Ekrem İmamoğlu dün, 21 Ekim’de Ankara’daki ilk medya çıkarmasını yaptı; İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı değil, Türkiye Belediyeler Birliği Başkanı şapkasıyla konuştu. Başlıktaki cümleyi değişik ifadelerle üç kere kullandı; hatta birinde “özeleştiri” diyerek, birinde “istersek kaybederiz” vurgusuyla.
Bu vurgunun bir anlamı vardı. İmamoğlu’nun açıkça söylemeden CHP’nin “bugünkü görünümüyle bir sonraki seçimi de kaybeder” demek istiyordu.
Son zamanlarda katıldığım en kalabalık basın toplantısıydı. İBB’nin Ankara’daki temsilcisi Şükrü Küçükşahin, gazetecilikten gelme deneyimiyle iktidar-muhalefet yanlısı demeden bütün temsilcileri tek tek arayıp davet etmişti. Toplantıyı yöneten İmamoğlu’nun İBB’deki danışmanı Murat Ongun, hangi medya kuruluşundan olduğuna bakmadan kalkan el sırasına göre söz verdi habercilere; kimsede soru kalmayana dek bir buçuk saate yakın sürdü sadece soru-cevap kısmı.
Cumhurbaşkanlığındaki basın toplantılarına, hatta AK Parti’deki basın toplantılarına alınmayan gazetecilerin yanı sıra, o basın toplantılarına da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın uçağına da alınan gazeteciler İmamoğlu’na istedikleri soruyu sordu, terslenmeden, iğnelenmeden cevabını aldı.
Bu işin medya adaleti boyutu.
Dönelim CHP’ye.
CHP’nin önündeki sorun ne?
İçeriden bakıldığında Genel Başkan Özgür Özel ve ekibi açısından 2025 baharında tamamlanması öngörülen yeni parti programının kabulüne dek pozisyonunu korumak, önceki Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu ve çevresi bakımından ise bunun engellenmesi. CHP teşkilatının kendi bünyesinde kaldığı sürece destekleyeceğinin görülmesine rağmen Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ve Genel Merkeze rağmen teşkilatın desteğine sahip İBB Başkanı İmamoğlu ise anketlerde, çoğu zaman Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da önünde ilk sıralarda ve bu durum Genel Merkez’de Veli Ağababa liderliğindeki ekibin umurunda görülmüyor.
CHP “isterse” kaybeder derken kastedilen görünüm zaten bu; barajlardan şehirlere giden elektrik hatlarının iç dirençle görü ısıtıp enerjiyi heba etmesi gibi bir durum.
Dışarıdan bakıldığındaysa CHP’nin önündeki en büyük ve somut sorun, İmamoğlu aleyhinde istinaf mahkemesinde kararın açıklanması beklenen, siyaset yasağı getirecek olan “ahmak” davası.
İmamoğlu “Yargı tacizine uğradım” diyor, “İktidardan biri çıkıp bu utanç verici duruma son verelim” demesini istiyor ya peki CHP ne yapıyor?
CHP hâlâ İmamoğlu’na sahip çıkma kampanyası hazırlığında.
“Ağır bir çürümeye” rağmen
İmamoğlu “İktidar kazanamaz, muhalefet kaybeder” Erdoğan iktidarındaki Türkiye’nin görünümünü “Ağır bir çürüme, ağır bir çöküş yaşıyoruz” diye özetliyor.
“Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları legal hayatlarımızı hayatın her alandaki illegal yapılara teslim etmemek zorundayız. Yeni doğan bebeklerin yaşam hakkı, alçakların para hırsıyla elinden alınıyor. Annelerin, babaların bin bir emekle yetiştirdiği gençlerin geleceği mülakatla ellerinden alınıyor. Ekonomik kriz; vatandaşın kimseye muhtaç olmadan insanoğluna uygun bir biçimde kendi emeğiyle geçinme hakkı elinden alınıyor.
