Şimdi başlığı gören kimileri, Mansur Yavaş eleştiriliyor diye sevinecek; kimisi de bana kızacak. Ama amacım kimi doğrular hakkında konuşma ve eylem başlatabilmek.
31 Mart seçimlerinin üzerinden hayli zaman geçti. Seçim ortamının gerilimleri hem görevde olan hem yeni adayların programları, iddialı niyet ve açılım ifadeleri geride kaldı. 31 Mart 2019’da yüzde 51’e yakın bir oyla başkan seçilen Mansur Yavaş, başkent Ankara’yı yönettiği ilk beş yılda, bir önceki çöküntü belediyesinin bıraktığı borçları ödemekle uğraştı; çünkü adil ve vicdanlıydı. Yerel yönetim olanaklarını yandaşlara peşkeş çeken politikaları bıçakla kesti; çünkü dürüsttü. 2020 başlarından itibaren bütün dünyada yaşanan Covid-19 adıyla anılan Koronavirüs Pandemisinde Türkiye Cumhuriyeti hükumetlerinden bile daha kavrayıcı ve kucaklayıcı sosyal ve ekonomik politikalar uygulamasını bildi; çünkü akılcıydı. Kendisinden önceki yönetim sırasında belediyeye ‘doldurulan’ kadrolardan ‘bankamatik’ görevlileri dışında, hemen kimseyi görevden almadı; çünkü insanî yaklaşıyordu.
Yavaş bir halk adamı
Yine başkent belediyesinin diğer yükümlülük ve görevleri yanı sıra, merkezî hükumetin ve Belediye meclisindeki hükumet yanlılarının tüm baltalayıcı çabalarına karşın, halka hizmette kusur etmedi; yapılması gereken yol, köprü, viyadük, benzeri proje ve yatırım konularında da geri kalmadı. Bunun sonucu olarak da 31 Mart 2024 seçimlerinde yüzde 60,43 gibi bir oyla açık ara tekrar seçildi. Ayrıca Belediye Meclisi yine CHP çoğunluğuna geçti; domino etkisi ile Ankara’da 25 belediyeden 16’sı CHP’ye geçti. Yeni döneme bu yeni görünümün somut ve manevi desteğiyle başladı.
Mansur Yavaş bir halk adamı ve halkla ilişki kurarken gösterdiği yakınlık ve sıcaklık, ayrıca dışlayıcılıktan hayli uzak kavrayıcılık, onun başarıyla ilerlemesini sağlamakta. Bunun bir sonucu olarak Yerel Gündem 21 programı çerçevesinde kurulmasına başlanan ve bir önceki belediye döneminde işleyişi ve karar verici yanı önemsenmeyen Kent Konseyi’nin önünü yapısal olarak açtı.
Başkentin son beş yılı
Yerel yönetimlerin en önemli görevlerinden biri olan hizmet üretme ve kamuya açık ihalelerle bu hizmetin ham malzemesini elde etme doğrultusunda, tümüyle şeffaflığı benimseyerek, dürüst belediyecilik doğrultusunda müthiş duyarlık gösterdi, örnek oldu. Kent Konseyi çalışmalarının yanı sıra çeşitli daire başkanlıkları ile yakın temas içinde, kent mekânı, mimarlık ve hemşeri yaşamı konusunda başkentin iyiliği için katkılar yapmaya çalıştı. Fikir ve çözüm arama toplantıları, özel uzmanlık kurulları, danışma kurulu üyeleri ile genel ve özel toplantılar, çözüm atölyeleri, hepsi de bu ilk 5 yıllık dönem içinde gerçekleşti.
Bu fikir devşirme çabaları içinde en önemlilerinden biri de “Akademik Kurul” desteği ile gerçekleşen “Yarışmayla Ankara” girişiminin amatör katkılarla da olsa, Kent Konseyi ile dirsek teması içinde ortaya çıkması oldu. “Yarışmayla Ankara”, Murat Karayalçın döneminde en üst seviyelere taşınmış ama sonrasındaki 25 yıl boyunca ismi-lazım-değil belediyeciliği sırasında “kasıtlı olarak unutturulmuş olan” “tasarlayarak ve planlayarak” karar ve çevre üretme pratiğini, yeniden başlattı.
