BM Kıbrıs Özel Temsilcisi María Ángela Holguín Cuéllar’ın açık mektubunu okurken, ironinin tadını çıkarmamak elde değil. Altı aylık bir çabanın ardından Holguín, Kıbrıs sorununun çözümü için “farklı düşünmemiz gerektiği” sonucuna varıyor. Gerçekten mi? Onlarca yıldır apaçık ortada olan bir gerçeği anlamak için altı ay mı gerekiyor?
Holguín, 10 Temmuz’da BM Genel Sekreteri António Guterres’e raporunu sundu ve Genel Sekreterin sözcüsü Stéphane Dujarric, 11 Temmuz’da düzenlenen basın toplantısında, Genel Sekreterin şimdi Holguín’in raporundaki önerileri gözden geçirip Kıbrıs Rum ve Kıbrıs Türk liderlerine önereceği sonraki adımları belirleyeceğini belirtti. Bu gelişme, Kıbrıs sorununun devam eden destanına yeni bir katman ekliyor.
Kıbrıs’ta iki devletli çözüm ve federasyon
Kıbrıs’ta bir çözüm arayışı, bir peri masalını kovalamak gibi. Bir tarafta, iki bölgeli, iki toplumlu federasyon hedefi yıllardır ulaşılamaz bir rüya olmuştur. Herkes bu hedefin, gerçekçi bir hedef olmaktan çok, bir hayal olduğunu biliyor. Diğer tarafta ise, iki devletli çözüm, daha baştan bir başlangıç noktası olmaktan öteye gitmiyor ve tamamen reddediliyor. Peki, her iki seçenek de gerçekçi değilken, ne tür bir çözüm bulunabilir?
Holguín’in mektubu, Kıbrıs’ta müzakere zemininin pek de sağlam olmadığını tekrar eden bir gerçekliği ortaya koyuyor. Bir tarafta, Kıbrıs Rumları, Kıbrıs Cumhuriyeti unvanına sıkı sıkıya sarılarak gerçek müzakereleri geciktirmek için federasyon görüşmeleri yapıyormuş gibi davranırken, diğer tarafta Kıbrıs Türkleri, iki devletli çözümü ileri sürerek işin ciddiyetini sulandırıyor. Ortak bir zemin bulunamayacağı zaten belli değil miydi?
Labirentte kaybolan umutlar
Holguín’in mektubu, müzakereler labirentinde kaybolan umutları simgeliyor. Güven inşa etme çabaları, her iki tarafın da mevcut durumu korumakla daha fazla ilgilendiği bir ortamda neredeyse beyhude görünüyor. Kıbrıs Rumları, Kıbrıs Cumhuriyeti unvanının ardına saklanarak, güya federasyon görüşmelerine katılırken mevcut durumu koruma peşindeler. Aynı zamanda, Kıbrıs Türkleri, iki devletli çözümü savunarak, ciddiye alınmayacağını bildikleri bir talepte bulunuyorlar.
11 Temmuz’da BM Kıbrıs Barış Gücü (UNFICYP) üzerine gerçekleştirilen Güvenlik Konseyi görüşmeleri, Kıbrıs sorunundaki duraklamayı daha da belirgin hale getiriyor. Her iki tarafın liderleri, Nikos Christodoulides ve Ersin Tatar, BM Genel Sekreteri’nin stratejisini açıklayacak daveti bekliyorlar, bu davet muhtemelen Eylül’den önce gelecek.
Holguín’in açık mektubu: Kıbrıs sorununun karikatürü
Holguín’in mektubu, Kıbrıs sorununun bir karikatürü gibi okunuyor. Taraflar arasında güven inşa etmek için altı ay harcamak, mevcut durumu değiştirme niyetinde olmayan taraflar arasında neredeyse gülünç görünüyor. Mektubun altındaki ana tema net: Her iki taraf da gerçek bir çözüm bulmaktansa mevcut durumu korumayı tercih ediyor. Federasyon hayali hayal olarak kalırken, iki devletli çözüm gerçekçi olmayan bir öneri olarak reddediliyor.
