Dünya, daha önce eşi benzeri görülmemiş bir hızla ısınıyor ve bu yıl, bilim insanlarının kaydettiği tarihin en sıcak gününü yaşadık. 21 Temmuz 2024’te ortalama yüzey sıcaklığı 17.09°C ile rekor kırdı. Bu kayıt, Copernicus İklim Değişikliği Servisi tarafından sağlanan verilere dayanıyor ve geçen yıl kırılan rekorun biraz daha üzerinde. Son bir yıldır süregelen bu endişe verici eğilim, hemen hemen herkesin farkında olduğu acil sorunları da beraberinde getiriyor: artan orman yangınları, şiddetli ve aşırı hava olayları ve görülme sıklığı artan sıcak hava dalgaları.
Artan sıcaklıklar ve biyoçeşitlilik krizi
Ancak bu hızlı ısınmanın daha az dikkat çeken ancak eşit derecede yıkıcı bir sonucu var: biyoçeşitlilik kaybı. Sıcaklıklar yükseldikçe, özellikle hassas ekosistemlerdeki birçok tür, hayatta kalmakta giderek daha fazla zorlanıyor. Biyoçeşitliliğin kaybı, yalnızca gezegenimizin ekolojik dengesini bozmakla kalmıyor, aynı zamanda ısınma eğilimini de hızlandırıyor.
Bu mekanizma hem basit hem de derin. Biyoçeşitlilik, atmosfer gazlarının düzenlenmesine ve Dünya’nın ikliminin stabilizasyonuna katkıda bulunuyor. Ormanlar, okyanuslar ve diğer ekosistemler, karbondioksiti emerek küresel ısınmayı hafifletmeye yardımcı olan karbon yatakları işlevi görüyor. Türler yok oldukça, bu doğal sistemler iklimi düzenleme konusunda daha az verimli hale geliyor ve bu da ısınmanın daha da artmasına neden olan bir geri besleme döngüsü yaratıyor, ısınmayı pozitif yönde etkileyen bir geri besleme döngüsü.
Sıcaklık tarihsel kayıtların ötesine geçti
Bu yılın aşırı sıcaklıkları, ısınan gezegenimizi açıkça ortaya koyuyor, küresel ısınmayı kabul etmeyeceğimiz bir durum söz konusu değil. Ocak’tan Aralık’a kadar günlük ortalama küresel sıcaklıklara odaklanırsak ve 1991-2020 ortalamaları ile 2023 ve 2024’teki rekor kıran günü karşılaştırırsak, 2024 verilerinin tüm önceki kayıtların üzerine çıktığını rahatlıkla görebiliriz. Yani artık sıcaklık açısından tarihsel kayıtların ötesine geçtiğimiz somut bir gerçek.
Bu açıklamalayla, biyoçeşitlilik kaybı ve sıcaklık artışları arasındaki bağlantıyı daha da iyi bir şekilde vurgulayabiliriz. Aynı zaman çizelgesi üzerine türlerin azalması veya doğal karbon yataklarının küçülme verilerini eklersek, bu sorunların ne kadar iç içe geçmiş olduğunu görsel olarak da gösterebiliriz. Bu bakış açısı, bu sorunların aciliyetini vurgulamak ve birlikte ele alınmaları gerektiğini göstermek için güçlü bir araç olacaktır.
Sonuç: Kritik derece; yaşam ile yok oluş arasındaki ince çizgi
İklim bilimciler uyarıyor: Şu anda aşırı olarak değerlendirdiğimiz sıcaklıklar yakında yeni normalimiz olabilir. Net sıfır emisyonlarına ulaşmanın gerekliliği hiç bu kadar acil olmamıştı; sıcaklıkları azaltmak, sayısız tür için hayatta kalma ile yok oluş arasındaki fark anlamına gelebilir.
Özetle, dünya yükselen sıcaklıklara odaklanırken, gezegenimizin vahşi doğasında darboğaza giren biyoçeşitliliğin sessizce yaşadığı krizi göz ardı etmemeliyiz. Biyoçeşitlilik kaybı, sadece bir çevre sorunu değil, küresel iklim sistemi için kritik bir faktör ve geleceğimiz üzerindeki etkisi hem derin hem de toplumun farklı kesimleri tarafından yeterince iyi anlaşılmış değil; ne yazık ki!