektedir. Erdoğan’ın son açıklamaları, iktidar partisinin normalleşmeyi muhalefeti şekillendirme aracı olarak gördüğünü düşündürmektedir. Özel’in karşı cevabı, karşılıklı çaba ve anlayışın önemini vurgulayarak sürecin zorluklarını ve belirsizliğini ortaya koymaktadır. Bu değişim girişimi, her iki liderin de amacı ve uygulaması konusunda farklı görüşler ifade etmesi nedeniyle hassas bir denge üzerinde durmaktadır.
Türkiye ve Kıbrıs’taki normalleşme süreçleri, siyasi gerilimleri azaltma ve diyaloğu teşvik etme yolunda önemli adımlar olarak görülebilir. Ancak, bu çabaların sürdürülebilirliği belirsizliğini korumaktadır ve liderlerin söylemleri ile uluslararası dinamikler bu sürecin geleceğini belirleyecektir.
İktidar ve muhalefet partileri arasındaki doğrudan diyalog, siyasi gerilimleri azaltmada yardımcı olabilir, ancak altta yatan güvensizlikler ve farklı gündemler bu süreçte büyük zorluklar teşkil etmektedir. Kıbrıs’ta ise Rum tarafının stratejik hamleleri ve KKTC’nin tepkileri, adanın gelecekteki barış ve istikrarını şekillendirecektir.
Bu normalleşme süreçleri, hem Türkiye’de, hem KKTC-Türkiye ilişkilerinde hem de Kıbrıs sorunu bağlamında siyasi dinamikleri dönüştürme potansiyeline sahiptir. Ancak bu girişimlerin sürdürülebilirliği, liderlerin atacağı adımlar ve daha geniş uluslararası bağlamla şekillenecektir.