Kıbrıs Rum Yönetimi Cumhurbaşkanı Nikos Christodoulides’in Beyaz Saray’da ABD Başkanı Joe Biden ile yaptığı görüşme, Kıbrıs-ABD ilişkilerinde tarihi bir dönemeç olarak öne çıkıyor.
Biden yönetiminin Kıbrıs’a stratejik bir ortak olarak yaklaşması ve Kıbrıs Rum Yönetimini NATO-dışı Ana Müttefik (MNNA) statüsüne taşımayı düşünmesi, Kıbrıs’ın Doğu Akdeniz’deki jeopolitik önemini artırarak Türkiye için önemli bir diplomatik sınav anlamına geliyor. Biden ve Christodoulides’in mesajları, Kıbrıs’ın ABD için Doğu Akdeniz’de güvenilir bir üs haline gelmesi yönünde güçlü bir iradeyi ortaya koyuyor.
Bu gelişme, ABD-Kıbrıs ilişkilerinde 1996’dan bu yana bir Kıbrıs Rum Cumhurbaşkanı’nın Beyaz Saray’a ilk resmi ziyareti olması nedeniyle de tarihsel bir önem taşıyor. En son Kıbrıslı Rum lider Glafcos Klerides, Bill Clinton’un başkanlığı döneminde Beyaz Saray’da ağırlanmıştı. Biden’ın, 50 yıl önce Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahalesinden “üzücü bir gün” ifadesiyle duyduğu rahatsızlığı belirtmesi ve “iki toplumlu, iki kesimli federasyon” çözümüne olan inancını yinelemesi, ABD’nin bu konuda süregelen politikasını vurgularken Kıbrıs Rum Yönetimine desteğin diplomatik çerçevede derinleştirileceği sinyalini veriyor.
Yeni süreç: Üç başlık üzerinden çözüm arayışı
Christodoulides’in New York’ta gerçekleştirdiği üçlü 2+1 toplantı, Kıbrıs sorununa çözüm arayışında yeni bir sürecin işareti oldu. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres öncülüğünde şekillenen bu yeni yol haritasında Kıbrıs sorunu üç ana başlıkta ele alınacak: Yönetim, Güvenlik ve Garantiler. Bu çerçevede yönetim başlığı altında iki toplum ve BM’nin katılacağı 2+1 toplantılar, güvenlik başlığında Yunanistan ve Türkiye’nin de katılımıyla 4+1 formatında görüşmeler, garantiler konusunda ise İngiltere, Yunanistan, Türkiye ve BM’nin yer alacağı 5+1 toplantılar düzenlenmesi planlanıyor. Ancak, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) bu sürece dair kaygılarını açıkça dile getirmemesi, sürecin başında Türkiye açısından zayıf bir diplomatik pozisyon yaratıyor.
ABD’nin Kıbrıs stratejisi
Biden, Güney Kıbrıs’ın ABD açısından güvenilir bir müttefik olduğunu vurgularken, savunma ve güvenlik alanında ortaklıklarını genişletmeye yönelik güçlü bir mesaj verdi. Kıbrıs’ın savunma, enerji, teknoloji ve insani yardımlar konularında ABD ile olan stratejik işbirliğini genişletme arzusunu dile getiren Christodoulides, Kıbrıs’ın insani yardım ve bölgesel güvenlik açısından bir üs olarak kullanılabileceğini belirtti. Özellikle ABD’nin Kıbrıs üzerinden Gazze’ye yönelik Amalthea planı aracılığıyla insani yardım sağlaması, iki ülke arasındaki işbirliğinin artan önemini ortaya koyuyor.
Christodoulides, bölgedeki krizlerin çözümünde Güney Kıbrıs’ın stratejik bir üs olma kapasitesine sahip olduğunu vurgularken, Kıbrıs-ABD ilişkilerinin “tarihi bir zirve” noktasında olduğunu belirtti. Bu açıklamalar, Kıbrıs’ın ABD tarafından Orta Doğu ve Doğu Akdeniz’deki insani yardımlar, güvenlik ve savunma stratejilerinde önemli bir rol üstleneceğini gösteriyor.