Yapılanlar, yapılamayanlar
Bu pratiğin sonucu olarak sırasıyla, “Sağlık Çalışanlarına Şükran ve Anma Mekânı / Proje Yarışması”; “Ulus Modern: Kültür ve Sanat Merkezi / Ulusal Mimarlık Proje Yarışması; “Sokaktaki Ankara” Ankara Mahalle Cadde ve Sokak Tabelaları, Bina Kapı Numaraları, Mimari Tanıtım Tabelaları ve Özgün Font / Ulusal Tasarım Yarışması”; “2023 Cumhuriyet’in 100. Yılı Anıtı / Fikir Projesi Yarışması”; “Ulus 100. Yıl Çarşısı ve Yakın Çevresi / Fikir Projesi Yarışması” çalışmaları yürütüldü. Ayrıntılı bilgi
Bu projelerden yalnızca sokak tabelaları ile ilgili olanın kısmen uygulandığı; Türkiye’nin ilki olan ‘Sağlık Çalışanlarına Şükran Anıtı’nın” uygulanmasının tökezlettirildiği; 100. Yıl Anıtı’nın bilinmez hangi kaygılarla Çaldağı’ndan Altındağ’a taşındığı; “100. Yıl Çarşısı” temalı olanın ise, yarışma tamamlandıktan sonra “bir kamuoyu yoklaması ile unutturulduğu”, hatırlardadır.
Sonuç olarak Ulus Meydanı’nda yıkılan çarşının yerine yapılan ise, bir meydan düzenlemesi değil, başkent Ankara’ya yakışmayan niteliksiz bir kentsel boşluktur: Yarışmalarla tescil edilerek kamuoyunda benimsenen bir ‘modern meydan’ yerine bir kentsel boşluk ‘imal edilmiştir’. Mansur Yavaş belediyesi, ilk beş yılda kültür-sanat alanında kalıcı bir eser bırakamamıştır: Kültür mekânlarını ve kültürü üretecek kurumların varlığını karşılaştırmak, bunu daha iyi ortaya serebilir.
İstanbul’la karşılaştırmak?
Kuşkusuz başkent Ankara’yı İstanbul ile karşılaştırmak doğru olmayacaktır, çünkü her iki kentin yönetimlerinin tarihleri, gelir durumları, karşılaştıkları açmazlar/olanaklar ve benzeri tikel koşullar çok farklıdır. Başkent ilan edildiği yıllardan başlayarak, İstanbul da dahil, diğer Türkiye kentlerine ve yerleşimlerine “örnek şehir” olarak imar edilen Ankara, bir süredir bu konumunu yitirmişti.
Buradaki tartışmamızı anlamlı hale getiren unsur, her iki kentin yerel yönetimlerinin de aynı yasa ve yönetmeliklere tabi olmalarından kaynaklanıyor; bu durum bize karşılaştırılabilir bir zemin sunuyor. Aralarında bütçe farklarına dayanarak ayrımlar yakalanabilir, ancak Ankara belediyesi ile İstanbul belediyesinin kültürü de farklı bir varlık olarak algıladıkları anlaşılıyor.
ABB kültürü sosyal işlerle bağlayıp, sadece konser verme ve dar dağıtımlı dergi yayınlama ile sınırlandırırken, İBB, kültürü yönetmek için bünyesinde İBB Kültür Varlıkları Dairesi Kütüphane ve Müzeler Müdürlüğü kurumunu formüle ediyor. Sayısız proje yarışması açarak, kent mekânlarını yeniden elden geçirerek kentliye kazandırmak, kamusal mekânı nitelikli kılmak, İstanbul’un çok özel konumlu bir deniz kenti olduğunu yaşayanlarıyla ve ziyaretçileriyle paylaşmak, geçmişten gelen İstanbul odaklı yayıncılığının sınırlarını genişletmek için var gücüyle çalışıp çaba gösteriyor.
