

İsrail saldırıları altında güç birliğine giden iki rakip, Ali Hamaney’in oğlu Mojteba Hamaney (solda) ve Humeyni’nin torunu Hasan Humayni, israil ile ateşkes gekçek ve kalıcı olursa dini liderliğe aday.
Son haftalarda İsrail’in İran’a yönelik doğrudan saldırıları, İran’ın karşı saldırıları, ABD’nin nükleer tesisleri hedef alan operasyonları ve Devrim Muhafızları komutanlarının ölümüne kadar varan çatışmalarla gerilim zirveye tırmanmıştı. ABD Başkanı Donald Trump’ın sabahın ilk saatlerinde ilan ettiği sürpriz ateşkes ve “barış” çağrısı, sahada olduğu kadar Tahran’ın koridorlarında da taşları yerinden oynattı.
İran, tarihi boyunca birçok devrime, dış müdahaleye ve içeriden gelen halk hareketlerine sahne oldu. Ancak bugün yaşanmakta olan süreç, sadece bir kriz değil; muhtemelen İslam Cumhuriyeti’nin 1979’dan bu yana son 46 yılda karşılaştığı en büyük iç ve dış dönüşüm eşiği.
Ama öncelikle nasıl bir ateşkes ve barış onu anlamamız lazım.
Ateşkes gölgesinde taht mücadelesi
Bu beklenmedik ateşkesin, İran’da halihazırda yürütülen liderlik arayışlarını hızlandırdığı görülüyor. Zira Ayetullah Ali Hamaney 86 yaşında, sağlık sorunları ciddi ve güvenlik riski hiç olmadığı kadar yüksek. Reuters’ın özel haberine göre, Hamaney’in iki yıl önce bizzat oluşturduğu üç kişilik halefiyet komitesi, arayışlarını hızlandırmış durumda.
İki isim öne çıkıyor:
• Mojtaba Hamaney, mevcut liderin oğlu ve rejimin ideolojik devamlılığının simgesi.
• Hasan Humeyni, devrimin kurucusu Ayetullah Ruhullah Humeyni’nin torunu; daha uzlaşmacı, reformist çevrelerle yakın diye bildirilen bir figür.
Ateşkesin ardından, İran’ın içeride ve dışarıda daha yumuşak bir geçiş süreci tasarlama ihtimali, Hasan Humeyni’nin adını yeniden güçlü bir seçenek hâline getirmiş durumda.
Derinleşen rejim yorgunluğu
Ancak bu liderlik mücadelesi, yalnızca elit kadrolar arasında değil. İran toplumunun bizzat kendisi, özellikle de gençler ve kadınlar, bugünkü rejime karşı artan bir hoşnutsuzluk içinde. Z kuşağı, ideolojik kalıplarla biçimlenmiş bir hayatı reddediyor. Kadınlar, başörtüsü zorunluluğuna karşı başladıkları mücadelenin artık toplumsal dönüşümün sembolü hâline geldiğini biliyor.
İşsizlik, yolsuzluk, baskı, internet sansürü, ahlak polisinin kadınlar üzerinde baskısı, sosyal çöküntü ve dışa kapalı bir rejim… Bütün bunlar birleştiğinde, İran’da bugün artık sadece hükümete değil, rejimin temel yapısına yönelik bir sorgulama ve direnç ortaya çıkmış durumda.
Ateşkes ilanı bu gerilimleri daha görünür kılabilir.
Rejimde yeniden yapılanma
Trump’ın duyurduğu ateşkes ve barış çağrısı eğer kalıcı bir sürece dönüşürse, sadece bir çatışma durdurma anlaşması olmayacak. Şu anda uzak bir hedef gibi görünse de böyle bir barışın arkasında büyük bir stratejik hedef olduğu açık: İran’da sistemin dönüşümünü tetiklemek.
Yeni liderlik belirlenirken sadece “kimin dini otoritesi daha yüksek” sorusu değil; “kimin halk nezdinde meşruiyeti var”, “kiminle Batı masaya oturabilir”, “kimin yönetiminde İran dış dünyaya açılabilir” gibi sorular da belirleyici olacak.
Bu bağlamda, Mojtaba Hamaney’in ideolojik sertliği, Devrim Muhafızları ile iç içe geçmiş yapısı ve dış dünyadaki imajı, onun adaylığını zora sokabilir. Hasan Humeyni ise, halk nezdinde taşıdığı soyadı, geçmişteki dışa açık reformist çizgisi ve çatışmadan ziyade diplomasiyle öne çıkan duruşuyla, barış sonrası dönemin ihtiyaç duyduğu lider profiline daha yakın olabilir.
Türkiye için fırsatlar ve riskler
Bu liderlik ve rejim geçişi, Ankara için hem fırsatlar hem riskler barındırıyor.
İran’ın Azerbaycan eyaletindeki Türk nüfusun talepleri, Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki Zengezur Koridoru’nun açılması, enerji arzı ve sınır güvenliği gibi başlıklar, Türkiye’nin İran’la olan ilişkilerinde belirleyici olmaya devam edecek. Ancak burada dikkatli bir denge siyaseti gerekiyor.
İran’ın iç dönüşüm sürecinde Türkiye’nin tarafsız ama hazırlıklı, görünmez ama etkili, söylemde değil eylemde aktif bir pozisyon alması, gelecekte elini güçlendirecektir.
Yeni bir İran mümkün mü?
Ateşkes kalıcı olursa İran’da artık ne lider eskisi gibi lider olabilir ne halk aynı halktır ne de bölgenin siyasi coğrafyası aynıdır. Hamaney sonrası dönem, rejim içi bir “yenilenme” ile mi yoksa daha köklü bir yapısal değişimle mi şekillenecek, bunu zaman gösterecek.
Ama kesin olan şu: Barış, İran’da sadece savaşın sonu değil, bir çağın da kapanışı olabilir. Ve bu çağın yeni yüzünü belirleyecek isim; ya sistemin içinden evrilecek bir reformist olacak, ya da halkın beklentilerini daha fazla bastırmak adına eski reflekslere sarılan bir muhafazakâr.
Ne kadar gerçek ve kalıcı olduğunu bilmediğimiz ateşkes duyurusuyla birlikte, bütün dünya gibi biz de bekliyoruz. Ama sadece izlememeli, Türkiye olarak tarihin bu kırılma anında hazırlıklı olmalıyız.