

Öğütçü: Yıllar önce Londra’da tanık olduğum PKK-ASALA toplantısı, bugün PKK’nın feshedildiği haberine kuşkuşyla yaklaşmamın nedeni.
Londra’da öğrenciydim. Diplomasiye ilk adımımı atmış, Dışişleri Bakanlığı’nın zorlu sınavlarını geçip, London School of Economics’de yüksek lisansa başlamıştım.
Gündüzleri akademide, aralarda çalışarak geçim sağlıyor; akşamları ise şehrin karmaşık siyasi atmosferinde kaybolan genç bir zihin olarak hayatın birçok yüzünü bir arada yaşıyordum.
Bir gün, Leicester Square yakınlarında küçük bir kitapçıda gözüme ilişen bir ilan zihnime kazındı: “Ermeni ve Kürt halklarının dayanışması” temalı bir toplantı. Mekân, Baker Street’teki Westminster Politeknik’in toplantı salonuydu.
Gazetecilik merakımla o akşam oraya gittim. Merdivenlerden inerken sahnede devasa PKK ve ASALA flamaları karşıma çıktı. Bir an mayınlı bir araziye adım atmış gibi oldum. Geri dönmek istedim ama dönemedim ya ürkekliğim ya da merakım engel oldu.
“Türklerin aklı varsa”
Konuşmaları dinledikçe “Halkların kardeşliği” adı altında yükselen söylemin özünde tek bir hedef olduğunu fark ettim: Türkiye’ye karşı kin, nefret ve bölme arzusu. ASALA ile PKK’nın dili iç içeydi, ortak düşmanları Türkiye’ydi.
O gece Londra’da sanki o salonun dışına sağ çıkamayacakmışım gibi ürperdim.
Konuşmacılardan biri şu sözü söyledi:
“Akılları varsa Türkler, Kürt, Ermeni ve Süryani sorununu güçlü oldukları bir dönemde kendi iradeleriyle çözerler; yoksa zayıf olduklarında üzerlerine çözüm dayatılır.”
O sözler, Lozan’da Lord Curzon’un İsmet İnönü’ye söylediği şu cümleyi aklıma getirdi: “Türkler Batıya galip gelmişlerdir. Ne var ki bağımsızlığın ömrü kısa olacak ve ekonomik alanda yine Batıya muhtaç duruma düşeceklerdir.”
Senaryo aynı, oyuncular değişiyor
ASALA susturuldu, ama yerine PKK sahneye çıktı. Bugün manşetlerde “PKK feshedildi” başlıkları dolaşıyor. Birçoğuna umut verebilir bu, ancak benim aklıma şu soru geliyor:
Bu senaryo gerçekten sona mı erdi, yoksa başka bir fitne yapısına mı yer açılıyor?
Londra’da duyduğum kuşku
Dün ASALA, bugün PKK, yarın başka bir yapı… Hepsi aynı oyunun farklı maskeleri. Türkiye’nin sınırlarını, milli kimliğini hedef alan, toplumsal fay hatlarını tetikleyen bu örgütler, farklı isimler altında aynı stratejinin parçası.
Bugün klasik terörün yanında, algı mühendisliği, sosyal medya tahriki, dijital ayaklanma çağrıları ve sahte sivil toplum maskeleriyle yürütülen hibrit tehditlerle karşı karşıyayız.
PKK simgelerini yakanlar, onun yerine dijital “özgürlük savaşçılarını” pazarlıyor olabilir mi? ASALA’dan PKK’ya geçiş nasıl sinsice planlandıysa, PKK’dan sonraki yapı da çoktan hazırlanmış mıydı?
Peki, biz hazır mıyız? Hafızamız diri mi? Yoksa her yeni dalgada unutan, savrulan bir toplum muyuz?
Londra’da tanıklık ettiğim o toplantı, sadece birkaç yüz radikalin bir araya gelmesi değil; bir millete karşı uzun vadeli planın açık provasıydı.
Bugün tekrar soruyorum: PKK’nın sahneden çekilişi bir final mi, yoksa yeni bir perdenin açılışı mı? Türkiye kendi iradesiyle çözüm mü arıyor, yoksa dış baskılar ve bölgesel senaryolar mı yön veriyor?