Türkiye’nin tepkisizliği: Diplomatik boşluk
Türkiye, bu önemli diplomatik hamleye dair etkili bir yanıt üretememiş durumda. ABD’nin Kıbrıs’a NATO-dışı Ana Müttefik statüsü vermesi olasılığına dair sessiz kalan Türkiye, bölgede yalnızlaşma riskiyle karşı karşıya. Doğu Akdeniz’de hidrokarbon rezervleri ve stratejik çıkarlar söz konusuyken Türkiye’nin bu konuda stratejik bir yanıt geliştirmemesi, dış politikada uzun vadeli bir vizyon eksikliği olarak yorumlanıyor. Özellikle Kıbrıs’ın ABD ve Yunanistan ile askeri işbirliğini güçlendirme yönündeki adımlarına dair sessizlik, Türkiye’nin bölgesel çıkarlarını koruma açısından ciddi bir eksiklik yaratabilir.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin dış ilişkilerden sorumlu genel başkan başdanışmanı Namık Tan, Christodoulides-Biden görüşmesini Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki etkisini zayıflatan bir diplomatik başarısızlık olarak nitelendirdi. Tan, Türkiye’nin Hamas ve Hizbullah’a olan desteğinin, ABD ve AB nezdinde Türkiye’nin diplomatik pozisyonunu zayıflattığını ve bu durumun Yunanistan ile Kıbrıs’a avantaj sağladığını ifade etti. Ayrıca Kıbrıs’ın MNNA statüsüne hazırlanmasının uzun süredir planlandığını belirten Tan, Türkiye’nin diplomatik oyunlarda stratejik düşünce eksikliği yaşadığını söyledi. Tan, Türkiye’nin, uluslararası arenada “satranç yerine tavla oynama” stratejisini sürdürerek bölgesel çıkarlarını riske attığını öne sürdü.
ABD-Kıbrıs yakınlaşmasının Türkiye’ye etkileri
ABD ve Kıbrıs Rum Yönetimi arasındaki yakınlaşma, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki çıkarlarını tehdit eden bir gelişme olarak öne çıkıyor. Kıbrıs’ın ABD tarafından MNNA statüsüne yükseltilmesi, ABD ile savunma işbirliğini genişletmesini sağlayarak Türkiye’ye karşı dengelerin Kıbrıs lehine gelişmesine zemin hazırlıyor. ABD’nin, Kıbrıs Rum Yönetimi’ne yönelik silah ambargosunu kaldırması ve savunma anlaşmalarını genişletmesi, Kıbrıs’ın ABD için Doğu Akdeniz’deki bir stratejik üs olarak rol alabileceğini gösteriyor.
Washington Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü’nden Gönül Tol, ABD’nin Türkiye’ye alternatif stratejik ortaklar arayışında olduğunu ve Türkiye’yi “vazgeçilebilir” bir partner olarak değerlendirdiğini belirtiyor. Bu gelişme, Türkiye’nin bölgesel çıkarlarını koruma konusunda daha fazla zorluk yaşayabileceğini ve ABD’nin stratejik hedefleri doğrultusunda Yunanistan ve Kıbrıs ile olan ilişkilerini daha da güçlendirebileceğini işaret ediyor.
KKTC Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu, ABD’nin Kıbrıs Rum Yönetimi ile yakınlaşmasının, Kıbrıs Türk halkının çıkarlarına zarar vereceğini vurguladı. Ertuğruloğlu, federasyon çözümünün artık gerçekçi bir seçenek olmadığını belirterek, iki devletli bir çözüm önerisine yönelmenin gerekliliğini savundu. Bu açıklamalar, Türkiye ve KKTC’nin çözüm sürecinde iki devletli bir model üzerinde daha ısrarcı olacağını gösteriyor.
Türkiye için uyarı niteliğinde bir dönüm noktası
Christodoulides’in Beyaz Saray ziyareti, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki diplomatik etkisini gözden geçirmesi için önemli bir uyarı niteliğinde. Türkiye’nin bu ziyarete etkili bir yanıt verememesi ve ABD’nin Kıbrıs Rum Yönetimi’ni MNNA statüsüyle stratejik bir ortak olarak konumlandırma olasılığı, Türkiye’nin bölgesel çıkarlarını savunma konusunda güçlü bir strateji geliştirmesi gerektiğini gösteriyor.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin Namık Tan’ın ifadeleriyle, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki diplomatik zorluklara karşı zayıf kalmasına dair eleştirisi, Türkiye’nin dış politikadaki stratejilerini güçlendirmesi gerektiğine işaret ediyor. Türkiye’nin bu yeni güç dengesinde çıkarlarını koruyacak proaktif bir politika benimsemesi, Doğu Akdeniz’deki nüfuzunu yeniden güçlendirmek açısından elzem hale geliyor.
ABD ve Kıbrıs arasındaki bu stratejik yakınlaşma, Türkiye için bir dönüm noktası olarak değerlendirilmelidir. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de uzun vadeli ve stratejik bir politika geliştirmesi, bölgedeki çıkarlarını koruma konusunda önemli bir gereklilik olarak öne çıkıyor.