

DEM Parti heyeti Irak’taki Kürt partilerine Öcalan Açılımını anlatırken Türkiye’de olanlar DEM Partinin MHP tarafından başlatılan TBMM çatısı altında çözüme katkısını zorlaştırıyor. (Foto: Rudaw)
Bazı olguları anlatmak için cümleyi, aynı bilgilerle başka türlü kurduğunuzda zihninizde bambaşka bir pencere açılıyor. Örneğin cümleyi “Rus Büyükelçi, ABD Büyükelçiliğinin karşı kaldırımında Türk polis tarafından öldürüldü” diye kurduğunuzda 2016’daki Karlov suikastına bambaşka açılardan bakmaya başlıyorsunuz. Başlıkta yer alan “Yurtdışına çıkması yasak TBMM yöneticisi Irak’ta” tanımını “MHP’nin Öcalan Açılımı çerçevesinde Erbil’de temaslar yürüten DEM Partili Sırrı Süreyya Önder” olarak yaptığınızda, karşınıza bugünlerdeki standart haber cümlesi tanımı çıkar.
Oysa Sırrı Süreyya Önder, milletvekili dokunulmazlığına rağmen yurtdışına çıkış yasağı konulan TBMM Başkanvekilidir. Hakkında istenen 38 defa ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezasından beraat etmeden önce konmuştur yasak ve o yasağa rağmen ve kanser teravisi görmesine rağmen o sırada Meclis’i yönetmektedir. Son birkaç gündür de de görmekte olduğu ağır tedaviyi aksatma pahasına, canı pahasına, Kürt partilerine Türkiye’deki Öcalan Açılımını anlatmak için Pervin Buldan ve diğer DEM temsilcileriyle Irak Kürdistan Bölgesel Yönetiminin (IKBY) merkezi Erbil’dedir.
Önder’in kendisine sataşan bir milletvekiline söylediği gibi, “boru değildir”.
Irak’ta neler oluyor?
Irak’ta olanları ikiye ayıralım. Hükümet 2023’ten bu yana, 2003’teki ABD işgali ardından harap olan Irak’ın bir devlet ve bir bütün olarak kendisini toparlaması için çaba gösteriyor; Türkiye’nin kendisine düşmanlık beslemeyen, güçlü bir Irak’tan çıkarı vardır. Irak Kürtleriyle siyasi ve ekonomik bağlatın güçlendirilmesinden, Bağdat’ın bir çıkış yolu olarak gördüğü Kalkınma Yolu projesine ve Dışişleri-Savunma-İstihbarat üçgeninde yürütülen güvenlik görüşmelerine dek çerçeve budur.
Türkiye açısından en önemli pürüz, kırk küsur yıldır Irak’ın İran sınırındaki Kandil Dağlarını ana karargâh olarak kullanan, yasadışı Kürdistan İşçi Partisinin (PKK) varlığıdır. Bu bölge IKYB sınırlarındadır. Barzani ailesinin yönetimindeki Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) ve Talabani ailesinin yönetimindeki Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB, ya da YNK) buradaki baskın güçlerdir. Ne PKK’ya güçleri yetmekte ne de PKK’nın bütünüyle yok olmasını istemektedirler; rakipleriyle birlikte var olmayı kaldıraç olarak kullanmaktadırlar.
TBMM Başkanvekili Önder ve diğer DEM’liler, KDP ve YNK’ye MHP lideri Devlet Bahçeli’nin girişimiyle başlatılan Öcalan Açılımını anlatmak gerekçesiyle Irak’talar.
Süreçler o kadar bağlantılı ki, DEM Parti heyetiyle Öcalan Açılımını görüşen IKYB Başbakanı Mesrur Barzani bir gün sonra Erbil’de Türk Dışişleri Bakanı Berris Ekinci ile Kürt petrolünün Ceyhan limanı üzerinden dünyaya ulaştırılmasını konuşacaktı.