“İşte tam da bu noktada milletin, herkesin bazen içinde, bazen haykırarak, bazen acıyı yaşadığında en üst seviyede dile getirerek “artık yeter” dediğini her yerde yaşıyoruz. Bu böyle gidemez. Bir avuç imtiyazlı dışında kimsenin kendini güvende hissetmediği bir ülkede cumhuriyeti kimsesizlerin kimsesi herkesin güvencesi kılmak zorunluluğumuz vardır.”
Peki, CHP’de Özel yönetimi hiç muhalefet yapmıyor da ondan mı İmamoğlu bu gidişle kaybeder diye düşünüyor?
İmamoğlu, Ankara’da konuşurken Özel Edirne’de Selahattin Demirtaş’ı ziyaret ediyor, “el sıkışma açılımına” karşı, beş günlük Doğu-Güneydoğu turuna hazırlanıyordu örneğin.
CHP nasıl kaybeder?
İmamoğlu sanırım öncelikler ve iç kavgalardan bahsediyor.
Örneğin, sadece Özel tarafından değil, Özel yönetimini iktidardan sert eleştiren önceki Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu tarafından da gündemde tutulan erken seçim konusuna İmamoğlu farklı yaklaşıyor.
“Bir muhalif partinin, her gün “erken seçim, erken seçim” demesi yerine, yani ben CHP’li olarak, partimin her gün ülkenin sorunlarına çözüm önerileri anlatan bir parti olmasını daha değerli bulurum” sözleri hem Özel hem Kılıçdaroğlu’na yönelik.
Türkiye’de erken seçim koşulları görmediğini de söylüyor. “Bütün partilerin oyu düşmüş gözüküyor” dedi, CHP’nin hâlâ “büyük oranda” birinci parti olduğunu ekleyerek; “Bunun da ne anlama geldiğini biliyoruz”. Orada durdu, “ülkede erken seçim ortamı bulunmuyor” demedi ama anlayan anladı.
Örneğin, Özel’in Mansur Yavaş’a “sağ açık”, kendisine “sol açık” demesine açıkça karşı çıktı. “Mansur Bey’in başarısıyla gurur duyarım dese de “Bu mevki işine hiç sıcak” değildi. Takım arkadaşlığı, yol arkadaşlığı olurdu, “bu işin sağ açığı, sol açığı olmazdı”; bunu Özel’e de söylediğini belirtti.
“Mesele” elbette adaylıkla da bağlantılı.
Aday kim olursa kaybeder?
“CHP ne yaparsa kaybeder?” sorusu bir anlamda Erdoğan’ın karşısında “Kimi aday gösterirse kaybeder?” sorusunu da içeriyor.
2023 seçimlerinde Erdoğan’ın karşısına Kılıçdaroğlu değil de İmamoğlu ya da Yavaş çıksaydı Erdoğan’ın kazanamayacağı hâlâ tartışılıyor.
“Şu anda sınıfta kalmış bir iktidar vardır” diyor İmamoğlu; “Biz sınıf atlayabilseydik, 2023 seçimini de kazanırdık.”
Adaylık sorularını duymazlıktan geldiğini şakayla karışık söylüyor. Zamanı gelince “partim karar verir, milletim seçer” basma kalıp bir yanıt ama gerçek durum da bu.
Adaylığın iki boyutu var. Biri Cumhurbaşkanlığı, diğeri de CHP Genel Başkanlığı adaylığı. Yavaş için ikincisi zor; CHP üyesi olsa da CHP teşkilatından gelmediği için. İmamoğlu’nun CHP’nin başına geçmesinin istinaf mahkemesinin hapis ve siyaset yasağı cezasını onaylamasına engel olacağını düşünenlerin Erdoğan’ı hâlâ tanımadıklarını söylemek de mümkün. Erdoğan’ın en çekineceği iki rakipten birini devre dışı bırakmak için, onun hapse girdiğinde beğenilirliğinin daha da artmasından çekineceğine mi güveniyorlar? Bir açılım bulur.
CHP istinaf kampanyasına hazırlanadursun; kendi siyasi yıldızlarına sahip çıkmayan elbette kaybeder.