İklim ve geçmişimiz hakkında ilişkiyi incelemek için yeni yollar açan bakış açılarına ihtiyacımız var; zira 18. yüzyılın ortalarında Voltaire, insanları her şeyden çok üç şey meşgul eder, diye yazmıştı: iklim, hükümetler ve din. Bugün yeni yollar açan bakış açılarını bilgi işlem süreçleri ile birleştirerek ve ayrıca büyük veriyi (big data) kullanarak yeni yollar açmaya yönelik
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, iklim değişikliği ile mücadele kapsamında imzalanan Glasgow İklim Paktı doğrultusunda güncellenen Ulusal Katkı Beyanı’nı (UKB) 13 Nisan 2023’de Birleşmiş Milletler (BM) Sekreteryası’na sundu. Bu belge ile Türkiye, 2012 yılı referans olarak alınarak, Türkiye’nin ilk Ulusal Katkı Beyanı’nda verilen senaryosuna kıyasla, 2030 yılına kadar sera gazı emisyonlarını yüzde 41 oranında (2030 yılında 695
Türkiye’de Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde bulunan daimî kar sınırının üzerindeki dağlarda buzullar yer alır. Genellikle vadi buzulu ve buzyalağı buzulu tipinde olan buzulların yanı sıra, Türkiye’nin tek doruk buzulu Ağrı Dağı’ndadır. Yaklaşık 10 kilometrekarelik alanıyla da ülkedeki en büyük buzuldur. Türkiye’nin en büyük vadi buzulu ise ülke içindeki buzulların üçte ikisini bulunduran Güneydoğu Toroslardaki
Bu yıl Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Taraflar Konferansı’na (COP27) Kasım ayında ev sahipliği yapacak olan ülke Mısır. Kızıldeniz’in tatil beldesi Şarm El-Şeyh’te yapılacak olan konferansın başkanı olan Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri’nin endişesi, küresel liderlerin, gıda kıtlığı, enerji krizi ve yüksek enflasyonla boğuşurken, iklim değişikliğinin hızını yavaşlatmak için geçmişte verdikleri taahhütlerden geri adım atmak isteyebileceklerine yönelik.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 22 Eylül’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada Türkiye’nin Paris İklim Anlaşmasını onaylayacağını açıkladı. Konuşmasında uzun uzun iklim krizi ile mücadelenin önemini anlatırken ve tam biz de “Ama hala Paris Anlaşmasını onaylamadık” diyecekken, anlaşmanın 1 ay içerisinde TBMM’ne iletileceğini müjdeledi.Cumhurbaşkanı Türkiye’nin Paris İklim Anlaşması’na imza atmasına karşın, yükümlülüklerle ilgili adaletsizlikler sebebi
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri adına Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) tarafından derlenen, Dünya Sağlık Örgütü’nün de yer aldığı bir grup küresel kuruluşun iklim bilimi ile ilgili en son güncellemelerini bir araya getirdiği rapor, 16 Eylül’de açıklandı. Raporun iklim değişikliğiyle mücadele açısından endişe verici olduğunu söyleyen BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, şunları söylüyor* “Bu yıl, fosil yakıt
Avrupa Komisyonu üyeleri, 14 Temmuz’da “Fit for 55 (55’e Uyum)” teklif paketinin ilk bölümünü yayımladı. Bu öneriler seti, AB’nin iklim, enerji, arazi kullanımı, ulaşım, binalar ve vergilerle ilgili politikalarını, sera gazı emisyonlarını 1990 seviyelerine kıyasla 2030 yılına kadar %55 azaltma hedefine hazırlamayı amaçlıyor. Önümüzdeki on yılda bu emisyon azaltımlarına ulaşmak, Avrupa’nın 2050 yılına kadar dünyanın iklim açısından
Hükümetlerarası iklim değişimi paneli (IPCC) raporu dün yayınlandı. Dünyanın dört bir yanından yüzlerce iklim bilimcisinin Birleşmiş Milletler öncülüğünde hazırladığı bu rapor, küresel ısınmanın şüphe götürmez bir şekilde gerçeğimiz olduğunu ortaya koyuyordu. Küresel ısınmanın en önemli nedeni ise insandı. Dünya tarihindeki en sıcak dönemi deneyimliyoruz… Dünya muhtemelen 125 bin yıl önceki son buzul döneminin başlangıcından
Paris Anlaşması, 2016 yılından beri yürürlükte. Tarihin en büyük katılımıyla imzalanan Paris İklim Anlaşması, küresel sıcaklık artışını 2100 yılının sonuna kadar sanayi öncesi seviyelerin 1,5 santigrat derece üstü ile sınırlamayı hedefliyor. Türkiye, Paris Anlaşması’na taraf olmamakla birlikte, niyet edilen ulusal katkı beyanını 30 Eylül 2015 tarihinde sözleşme sekretaryasına sunmuştu. Türkiye’nin ulusal katkı beyanına göre, Türkiye’de
Sıkça duyuyoruz; ‘yerli ve milli’. İlkokuldayken hatırlıyorum, yerli malları haftası olurdu. Hatta tekerlemesi de vardı: “yerli malı kullanmalı, odur yurdumun malı.” Günümüzde de hem ‘yerli malı haftası’ hem de sorunları yerelde çözme refleksi devam ediyor.Türkiye, özellikle 1980’lerden bu yana, giderek uluslararası piyasaların parçası oldu. Hatta yerli ve milliyi savunanlar dahi, bazı ‘marka ürünleri’ yaşamlarının demirbaşı
- 1
- 2