Çözüm yeri TBMM ama…
DEM Parti heyetinin hazır Erbil’deyken -devlet kurumlarının, örneğin MİT’in bilgisi, ya da göz yumması dahilinde, ileride “İşte teröristlerle işbirliği yapan hainler” diye suçlanmayı da göze alarak PKK temsilcileriyle görüşmesi sürpriz olmaz. Nitekim DEM Sözcüsü Ayşegül Doğan, Önder ve Buldan’ın İmralı görüşmelerine dair mektubun Kandil’in yanı sıra Avrupa ve Suriye’deki PKK yapılanmalarına da gönderildiğini açıkladı.
Daha önce, 2012-2015’teki PKK ile diyalog sürecini CHP’nin uyarılarına rağmen kapalı kapılar ardında yürüten AK Parti’nin, bu defa çözüm yerini TBMM olarak kabul etmesi olumlu. Tabii bunda Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yeniden seçilmesi ve Anayasa değişikliği hesaplarının da payı var.
Çözüm yeri TBMM saptaması baştan beri var olan soruyu ortadan kaldırmıyor. Diyelim ki Abdullah Öcalan, Bahçeli’nin çağrısına uyup, 1978’de kendisinin kurduğu PKK’ya silahlı mücadeleye son ve silah bırakma çağrısı yaptı; Kandil buna uyacak mı?
O sırada Türkiye’de olanlar
DEM heyeti Irak’ta Kürt partilerini Öcalan silah bırakma çağrısı yaparsa buna uymaya ikna etmeye çalışırken Türkiye’de siyaset ve basın üzerinde baskılar çoğalıyor. Bu da DEM’in hem kendi kitlesi hem Kandil’e karşı işini daha da zora sokuyor.
Daha önce “Peki, silah bırakanlar ne olacak?” diye soran DEM Eş Başkanı Tuncer Bakırhan, bugün Meclis Grup konuşmasında “Sayın Erdoğan çözümün neresindedir Sayın Bahçeli?” diye sordu. Öncesinde “İktidarınız bu süreci ölü doğum yaptırmak için elinden gelen bütün çabayı ortaya koyuyor” iddiasında bulunarak.
Bu sabah 10 ilde Halkların Demokratik Kongresi (HDK) üzerinden siyaset ve medya alanında PKK-bağlantılı olabilecekleri iddiasıyla gözaltına alınanlar oldu. DEM’lilerin Irak’a gittiği gün Van Belediyesine kayyım atandı. İçişleri Bakanlığı KCK operasyonlarında 282 kişinin daha yakalandığını duyurdu.
DEM Eş Başkanı Tülay Hatimoğulları bu durumu devlet içinde birilerinin TBMM merkezli çözümü baltalaması şeklinde yorumluyor. Acaba öyle mi? Yoksa cümleyi başka türlü mü kurmalıyız?
İyi polis-kötü polis oyunu
Daha önceki diyalog sürecinde AK Parti hükümetinin bütün PKK operasyonlarını durdurduğuna tanık olmuştuk. PKK da bu fırsatı hendek kalkışmasına hazırlık zemini olarak kullanmış, 2015 seçimi ardından diyalogun çökmesiyle kanlı çatışmalar yaşanmıştı.
Hükümet şimdi hem Irak ve Suriye’de hem de Türkiye’de PKK-bağlantılı iddiasıyla operasyonları daha da hızlandırarak “o iş ayrı mesajı” veriyor. Bir yandan da Öcalan ve DEM’i zaman baskısı altına almak istiyor. Bakırhan’ın TBMM Grubunda Bahçeli’ye sorduğu “Erdoğan nerede?” sorusunun bir mantığı var. Erdoğan elbette işin başında ama önünde değil. Önde Bahçeli var.
Roller değişmiş vaziyette.
Bahçeli iyi polis rolünü üstlenirken adeta kötü polis olarak Erdoğan’ı göstermek istiyor; dediğimi yapmazsanız onun ne yapacağını görüyorsunuz mesajı. Polisiye roman ve filmlerinde aslında ikisinin amacı da sanığın suçlu olup olmadığını ortaya çıkaran iki polisten birinin anlayışlı, diğerinin sert rolü üstlenmesi gibi.
Cümleyi başka türlü kurduğunuzda, yakın zamana dek yurtdışına çıkışı yasak olan TBMM Başkanvekilinin omuzlarındaki yükün ne kadar ağır olduğunu da görebiliyorsunuz.