Olumlu örnekler
İBB’nin bünyesinde işlettiği 6 Şehir Müzesi (Yerebatan Sarnıcı; Miniatürk; Şerefiye Sarnıcı; Türk Dünyası Kültür Mahallesi; Dijital Deneyim Müzesi; Panorama 1453 Tarih Müzesi); çoğunu son beş yıllık kendi dönemlerinde tasarlayıp inşa ettikleri 17 Kültür Merkezi; erişim ağını genişlettikleri 24 şubeli bir İstanbul Kitapçısı; restorasyon ve ya da tasarımını ve inşasını gerçekleştirip kullanıma açtığı ve başarıyla işlettiği 65 Kütüphane var.
Hatırlanacaktır, 2023 sonunda bu hızlı üretim ve girişkenliğin hüsranla sonuçlanacağına ilişkin kimi değerlendirmeler vardı. Bunların çoğu yeni kurumlar yaratılırken işletmenin de maliyeti ve düzenine vurgu yapan eleştirilerdi ama bütün bunlar arkada kalmış gözüküyor.
Bugün bu alanlarda İBB başarısını teslim etmek gerek: Hiçbir kazanılmış yapı boş ya da kapalı değil. Bütün bunlara, İstanbul Kara ve Deniz Surları Onarımı, Kızkulesi ve Anadolu Hisarı Onarımı gibi işleri de katalım.
İBB bunları yaparken, aynı bünyede İBB Orkestralar Müdürlüğü’ne bağlı 6 Orkestra (Kent Orkestrası, Bandosu, Türk Sanat Müziği Topluluğu, Türk Halk Müziği Topluluğu, Oda Müziği Topluluğu, Mehteranı); İBB Şehir Tiyatroları’nın 17 sahnesi ve bütün bu girişimlerin sonucu olarak şehirde kendilerine bağlı 34 Sergi Salonu bulunduğunu da unutmamak gerekir. Bütün bunların niteliği, programı, kadrolarının olgunluğu vb konular uzun uzadıya tartışılabilir kuşkusuz. Ama kamuoyu önündeki somut adımlarla kanıtlanmış olan niyetler önemlidir.
Yavaş neyi, neden yapamıyor?
Yukarıdaki listenin her kalemi konusunda Ankara’da, nicelik açısından kaç adet var diye sorulduğunda, geçmişin güçlü başkent Ankara’sı şu anda ancak tek haneli 1-2 sayılarını verecektir. Mansur Yavaş yönetimindeki ABB’nin kentlinin kültür ve sanatla ilişkisi, kente yeni gelenlerin kent kültürüyle beslenmesi; hemşerilerin kolektif belleğinin güçlendirilmesi ve kentte yaşıyor olmanın zenginliği açısından doyurulması konularında artık ikinci beş yılda adımlar atması gereklidir. ABB yönetimi, kent mekânının kendisinin nasıl bir pasif/aktif eğitmen olduğunu hatırlamalı ve başkalarına, özellikle gençlere bunu hatırlatmalıdır.
Başkent Ankara’da Mansur Yavaş başkanlığındaki ABB, son beş yıllık dönemde İBB’nin yaptıklarının onda birini ortaya koyamadıysa, başarılı olduğu alanların yanına başarısız olduğu kültürel, sosyal ve belediyecilik alanlarını da koymalı, amaçlarını gözden geçirmeli; sonra bu amaçlar doğrultusunda kadrolarına yeniden bakmalı ve gerekli adımları atmalıdır.
Kentlerin iki bileşeni var: Kentin kendisi ve hemşeri varlığı. Yerel yönetimlerin, her ikisini de dikkate alması ve onlarla hareket etmesi gerekiyor. Kamusal alanlar ve genelde kentler, tek bir görüşle, ya da bir grup görüşüyle şekillendirilemez, yönetilemez. Ancak bu demek değildir ki, kent yönetimlerinin kendi görüşleri olmayacak. Tam tersine yerel yönetimler, kendilerinin de statüsü olan, düşünce üretmesi gereken, dolayısıyla pozisyonu zamanla ortaya çıkacak olan özneler/aktörler olduklarını unutmamalıdırlar.