Holguín’in raporu ve Genel Sekreterin sonraki adımları gözden geçirme süreci, Dujarric’in belirttiği gibi, hatalar komedisine katkıda bulunuyor. Kıbrıs liderleri, Genel Sekreterin gözden geçirme sürecinin ardından gelecekteki planlarını açıklayacağı bir toplantıyı bekliyorlar. Bu toplantı, yaz aylarında veya erken sonbaharda yapılması bekleniyor ve müzakerelerin döngüsel doğasını vurguluyor.
Dramaya ek olarak, Genel Sekreterin her iki tarafı da karşılıklı kabul edilebilir formüller keşfetmeye zorlayabileceğine dair iddialar var. Bu formüller arasında, sorunun bir konfederal çözümü de yer alabilir. Bu çerçevede yeni bir müzakere turunun Ekim ayı kadar erken bir tarihte başlaması bile önerilebilir. Bu olası strateji değişikliği, her iki tarafın yerleşik pozisyonları göz önüne alındığında, uygulanabilirliği konusunda soru işaretleri doğuruyor.
20 Temmuz: anma ve gövde gösterisi
Bu yıl 20 Temmuz’da, Türkiye’nin 1974’teki Barış Harekatı’nın 50. yıl dönümünde, Kıbrıs’ta farklı bir atmosfer olacak. Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis, Türkiye’nin müdahalesini kınamak için açıklamalar yapacak. Aynı gün, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Kıbrıs’ta kutlamalar yapacaklar. Bu liderlerin yapacağı konuşmalar, Kıbrıs’taki mevcut durumu ve gelecekteki müzakereleri etkileyebilir.
Törenlerde kara, hava ve denizde gerçekleştirilecek askeri gösteriler, Doğu Akdeniz’deki güç dengesini gözler önüne serecek. Türk donanmasının amiral gemisi TCG Anadolu, KKTC’ye liman ziyareti yapacak ve 50 gemiden oluşan deniz geçit töreni düzenlenecek. Ayrıca, F-16 savaş uçaklarının katılımıyla KKTC üzerinde hava geçişi icra edilecek ve Türk Yıldızları akrobasi timi gösteriler yapacak.
Kıbrıs’ta gerçekçi bir çözüm mümkün mü?
Peki, her iki tarafın da kabul edebileceği gerçekçi bir çözüm mümkün mü? Her iki taraf da mevcut durumlarını korumakla daha fazla ilgilenirken, gerçek bir çözüm olasılığı uzak görünüyor. Gerçek değişim, mevcut durumu değiştirme isteği gerektirir, bu da her iki tarafın da hazır görünmediği bir şeydir. Belki de Holguín’in mektubundaki en önemli mesaj, farklı düşünme çağrısı değil, mevcut durumun değişmesinin pek mümkün olmadığını kabul etmektir.
Genel Sekreterin muhtemel iki aşamalı yaklaşımı—liderleri niyetlerini iletmek için davet etmek ve ardından esaslı görüşmelere başlamak—umut verici görünebilir, ancak tarih başka bir şey söylüyor. Gerçek ilerleme için liderler, Holguín’in mektubunda da yankılanan bir duygu olan, gerçek istek ve kararlılık göstermelidir.
Acı gerçek
Holguín’in mektubu, Kıbrıs sorununu çözmek için yeni bir yaklaşım çağrısı yapıyor, ancak altı aylık çabanın ardından, eski bir gerçeği tekrar ediyor: Kıbrıs’ta gerçek değişim, her iki tarafın da çözüm için gerçek bir arzu göstermesini gerektirir. Ancak, her iki taraf da mevcut durumu korumaya kararlı olduğunda, anlamlı bir ilerleme olasılığı imkansız görünmektedir.
Kıbrıs sorunu, federasyon hayali ve iki devletli çözümün başlangıç için ciddiye alınmama arasında sıkışıp kalmıştır. Holguín’in mektubu, bu gerçekleri bir kez daha vurguluyor, belki de istemeden, çözüm arayışının hicivsel bir egzersiz olmaktan çok, pragmatik bir girişim olduğunun altını çiziyor. Genel Sekreter, Holguín’in raporunu gözden geçirirken ve sonraki adımları belirlerken, sağlıklı bir şüphecilikle de olsa, bir ilerleme umuduyla beklenmelidir.